Maskeli depresyon

Dünya daha iyi bir yer olarak yaşlanmadıkça, psikoloji terimlerinden günlük dile daha pek çok kelime hızla girecek gibi görünüyor. Son dönemde bu terimlerden giderek artan oranda kullanılan bir kaç kelime var; “depresyon” ve “travma” gibi. Çocuklar dahil artık herkes bu kelimeleri anlamlarına uygun şekilde cümle içinde kullanabiliyor. Konuşulabilir olması damgalanma endişesini azaltıp tedavi yolunu açması açısından olumlu olmakla birlikte, teknik olarak hatalı kullanımı duygularımızı tanımlama şekillerimizin değişimine işaret ediyor. Dilin toplumların düşünme sistemi ve algısı üzerindeki etkisi düşünüldüğünde ise, bu kelimelerin günlük dildeki artan kullanım ihtiyacının son derece ürkütücü olduğu söylenebilir.


Dünya Sağlık Örgütü (WHO) depresyonu, geleceğin en büyük sağlık sorunlarından biri olarak görüyor ve 2012 yılında 17 ülkede yürüttüğü ruh sağlığı araştırması sonuçlarına göre, ortalama 20 kişiden 1 kişinin son bir yıl içinde bir depresyon epizodu geçirdiğini belirtiyor. Durum böyle olunca depresyonu ve daha az bilinip, özellikle birinci basamak sağlık çalışanlarının sık karşılaştığı bence buzdağının görünmeyen yüzü olan maskeli ya da diğer adıyla gizli, örtülü depresyonu biraz daha iyi anlamamız gerektiğini düşünüyorum. Çünkü anlamak tanımayı, tanımak da doğru yardımı almayı getirebilir.


Hayatınızda zor bir dönemden geçerken üzgün, gergin, kaygılı, sıkıntılı hissetmeniz, uykularınızın kaçması doğaldır, öncelikle bunu hatırlamalıyız. Dolayısıyla bu hali, hızlıca depresyon olarak nitelendirmek uygun olmayacaktır. Dahası zor dönemlerde hissedilen bu duyguların gerekliliğini, bizi ruhen ve zihnen büyüten ve geliştiren özellikte olduğunu bilmeliyiz. Bununla birlikte bir kişinin depresyonu olduğunu söyleyebilmek için en az iki haftadır hemen her gün hayatında olumlu gelişmeler olmasına rağmen devam eden hüzün, boşluk ve çökkünlük hissi, daha önce mutlu eden durumların kişi üzerinde herhangi bir etkisinin olmaması, belirgin ilgi ve istek kaybına eşlik eden enerji azlığı, uyku ve iştah sorunları, konsantrasyon güçlüğü ve yaşamaya dair karamsar düşüncelerden bahsedilmelidir. Bugüne kadar yapılan araştırmalar depresyonun tek bir nedene bağlı oluşmadığı biyolojik, psikolojik ve sosyal faktörlerin bir araya gelmesinin etkili olduğu ve mutlaka tedavi edilmesi gerektiği konusunda hemfikirdir.



Depresyonun fark edilememesi mümkün mü?

Maalesef mümkün. Hatta kişinin kendisinin de yaşadığının depresyon olduğunun farkında olmadığı durumlar mevcut. Çünkü depresyon “maskelenebiliyor”. 1970 ve 80’lerin popüler tanısı maskeli depresyon, bugün daha çok atipik depresyon adı altında anılmakta ve depresyonun duygulanımın sürekli çökkün olmadığı, şikayetlerin de daha çok bedensel özellikte olduğu türünü tanımlamaktadır. Bu durumda kişide sürekli organik nedeni bulunamayan sağlık sorunları görülür. Kronik ağrılar, mide-bağırsak problemleri, uyku sorunları, tansiyon problemleri, cinsel işlev sorunları, deri hastalıkları ve alkol-madde kötüye kullanımı en sık görülen yakınmalar arasındadır. Örneğin bir araştırmada dâhiliye polikliniklerine başvuran hastaların yaklaşık %50’sinin maskeli depresyona bağlı fiziksel yakınmalara sahip hastalar oldukları, çoğu zaman fiziksel hastalık olarak değerlendirilip gereksiz tetkik ve ilaç tedavisine maruz kaldıkları dolayısıyla da doğru teşhis edilemedikleri için tedavi de edilemedikleri belirtilmiş (akt. Çoban, 2016).



Depresyon neden bedensel tepkilerle ortaya çıkıyor?

