Sıyırmaya çeyrek kala...
Zihin çok tehlikeli olabiliyor zaman zaman. Sıkıntılı dönemlerde vızır vızır çalışıp insanı gece uyutmayan, bunaltıcı dönemlerde karanlık senaryolar yazdıran, insanı bu andan çekip alıp, geçmişe ya da geleceğe sürükleyen, zincirleme olarak olayları ekleye ekleye işi boyutundan çıkarabilen hep o. Kapılıp gitmek, kendini koyuvermek çok kolay aslında. Hele ki etrafta mutsuzlukları alkışlayan, söz ve davranışlarıyla “ yaaa.. hayat ne zor değil mi?”, “insanlar kötü, ne yapacaksın..” diyen değerli “dostlar” ınız varsa işiniz daha da zor...
Tamam, kimse hayat kolay demiyor ama abartmamak lazım. “Derdini dinledim,derdimden utandım” sözünü çok severim. Bir durup düşünmek mutsuzluğa ve umutsuzluğa sebep olan şeyle yüzleşmek lazım. Bunu anlayabilmek için en iyi yol bazı sorulara cevap aramak.
Sizin için bir soru listesi oluşturdum bugün bu amaçla. Siz siz olun bu listeyi elinizin altında bulundurun ve duygusal olarak zorlayıcı günlerde, “ipin ucu kaçmadan” duygularınızı kontrol altına alabilmek için bir köşeye çekilip kendinize bu soruları sorun. Hayat çok güzel; gereksiz mutsuzlukları sahiplenip gününüzü kendinize zehir etmeyin:
--Hissettiğim duygu ne?
Adını koyamadığınız bir duygunun içinde kaybolup gitmeyin. “Hissettiğim ne?” diye kendinize sorarken aslında problemin bambaşka bir şey olduğunu fark edebilirsiniz. Örneğin, “Öfkeliyim” ile başlayıp aslında esas problemin kendinize olan güveninizde sarsılma yaşamak olduğunu görebilirsiniz. Bardağı taşıran son damlaya bakıp durmayın öylece, o bardak nasıl doldu diye düşünün biraz. Onun dolmasında sizin de katkılarınız oldu mu? Problemin ne olduğunu saptadığınızda çözüm bulmanız da kolaylaşacaktır.
--Düşündüğüm şeyin gerçek ve doğru olduğundan %100 emin miyim?
Hayal ürünü, evham, ön yargılar, dedikodu, korkular, endişeler, kuruntular, geçmişte yaşanan acı tecrübeler,etraftan duyup benimsediğiniz olumsuz şartlanmalar...hepsini ayıklayın önce ve tekrar bakın,derdiniz hala orada duruyor mu? Emin misiniz gerçekliğinden? Kanıtınız var mı?
--Durum buysa, olabilecek en kötü senaryo nedir?
En enn ennnn kötü ihtimal ne ise onunla yüzleşin ve sorun kendinize ne olur o zaman diye. Bunun, hakikaten baş edemeyebileceğiniz bir şey olup olmadığını anlayın. Çoğunlukla dünyanın sonu gibi görünen şeyler dünyanın sonu olmuyor. Ayrıca farklı bir yaklaşımda,tepkide karar kılıp kendinizi ve etrafındakileri şaşırtma özgürlüğünüz de var,unutmayın. Olmaz olmaz dememek lazım, bocalasın herkes fena mı? Siz de içinizden eğlenin biraz. En kötü ihtimalle değişiklik olur.:)
--Alternatiflerim neler?
Çaresizlik hissi kendi kendimize yarattığımız bir his aslında. “Neden olmasın?” diyerek açık fikirlilikle çözüm bulmaya çalışırsanız, farklı alternatifler üretebilirsiniz. Deliliğin tanımı neymiş biliyor musunuz? “Aynı şeyleri yapmaya devam edip de farklı sonuç beklemek”. Nerde duymuştum, okumuştum hatırlamıyorum ama o gün “az deli değilim ben de!” demiştim. İlişkilerde bu sözü unutup bir şeyleri ispatlamaya ya da oldurmaya çabalamak çok kolay oluyor ne yazık ki. Unutmamak lazım.
--Üstüme alınıyor ya da abartıyor olabilir miyim?
Sizin sinirleriniz gergindir, yanınızdaki kişi de o gün yorgundur, trafiğin içinde bunalmışsınızdır, gittiğiniz yere geç kalmışsınızdır... O sırada o kişi yanlış bir laf eder ve bütün mevzu o laf olur. Yapmayın, her şey yanlışken insanlar da yanlış yapabiliyor çünkü. Siz hiç yapmadınız mı? Tamam işte, neyse hatırladığınız şey, kendinizi affedin şimdi bu vesileyle, bunu başarınca da sizi çileden çıkartan o kişiyi affedin. Bazı sözlerin ve bakışların “teğet geçmesine” izin vermek daha iyi, elimizde büyüteçle her şeye baktığımızda bazı şeylerin bizi mutsuz etme ihtimali de epey büyüyor çünkü. Kişinin genel anlamda karakterine ve niyetine, olayların da özüne bakınca aşırı reaksiyon gösterme ihtimalimiz azalıyor. Aptal olalım demiyorum tabii, elimizden geldiğince “abdal” olalım diyorum sadece.
--Bugün, bu anda bir şeye karar vermek zorunda mıyım?
“Gün doğmadan neler doğar” demişler. Acele kararlar verip, fevri davranmamak kayıplardan koruyor insanı. Ayrıca, telaşa ne gerek var? Derdimiz düşündüğümüz kadar büyükse yarın da aynı büyüklükte bizi bekleyecek zaten, bir yere kaçmayacak. Ama güzel bir uykudan ya da doğada yapılan bir yürüyüşten, samimi ve iyi bir dostla yapılan bir sohbetten sonra küçülme ihtimali de var, unutmayın. Ressamlar,bir tablo üstünde çalışırken belli bir noktada takılır ve hata yapmaya başlarlarsa o tabloyu o an için olduğu gibi bırakırlarmış. Başka bir zaman karşısına geçip çalışmaya devam ederlerse, hatanın içinde kaybolmadan yeni ve farklı bir ruh haliyle aynı resme bakabilmeleri de daha kolay olurmuş, hatalarını görmeleri ve düzeltmeleri de.Belki de hayatı da öyle yaşamak gerek...
Sevgiyle kalın...
YORUMLAR