Öğretmenim sizi korkmadan seviyorum…
Öğretmenlere sonsuz bir sevgim ve saygım var. Sadece bu mesleği seçtikleri için bile başımın tacı onlar.
Bu mesleği seçmek; özverinin yanında başlı başına bir cesaret. Hele içinde bulunduğumuz şu dönemde.
Ben bir öğretmen yeğeniyim. Benim halam, Ayten Terzioğlu, bir Cumhuriyet öğretmeni.
Bafra’dan çıktığı yoluna İstanbul’da son vermiş, idealist bir öğretmen o.
Akademik hayatımızın temel taşlarını hepimiz ona borçluyuz diyebilirim. Onun hayattaki duruşu, bizi okumaya karşı iddialı, çalışkan, istekli ve ilkeli yaptı.
Atatürk’ün izinde yüzlerce çocuk yetiştirdi. Tüm öğrencileri çocukları oldu, bizler ve benim çocuklarım da hayatı…
Öğretmenlik çok farklı ve çok özel bir meslek. Bunu algılayabildiğim için kendimi çok şanslı hissediyorum. Şimdiki çocuklar daha farklı bir eğitim sistemi alıyorlar.
‘’Çocuk Merkezli’’ eğitimde bazen dengeleri kaçırıyorlar. Küçücükken okullu oluyorlar belki bu nedenle de bazı şeyleri bizler gibi göremiyorlar.
Okula başlamayı heyecanla beklemiyorlar, ilkokul çantasının önemini hissedemiyorlar, ansiklopedi karıştırmıyorlar, sözlük kullanmıyorlar, bilgisayarın ekranı onlara belki daha cazip geliyor, bir öğretmenin anlattıklarından, bir öğretmenin vermeye çalıştıklarından. Ama yanılıyorlar…
Geçen sene halam şimdi yaşları 50’ye dayanmış eski öğrencileriyle buluştu. Bu güzel vefa örneği beni ve tüm ailemi ve pek tabii Ayten halamı çok duygulandırdı.
Halamın öğrencilerinin o güne ait fotoğrafa iliştirdikleri notlardan birini paylaşmak istiyorum sizlerle: “Hayatımı etkileyen en önemli kişilerin başındasınız. Senelerdir hatırladığım okul anılarım hep sizinle başlıyor. Bugün sizin karşınızda bir zaman yolculuğuna çıkmış gibiyim. Sizi aynı eskisi gibi yine çok seviyorum, tek bir farkla; korkusuz bir sevgiyle”
Zaman pek çok şeyi değiştiriyor. Ama ne kadar eskide kalırsa kalsın bazı şeyler bugün gibi hissediliyor.
İlkokul öğretmenimi, ortaokul ve lise yıllarımdan değerli hocalarımı, üniversitedeki profesörlerimi unutmama imkân var mı?
Onları ben de ilk günlü duygularımla seviyorum ve hasretle, teşekkür duygusuyla anıyorum.
Maçka İlkokulu’nda beslenme saatimiz vardı, Sabiha öğretmenimin öğrettiği Türkçe çok güzel bir duayla başlardık yemeğe, mutlaka tertemiz beyaz peçetelerimizi masamıza sererdik. Her gün bir arkadaşımızın ailesinin imkânlarıyla hazırladığı yiyecekler olurdu beslenme saatimizde. Bu sahne gözümün önüne sıklıkla gelir. Bugün mutfağımdaki itinalı çalışmamı ve herkesi bir sofra etrafında toplama arzumu belki de Sabiha öğretmenime borçluyum.
Ellerimiz tertemiz olacak, önümüze konana her ne ise minnet edilecek, yemek adabıyla yenecek, getirene teşekkür edilecek ve soframız küçücük de olsa derlenip toplanacak.
Sonra Nişantaşı Anadolu Lisesi’nde öğretmenlerimizin kontrolünde çok ciddi bir kılık kıyafet kontrolü olurdu. Zamanında değerini ne kadar bildik bilmem ama nereye ne giyilir, işe nasıl gidilir, saçlar prensesler gibi nasıl toplanır, bir erkeğe sabah traşı ne kadar yakışır, nasıl oturulup kalkılır; bir neslin çocukları şimdikilerden çok daha iyi bilmiyor mu, ne dersiniz?
Üniversitedeki tüm hocalarımı da öyle güzel duygularla hatırlıyorum ki. Nasıl bir sorumluluk duygusu yüklediler bize, iş hayatımıza sahip çıkmayı, çalıştığımız müesseseye saygıyı, iş ahlakını öğrettiler. İş bitmeden rahat uyunmaz dediler.
Bugün hala mutfağımda bile çok bilirim sabahladığımı.
Anlatmaya çalıştığım öğretmenlerimizi her daim tabii ki biraz çekinerek ama korkmadan sevelim.
Çocuklarımıza onlardan sadece kuru kuru bilgi almadıklarını anlatmaya çalışalım.
Bir öğretmenin bakışı bile dünyaya bedeldir. Fark edelim, fark ettirelim…
Onları çok ama çok sevelim…
Bugün ve her gün…
Zeytinyağlı kereviz tarifi için lütfen tıklayınız...
YORUMLAR