Burada iki temel savunma mekanizması işlev görüyor: inkar ve somatizasyon. Yani kişi baskı hissettiği durumlarla baş etmek için ya rahatsızlık veren durumları yok saymayı (ki bu uzun vadede son derece zararlıdır) ya da sıkıntılarını duygusal ifadelerle değil beden üzerinden (mutsuzken başım ağrıyor demek gibi) ifade etmeyi kullanıyor. Dolayısıyla olumsuz duygular bilinç düzeyinde kabul edilmeyip, dışavurum kanalı olarak bedeni kullanmaya başlıyor. Yani kişi duygu ve düşüncelerine ilişkin iç dünyasını maskeliyor. Doktorların sıklıkla “psikolojik” olarak açıkladığı fiziksel yakınmalar bu şekilde ortaya çıkıyor. Burada önemli bir diğer konu, psikolojik kökenli olmasının örneğin ağrı söz konusu olduğunda o ağrının olmadığı anlamına gelmediğinin bilinmesidir. Psikolojik kökenli olduğunda kişi gerçekten o ağrıyı hisseder, bununla ilgili fiziksel ve duygusal zorluklar yaşar, ancak ağrının nedeni herhangi bir burkulma, incinme, tümör gibi bir patoloji değil, duygu ve düşünce sistemine özgü problemlerdir. Bu nedenle bu tür durumlarda çevrenin o kişi için “bir şeyi yokmuş” fikrinden hızla uzaklaşması gerekmektedir.



Kimler “maskeli depresyon” yaşamaya daha yatkındır?

Maskeli depresyon aslında her yaş ve sosyo-kültürel düzeyde kişide görülebiliyor. Eminim hayatınızda en az bir kez bir doktordan kendiniz ya da bir yakınınız için “strese bağlı, psikolojik” gibi tanımlamalar duymuşsunuzdur. Özellikle “güçlü” görünme isteğinin baskın olduğu ya da duyguların ifadesinin kabul görmediği çevrelerde bu sıkıntıların daha çok görüldüğünü söyleyebiliriz. Bununla birlikte aşağıdaki özelliklerin maskeli depresyon için risk oluşturduğu düşünülebilir:


  • Duygulardan söz etmenin “güçsüzlük, yetersizlik, eksiklik” olarak görülmesi,
  • Duyguları sözelleştirme becerisinin olmaması,
  • Yardım isteme, yardım alma becerisinin olmaması,
  • Psikolojik/psikiyatrik sorunlar ve tedaviye yönelik olumsuz algının olması,
  • Bedensel yakınmaların ikincil kazançlarının olması.

Peki neler yapılabilir?

Bu tür sıkıntılara yatkın yetişkinler olmamak için çocukluktan itibaren duyguları tanıma ve ifade etmenin desteklenmesi gerekiyor. Bununla birlikte aile ve çevrenin aktarılan değerleri gözden geçirmesi önemli. Mükemmel olmak, güçlü olmak aile içinde nasıl modelleniyor ya da pekiştiriliyor? Çocuğun güçlü yanları kadar daha zayıf yanları da kabul ediliyor mu? Herkesin birbirinden farklı olduğu fikri çocuğa yeterince aşılanıyor mu? Bunlar anne-babaların mutlaka gözden geçirmesi gereken başlıklar.


Tedavi kısmındaysa öncelikle yaşanan sıkıntının adını koymak gerekiyor. Çünkü ad koymak çerçeveleyip, kontrol altına almayı, bu da doğru tedaviye ulaşmayı ve rahatlamayı sağlıyor. Dolayısıyla öncelikle medikal tetkikler yoluyla bedensel yakınmaların organik nedenlerinin olmadığının anlaşılması lazım. Bunu takiben psikolojik düzeyde problemlerinizle nasıl başa çıktığınızı (görmezden gelerek mi, mantığa bürüyerek mi, başkalarını suçlayarak mı vb.) ve bedensel şikayetinizin olası anlamlarını (örneğin midenizdeki sıkıntının sindiremediğiniz bazı duygular ya da sözler ile ilişkisi olabilir mi gibi) düşünerek işe başlayabilirsiniz. Çünkü dışavurum imkanı bulamamış her duygu bedenselleşme eğiliminde olacaktır ve ruhsal yapı bedenden ayrı olarak düşünülemez. Eğer bu soruların cevaplarına kendi kendinize ulaşamıyor ve bedensel ve zihinsel rahatlama sağlayamıyorsanız da psikolojik yardım aramak mutlaka düşünülmelidir.


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Teşekkür ederim.
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.