Neden ben değil de O?!

“Neden ben değil de o?“ sorusu birçoğumuzun hayatımızın belirli dönemlerinde kendimize yönelttiği bir sorudur. Bana sorarsanız, bu sorunun bizde yerleşmesi taa çocukluk yıllarımıza dayanıyor. İlkokul yıllarında annemiz biz biraz kötü bir not aldığımızda, “Ama Ayşe senden daha yüksek not alabilmiş. Neden o alabiliyor da sen alamadın?!“ sorusunu mutlaka sormuştur. Böylelikle, biz de, o yıllardan kalma alışkanlık ile, ne zaman bir başarısızlık ile karşı karşıya kalsak bu soruyu kendimize sorarız. Peki bu soruyu böyle mi sormak gerekir yoksa sadece “Neden ben değil?!“ diye sormak yeterli ve daha mı doğrudur?


Aslına bakarsanız hayatın içinde mutlaka bir rekabet vardır. Dolayısıyla, ben değil de o’nun seçilmesi durumu sıklıkla yaşanabilir. Ve rekabet bizi bir adım ileri götürebiliyorsa aslında çok da faydalıdır. Hatta başarısızlıkla sonuçlansa bile. Fakat aksi halde, bize epey zarar veren bir durum haline gelir. Rekabetin bizde yarattığı özelliği ben hırs ve azim olarak ikiye ayırıyorum. Azim ileri götürendir ama hırs aslında bizi yiyip bitiren ve kendimize güvenimizi zedeleyen bir özelliktir.


“Neden ben değil de o?“ sorusu organizasyonlarda her kademedeki çalışanın kendine sorabileceği bir sorudur. Siz değil de, sizin yerinize ekip arkadaşlarınızdan biri terfi aldığında kendinize bu soruyu sorabilirsiniz. Hatta ben farklı departmanlarda çalışıp da terfi alan biri olduğunda bu soruyu kendine soranları bile gördüm. İlla aynı şirkette çalışmanız bile gerekmez bazen. Senelerdir tanıdığınız bir arkadaşınız çok güzel bir şirkette harika bir pozisyona geçer ve siz kendinize bu soruyu sorarsınız.. “Neden ben değil de o?“


Birebir rekabetin olduğu durumlardan tutun da biraz önce verdiğim örnekte olduğu gibi dağ dağa küsmüş dağın haberi yok durumlarına kadar sorulan bu soru epey mantıksız bir sorudur aslına bakarsanız. Çünkü cevabı asla bizim tarafımızdan bilinebilecek bir soru değildir. O’nun seçilme sebebini biz asla bilemeyiz, çünkü onu kendimiz kadar asla tanımamız mümkün değildir. Üstelik, her ne kadar bizim tarafımızdan bakıldığında hakkaniyetli olmayan bir durum varmış gibi görünse de, bizim aslında duruma objektif olarak bakmamız mümkün değildir. Koşulları ve yaşananları asla bilemeyiz, bu nedenle de kararı sorgulamak kesinlikle bize düşmez..


Fakat bu ve benzeri bir durumda “Neden ben değil?!“ diye sorarsak, çok da doğru bir soru sormuş oluruz. Hem de sadece doğru bir soru sormakla kalmaz, doğru soruyu tam da doğru kişiye sormuş oluruz, çünkü bu sorunun cevabı kimsede değil, sadece bizdedir.


“Neden ben değil?!“ sorusunun bir sürü farklı cevabı olabilir. İşte asıl önemli olan da kendimize karşı dürüst olup, bu sorunun cevabını bulmak ve yolumuza devam etmektir. Bu sorunun cevabını bulduğumuzda belki hayatımızda köklü değişiklikler yapmamız gerekebilir. Belki de bazı şeyleri kabul etmek.. Bu; tabii ki de hiç kolay değildir. Ama inanın bugün kendimize dürüst olamadığımız için, gün gelip de keşke demekten çok daha kolaydır.. Sizce de denemeye değmez mi?!


***


İşinizde mutlu değil misiniz? İş hayatı ile ilgili öğrenmek istedikleriniz mi var? Ya da sadece fikirlerinizi paylaşmak mı istiyorsunuz? Öyleyse e-postalarınızı aşağıdaki adreslerden birine mutlaka bekliyorum.


isimlemutluyum@mujdeozenen.com

diyelim@isimlemutluyum.com



YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.