Hafifleyin özgürleşin
Son günlerde elimden düşürmediğim İngilizce bir kaynakta kişisel gelişim üstüne çok pratik ve etkili bir egzersize rastladım. Arınmak, hafiflemek, özgürleşmek ve ruhumuzun özüne ters düşmeden yaşamak için atılacak bir adım bu aslında. Kararlarımızı nasıl bir enerjiyle verdiğimizi, bugünümüzü ve yarınımızı ne kadar bilinçli bir şekilde yarattığımızı sorguluyor.
Seçim üstüne seçim yaparak yön veriyoruz hayatımıza. Yeni adımlar atıyoruz, bir şeyleri sonlandırıyoruz, değiştiriyoruz, hatalar yapıyoruz, düzeltiyoruz ve bazen telafi edemiyoruz. Herkesin hikâyesi kendine özgü oluyor. Herkes kendi birikimini, tecrübesini, beklentilerini ve korkularını yansıtıyor kararlarında. En çok da korkular baskın çıkıyor kararlarda, bilinçaltımızdan hükmediyor ve yönetiyorlar sinsice. Yalnız kalma korkusu, hata yapma korkusu, reddedilme korkusu, yanlış anlaşılma korkusu, işini kaybetme korkusu, başarısız olma korkusu, aşkta incinme korkusu, parasız kalma korkusu, başkalarına muhtaç olma korkusu bilinci felç edebiliyor ve yanlış yaptırabiliyor insana…
Farkına bile varmadan yapıyoruz bunu çoğunlukla çünkü aileden ve çevreden de öyle görüyoruz. Korkunun pençesinde kıvranırken yaptığımız (ve yapamadığımız) şeylere değişik tanımlamalar getirip rasyonelleştiriyoruz; sağlamcı olmak, yaş tahtaya basmamak, kazık yememek, kendimizi korumak, kendimizi garantiye almak diye adlandırıyoruz.
Ya da evham yapıyoruz, kafamızda kuruyoruz, en kötü senaryoyu yaratıp olmuş gibi inanıyoruz.
Oysa merkezimizde, yani içimizdeki güce sahip çıkarak, sevgiyle, inançla, olumlu bir bakış açısıyla karar verebilsek, özgür olacağız ve gereğinden fazla yormayacağız kendimizi. Yapamıyoruz. Refleks gibi, otomatik tepkiler vererek hep “defansta” yaşıyoruz hayatı. E sonuç da bizi mahcup etmiyor tabii. Ne bekliyorsak onu buluyoruz. Düşük enerji içeren düşünce ve duygularla boğuşan ruhumuzun sesini duymamız neredeyse imkânsızlaşıyor.
Özgürleşmeye giden yol kaçmak ve görmezlikten gelmekten değil. yüzleşmekten geçiyor. İşte tam da bunu sağlayan, koca bir devin “aslında o kadar da büyük ve güçlü olmadığını” gösteren basit bir egzersiz bu size bahsedeceğim.
Hemen kalemi kâğıdı alıyorsunuz elinize ve tüm korkularınızı yazıyorsunuz. Saçma sapan, hiç bir gerekçesi olman korkularınızı da, elinizi ayağınızı titreten korkuları da, size utanç kaynağı olabilecek şeyleri de peş peşe bir liste halinde yazıyorsunuz. Uzunluğuna şaşırabilirsiniz listenizin, hiç kendinizi yargılamayın ve sakince inceleyin her maddeyi.
Gerçekleşme “ihtimali” olduğunu düşündüğünüz korkularınızdan kendinizi “korumak” için ne kadar çok zaman ve enerji harcamış olduğunuzu fark edeceksiniz. Kendinizle özdeşleştirdiğiniz korkuların bazılarının size ait olmadığını, aileden gelen şartlanmalarla size aktarıldığını göreceksiniz. Bazı korkuların ne kadar saçma olduğunu anlayıp şaşıracaksınız.
Her bir maddenin yanına ufak notlar alın hatta. “Dayanağı yok”, “annemin korkusu”, “kıtlık bilincinin sonucu” vs. diye. Bazılarını gruplamanız da mümkün olacak. Parayla ilintili olanlar mesela. Gruplandırmalar kişiden kişiye farklılık gösterecek haliyle ama sonuçta “adını koyduğunuz” için küçülecek korkular. Sonra da şu olumlamayı yüksek sesle okuyacaksınız:
“ Şimdi, beni sınırlayan bu korkulardan kurtulmayı seçiyorum. Yeni farkındalığımla görüyorum ki bunları hayata geçirip sonra da kendimle özdeşleştirmeye ve sahiplenmeye artık ihtiyacım yok. Geçmiş tecrübelerimi yaratmakta sorumlu olan bu korkulardan özgürleşiyorum. Bilincimi onlardan temizlemeyi seçiyorum. Özgürüm. Özgürüm. Özgürüm. Bu niyetimi gerçekleştirirken içimdeki güçle bütünleştim.”
Özgürüm kelimesinin tekrar edilmesi bir tesadüf değil. Benim yorumum şu: Beyninize format atıyorsunuz ve yeni bir bilgi yüklüyorsunuz. Olumlamalar yüksek sesle söylendiğinde son derece etkili. Siz de bu cümlelerle yeni bir bilincin tohumlarını atıyorsunuz.
Denemeye değer diye düşünüyorum, ne dersiniz? Hafifleyin, özgürleşin, yenilenin. Sıyrılın korkularınızdan, ruhunuzun sesini dinleyerek yaşayın her anı.
Sevgiyle kalın.
YORUMLAR