Bireyin gücü!
Diyelim ki dışımızda gelişen bir şeylerden memnun değiliz. Diyelim ki bizi yansıtmayan, bize yakışmayan bir hayatın içinde bulmuşuz kendimizi. Düzen öyle kurulmuş diye öyle devam ediyor ve bir mucize olsa da her şey farklı olsa diye umut ediyoruz içimizden.. Eleştirmek, şikayet etmek, başkalarını suçlamak, çözüm üretmeye çalışmadan atalet içinde yaşamakla yetiniyoruz. Diyelim ki bir gün birisi çıkagelip, ta gözümüzün içine bakıyor ve soruyor ‘Senin hiç mi gücün yok? O kadar mı acizsin? Hangi yalanlarla kendini kandırdığını bul önce, ve sonra cesaretini toplayıp silkelen,değiş, kendine gel!’
Hepimizin hayatında böyle dönüm noktaları olmuştur. Sınırlarımız zorlanmış,sabrımız defalarca sınanmış, hoşgörümüz azalmıştır ve artık öyle bir noktaya gelmişizdir ki, içimizdeki gücü bulup çıkarmaktan başka çaremiz kalmamıştır. İş başa düşmüştür…Sil baştan yeniden yapılandıramadığımız takdirde her şeyin tamamen yıkılacağını gözümüze gözümüze sokarak göstermiştir hayat. Başımızı çevirip görmezden gelmemiz için çok geçtir artık.Bir şeylerin bir ucundan tutmamız gerektiğini net bir şekilde anlamışızdır.
Bireyin ‘yükseliş dönemi’ böyle bir anda başlar. Etrafa bakınıp çare aramaktansa üstüne düşeni yapmaya soyunur ve hayal ettiği noktaya varabilmek için yola koyulur. Belki yolun sonunun nasıl olacağını görmek o an için imkansızdır ama en azından değişime teşebbüs ederek öz saygısına ve cesaretine kavuşmuştur. Sonrası da gelir zaten….
Mahatma Gandhi ‘Dünyada görmek istediğin değişimin bir parçası ol’ demiş. Uzun bir yolculuğu başlatan şeyin tek bir adım oluşu gibi bazen en etkili ve olumlu değişimleri yaratan da tek bir kişi olabiliyor. Zamanında ifade edilmiş doğru fikirler asırlar sonra dahi toplumlarda konuşulup tartışılıyorsa, tek bir kişinin gücünün ne kadar büyük bir kitleyi etkileyebildiğini ve zamana yenik düşmeden aynı etkiyi asırlar sonra dahi taşıyabildiğini Gandhi’nin sözünde görüyoruz.
Öyleyse neden çoğumuz pasif ve çaresizce yaşamayı seçiyoruz? Konuşmamız gereken zamanda susup, davranmamız gereken zamanda köşemize çekiliyoruz? İçimizdeki güce neden bu kadar yabancıyız? Her seçimin bir vazgeçiş olduğunu biliyoruz da neden daha özenli,doğru ve duyarlı seçimler yapmaya çalışmıyoruz?
Gücümüzü küçümseyerek kendimize en büyük haksızlığı yapıyoruz aslında. Hayatımıza sahip çıkmayı, azimle en güzel olanı yaratmayı,gereğinde sorgulamayı, alternatif üretmeyi,yanlışa göz yummamayı, etrafımızdakilere örnek olmayı ve en önemlisi de gece başımızı yastığa koyduğumuzda o gün elimizden gelenin en iyisini yaptığımızı hissedebilmeyi kendimize borçluyuz. Değerlerimizi yansıtan, ruhumuza yakışan,saygın ve bilinçli bir hayat sürmek emek istiyor ama şu da bir gerçek ki, zor elde edilen şeylerin de tadına da doyum olmuyor.
YORUMLAR