Ece Ajanda’sız asla!
Tertemiz ajandamı açıyorum, eskimiş, lekelenmiş, belki yırtılmış 2011 ajandamı yanına koyuyorum, pembe bir kalem alıyorum ve yeni yılın 366 gününün özel tarihlerini dijital dünyadan kaçırırcasına, bilgisayarlardan sakınırcasına, el yazımla işliyorum. Eşim “Yazık sana, artık dijitale geç” diyor…
Oysaki ben kâğıt kalem severim. Bilgisayara hem çok yakın hem de çok uzağım… Teknolojinin hiç gözümün yaşına bakmadan beni yarı yolda bırakabileceğine adım gibi eminim. Yine de dost olarak belledim onu ama ilişkimi de bir çizgide tutmayı yeğledim.
Kendimi bildim bileli bir ajandam oldu. O benim çantamın en önemli aksesuarı, belleğimin bir aynası, kendi başıma kaldığım anların matbaa kokan arkadaşı, zihnimin sırdaşı, hayallerimin sessiz yoldaşı…
Hayatta tanıdığım en entelektüel kadınlardan biri olan kayınvalidem Zeren Kutucular’ı 2006 senesinde kaybettiğimizde onun da bir ajanda kadını olduğunu öğrendim. Bir çekmece dolusu Ece Ajandası bırakmıştı arkasında… Her güne bir duygu sıralamıştı. Ajandalarının başında saatler geçirdim. Her biri ders doluydu. Okuduğum pek çok kitaptan daha dokunaklı, daha gerçek…
Duygular bende saklı kalsın ama seneler içinde ajandaların geçirdiği içerik evrimini gülümseyerek gözlemlemiştim. Evliliğinin ilk senelerinde ne çok yemek tarifi vardı sayfalarda. Çocuk eğitimiyle ilgili gazete küpürleri iliştirilmişti. Fıkralar vardı pek çok. Günün trendleri, kesilmiş moda fotoğrafları, dedikodu gazetesi fısıltıları. Orta yaş zamanı; tarifler değil de mönülerdi ilgimi çeken. İzmir’in sosyal hayatına yön veren yemekli toplantıların ayrıntılarıydı ajanda sayfalarında unutulmamak için yer bulan. Fıkralar biraz daha politikti, makaleler biraz daha ciddi. Yaşlılığa geçişte ne çok doktor ismi ve telefonu vardı haftalık notlar bölümünde. Bir de doğal ilaç tarifleri… Minik dualar, felsefi sözler. Daha bir kendini tanımış sayfalar, daha bir bilge bakış.
Kayınvalidemi saygıyla anarak, eşimin ajanda tutkuma biraz da manasız bakışlarına rağmen, 1910 yılından beri kim bilir kimlerin elinin değdiği Ece Ajandaları’nın bir yenisini daha pembe notlarımla 2012’ye hazırladım. Benimle çıkacağı bir yıllık yolculukta uğurlarla dolmasını tembihledim ona…
Ve ilk notumu senenin ilk daveti için aldım. Ben de artık davet mönülerimi not edeyim diyorum. Gelin kayınvalide toprağından olurmuş! Ajanda evrimimde o yaşlara geldim demek ki… Hatta sadece mönüleri değil, soframızı paylaştığımız isimleri de yazmak da fayda var. Mönülere hayat veren, anlam veren aslında kimin için yapıldığıdır çoğu kez…
Çok keyifli dostlar için hazırlayacağım 2012’nin ilk davet mönüsünü ve minik notlarımı sizlerle de paylaşmak isterim. Belki size de yol gösterir, ilham verir… Belki bu sayede ajandalar gelecek nesillere yemek kültürümüzün aktarılmasında duygu yüklü bir araç olur ve her kadının kendini iyi hissetmeyi başarabileceği mutfağına girmesi için sebep olur…
2012 Ocak, senenin ilk mönüsü:
Balık çorbası (ocak ayının enfes kırlangıcından)
Zeytinyağlı Dolma (Vedat Başaran usulü, ekşi eriği unutma!)
Izgara Sebzeler (köz biber sosuyla)
Balık buğulama (balık suyunda pişecek, yanında suyuna batırmak için sarımsaklı ekmek)
Çikolata Sufle (Figen’in enfes suflesi frambuazla süslenecek)
>> Çikolatalı sufle tarifi için lütfen tıklayın...
YORUMLAR