Kız kardeşlik

İnsanlık var olduğundan beri kadınlar arası arkadaşlıkların, erkekler arası olanlara göre daha kırılgan, zorlu testlerden geçme konusunda daha yetersiz olduğu görülmüştür. Nedense kadınlar, yanı başlarındaki, karşılarındaki ya da herhangi bir ilişkide maruz kaldıkları kadın etkisini hep bir tehdit, rekabet unsuru olarak algılıyorlar. Maalesef bu konu itiraf edilse de edilmese de ortak bilinçdışından böyle bir kayıt olarak geçiyor. Ya da bugüne kadar beslenerek gelen kültürde bu böyle empoze edildi, edilmeye devam ediliyor. Sanırım bunun kökeni ta mitolojideki o ezeli rekabete kadar dayanıyor.


Afrodit, bir diğer adıyla güzellik ve aşk tanrıçası Venüs; tek arzu edilen, en güzel, dayanılmaz kadın ünvanını kendinden başka hiçbir kadına bırakmak istemediğinde başladı her şey...O gün bugündür kadınlar, diğer kadını hep bir rakip olarak gördüler. Ondan daha güzel olmak, ondan daha akıllı olmak, ondan daha zengin olmak, daha güzel çocuklara, daha yakışıklı bir eşe sahip olmak... Bu liste böyle uzar gider. Kendi değerini sahip olduğu şeyler, kurduğu ilişkiler ve bu ilişkilerdeki bağımlılıkları üzerinden kanıtlama derdinde olan kadınlar da bu tuzaklara daha çok düşerler.


Bir kadını en iyi bir başka kadın anlar!

Kaç kişi karşısındakinin cinsiyetinden daha çok insanlığına ve erdemlerine odaklanabiliyor çok merak ediyorum. Yıllar önce bir yerlerde okumuştum; yazıyı yayınlayan araştırmacı, kadınlar tuvaletinin erkeklerinkinden daha pis olmasının nedenini, kadınların hemcinslerinden almak istedikleri intikam duygusuna dayandırıyordu. Açıkçası dehşete kapılmış, hasetin ve kin duygusunun buralara varabileceğini hiç kabul etmek istememiştim. Yaş alıp, etrafımı gözlemledikçe biraz da bu işlerle ilgili çalışıp, bilgilendikçe, bilinçdışı insanı tüketen kayıtlar, negatif hisler karşısında büyük aciziyetler ve de kolayca içine düşülen korkunç kişisel dramalar gördüm. Bu arada bu tür duyguların her kadında, her insanda olabildiğini anladım. Buna tabii ki ben de dahilim! İş, insanın duygularını kabul edip, negatif olanaların kök nedenine inebilme cesaretindeymiş, çözdüm. Uzun zaman aldı. Sanırım farkındalık denilen sihirli olduğu kadar acı’dan da geçen bu yol, kendiyle ve duygularıyla yüzleşebilme cesareti istiyor. En temelinde an’da kalabilme yeteneği, olası tetiklenmelerle istenmedik yerlere doğru savrulabilecek, bol hormon kokteyli etkisindeki kadın ruhunu ve bedenini biraz daha köklenmiş ve de güvende hissettiriyor. Bütün bu doğu ekinine ait öğretiler son yıllarda öncelikli olarak şehirli kadınlar arasında yayılırken, maneviyatı hiçbir zaman hayatının temel direği olmaktan çıkarmamış Anadolu kadınının da daha çok kendine sahip çıktığını fark ediyorum. Bugün, kadınlar her zaman olduğundan daha çok birbirlerinden öğreniyorlar, gelişip birlikte büyüyorlar. İyiye, güzele doğru görevleri olduğunun farkındalar adeta...


Şimdi istiyorum ki, öğrenilmiş her bilgi, ortak bilinci besliyorsa şayet (bu konuya başka bir yazıda değineceğim) atalarının çektiği acıları çekmesin kimse! Çünkü anne de olabilen kadın cinsi, eğitiyor çocuklarını. Toplumun gelecek umutlarını...


Hatırla kız kardeşim, kadın analarını hatırla!

Sağlıklı ve medeni olarak nitelendirebileceğimiz toplumlara kadınlarının eğitim seviyesi, özgürlük anlayışı, haklarını savunma isteği ve rol model oluşturmaları açısından baktığımızda kendi toplumumuzla aralarında çok büyük farklar görüyoruz. Fin kabinesi açıklandı geçenlerde. Otuz dört yaşında kadın bir başbakan liderliğinde, on kadın, beş erkek on beş kişi. Hayal gibi değil mi? Peki eğitim sistemiyle, mutluluk endeksinin yüksekliğiyle sürekli özendiğimiz Finliler hakkında başka ne biliyoruz acaba? Bu medeniyet seviyesine nasıl geldikleriyle ilgili araştırdınız mı? Sevgili Azra Kohen önermişti, harika bir kitap “Beyaz Zambaklar Ülkesi’nde”...


Fin toplumunun aydınlanma öyküsü, Atatürk’ün her Türk gencinin okuması gerek diyerek müfredata koydurduğu ama nedense bir şekilde unutturulmaya çalışılan kitap! Aydınla, toplumun nasıl buluşturulduğunu madde madde anlatan, toplumsal kalkınmanın, adanmışlık gerektiren ve uzun zamana yayılan büyük bir proje olduğunu gösteren şahane eser. Rus bir rahibin kaleminden...Okuyunca, biz de benzerini cumhuriyetin ilk yılarında yapmıştık dedirten, yüce önderimizin on beş yılda ilke ve inkılaplarını nasıl büyük bir inanmışlıkla hayata geçirebildiğine dair anlayış geliştirebilmeyi sağlayan ve bugünümüzden memnun olmayıp şikayet etmek dışında yapabileceklerimiz konusunda BİZ’leri cesaretle dolduran müthiş kitap. Hala toplumun büyük çoğunluğu derin bir uykuda da olsa, yılmayan, umudunu kaybetmeyen bir kitle daha olduğunu bilmek insanı gelecek konusunda heyecanlandırıp, birçok şeyi hatırlamaya çağırıyor BİZ’i!


