“Ben senin amirinim, ben ne dersem o olur!”

İş hayatında bir gerçek vardır ki; hiç kimse yönetici olarak doğmaz, yöneticilik sonradan öğrenilir. Gerek gözlem yaparak, gerek çeşitli eğitimlere giderek, gerekse yönetici olduktan sonra deneyip, yanılarak.. Ama maalesef ki, bu işi çok ama çok yanlış öğrenenler ve uygulayanlar var..


“Pek çok arkadaşımla konuşurken ortak bir sorun yaşandığını fark ediyorum: Amirlerin konuşurken emir kipi kullanmaları!

'Onu gönder, şunu getir, şunu ara'... Halbuki 'Gönderir misin, getirir misin, arar mısın” cümleleri de talimat ama karşı tarafta uyandırdığı his rahatsız edici değil. Yöneticiler bunu bilmiyor olabilir mi?” Rumuz: Perişan


“Yönetici hal ve tavrı takınması şart mıdır yöneticilerin? İşyerinde başka, işten çıkınca başka bir kişi olması? Ekibiyle dost, her dediğini hiç rahatsız etmeden ve ikiletmeden yaptıran yönetici olmak için kişilik bölünmesi yaşaması mı gerekiyor?” Rumuz: Perişan

Bir yöneticinin görevi; sorumlu olduğu işi ve kendisine bağlı olan çalışanları, şirketin koyduğu kurallar ve sağladığı yöntemlerle, kendisinden beklenen hedefleri gerçekleştirecek şekilde aksiyonlar ve önlemler alarak yönetmektir. Burdan da anlayacağınız üzere yönetici olmak sadece birtakım ek sorumluluklar getirir. Gerek bu ek sorumlulukları yerine getirebilmek adına gerekse yöneticilik ünvanını fazla kişiselleştirmekten dolayı, bazı yöneticiler aslında çok da gerekli olmayan ve insani perspektiften baktığımızda kabul görmeyen davranışları benimserler.


Emir kipi ile konuşmak bu yanlışlardan sadece biridir. Rica etmenin güçsüzlük göstergesi olduğunu sanar bu tip yöneticiler. “O benim altımda çalışan biri ona rica da mı bulanacağım?!” diye düşünürler. Oysa, bir şirkette kendileri de dahil olmak üzere, patron varsa patron haricindeki, herkesin çalışan olduğunu yok sayarlar. Kendilerine verilen ünvanın sadece sorumluluklarını arttırdığını ve ne olursa olsun insani saygı çerçevelerini aşmamak gerektiğini unuturlar. Emir vermenin kendilerini yücelttiğini sanırlar. Aksine, insani olarak epey değer kaybederler...


Bir de kıraldan çok kıral olan yönetciler vardır ki, onlar yönetici olmanın bazı olmazsa olmazları olduğuna inanırlar. Mesela; çalışan ile asla fazla samimi olma, onun özel problemleri ile ilgilenme, sözünü dinletebilmek için her zaman ciddi ol, işyerinde gülme ve eğlenme, çalışanlarınla asla özel paylaşımlarda bulunma hatta çalışanlarınla öğle yemeğine bile toplantı yapmak haricinde çıkma vs vs..


İşte bu tip yöneticiler gerekli olduğunu düşündükleri otoriteyi sağlamak adına ikinci bir kişilik geliştirirler. Genelde, daha yeni yönetici olan ve bir yönetici olarak takip edilme ve desteklenme gücünün nasıl elde edileceğini bilmeyen yöneticilerin yaptığı bir yanlıştır bu. Tabii, çalışanlar belirli bir olgunluk düzeyindelerse, bu çok net onlar tarafından da algılanır ve yönetici olayım derken çok da güzel yönetilirler, ama farkına bile varmazlar...


İnanın; emirler yağdırarak, olduğundan farklı davranarak, çalışanlar ile araya mesafe koyarak ve/veya üstünlük ve güç göstergeleri taslayarak YÖNETİCİ olunmaz... Aksine; samimi olarak, saygı ve sevgi çerçevesinde davranarak, çevresindeki herkesi önemseyerek ve keyifli bir çalışma ortamı yaratarak YÖNETİCİ olunur. İşte ancak bu şekilde, çalışanlarınız sizi takip eder ve siz de dahil ekibin başarısı için gönülden çalışırlar. Sonra bir de bakmışsınız ki, samimiyetinizle, sevginizle, saygınızla bir yönetici olarak size gereken gücü elinize değil de arkanıza almış ve tıpkı bir yelkenlinin rüzgarı arkasına alması gibi iş hayatında başarılı bir yönetici olarak ilerlemeye başlamışsınız...


isimlemutluyum@mujdeozenen.com

diyelim@isimlemutluyum.com



YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir İsimle mutlu
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.