Bu topraklar, Tomris Hatun, Erzurumlu Kara Fatma, Şerife Bacı, Nezahat Onbaşı, Nene Hatun, Halide Edip Adıvar, Sabiha Gökçen, Afife Jale ve daha nice adsız kadın kahramanları bağrından çıkartmış bir ülkedir. Tüm bu kadınlar, toplumsal rolünü döneminin şartlarıyla hakkıyla yerine getirmiş, bir çağın önderliğini yapmışlardır. Erkek, kadın demeden kardeşçe yanyana kendi alanlarında mücadele vermişlerdir.


Bu topraklar, daha 1934 yılında sarı saçlı, mavi gözlü bir erkeğin, bir dünya liderinin sayesinde dünyadaki tüm kadınlardan önce, kadınlarına seçme seçilme hakkını vermiş bir ülkedir.


Bu topraklar, dünyadaki ilk kadın kongresini (1919) düzenleyen, 12. Uluslar arası kadın kongresine (1935) ev sahipliği yapan kadınların ülkesidir.


Bu topraklar ASLA kadın istismarları ve cinayetleriyle anılacak topraklar DEĞİLDİR!


Hatırla ve kızkardeşlerine sarıl! Onlar rakiplerin değil onlar senin gibi soğan doğrarken, duygusal bir film seyrederken ya da yürekleri acıyla kavrulurken ağlayan kadınlar. Onlar işten dönerken akşam yemeğine ne yapması gerektiğini düşünen, çocuğunun ütüsüz forması için sabahın kör karanlığında kalkıp ütü de yapan kadınlar. Onlar isterlerse her imkansızlığa rağmen dünyaları devirebilecek güçte kadınlar.


Artık Afrodit’e ihtiyacımız yok!

Evet, işte bu yüzden artık Afrodit’e ihtiyacımız yok!

Hepimiz olduğumuz gibi güzel, akıllı ve yetenekliyiz. Hepimiz farklı potansiyeller barındırıyoruz ve herkesin kişisel hayat amacı, olabileceğinin en iyisi olabilmek bu dünyada. Başkasının bize vereceği değere bağlı hayatlar yaşarsak eğer, o kişi ortadan kaybolduğunda (uğruna büyük savaşlar verdiğimiz sevgilimiz, anamız, babamız, kardeşimiz...) değerimiz de ortadan kaybolacaktır. Halbuki insan, sadece var olduğu için bile değerlidir. Hele kadın, yaşamın yaratım kanalı, gönül hizmetindedir. Öyle güzeldir ki kadın, neye elini atsa güzelleştirir. Yumuşak, hoşgörülü ve sevgi doludur. İçinden çıkan varlığı koşulsuzca sevebilir. Bu yüzden tanrısaldır kadın. Yeryüzünde yaratıcıyı görmek isteyen birileri varsa şayet seven bir kadının gözlerinin içine bakması yeter. Ve eğer o kadın da tam potansiyeliyle yaşama katkı sunmak isterse çalışılacak çok alan, hizmet verilecek çok insan ve yapılacak çok devrim var bu dünyada. Bilinç uyanıyor yeni çağda ve vahşi doğasından gelen çağrıyı duyan kadınlar görevleri için hazırlanıyorlar.


Bütünün güzelliğini görebilen gözlere, bireysellikteki farklılığı yüceltebilecek bakış açılarına ve düştüğünde elinden tutup kaldıracağımız ve aynı davranışı gerektiğinde ondan da görebileceğimizi bildiğimiz kız kardeşlere ihtiyacımız var bizim. Olanı olduğu gibi kabul edebilen gözler, şefkatle ve sevgiyle dolu kalpler hayrın en üst mertebelerini de elbet görecektir.


Ona el vermeye hazır mısın?

Fırsat eşitliği tanınmamış kız kardeşinin elinden tut, senin gördüklerini görememiş, bildiklerini bilmeyen, kendi muazzam potansiyeliyle seninkini birleştirmeyi bekleyen ve böylece mükemmele doğru yol alan bir başka versiyonun o, unutma! Eğer nefsinin gölgesinde, sahip oldukların, ilişkilerin ve bilginle kibirden bir kale kurmuşsan kendine yık onu, daha mutlusu güzeli saf sevgiden gelen...Eminsen kendinden sevgiyle yürümeye devam et bu yolda ve bu duyguya ulaşma amacında daha yolu olanlara şefkat duy! Senin gibi düşünmeyen bazılarının kendi aynalarından sana yansıttıkları, öz’den gelen huzur halini asla bozamaz, korkma, saygı duy onlara! Olduğun gibi olmaya devam et çünkü sen kız kardeşim, sevginin bu evrendeki en güzel yansımalarından birisin ve inan senin baharın geldiğinde çiçeklerin açacak, varoluşunun özüyle buluşacak ve sonsuza kadar sevmeye devam edeceksin. Aşk’la çalışıp üretmeye devam edeceksin. Evren çok güzel, inan!

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Artık çok iyi bir takipçim oldum.yeni yazını sabırsızlıkla bekliyorum.
    CEVAPLA
  • Misafir Çok güzel bir anlatım
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.