Plüton transitleri ve kadın: Yeraltının çağrısı, bedenin döngüleri ve dönüşümün gücü
Persephone önce Kore idi. Çiçeklerin arasında koşan, annesinin himayesinde yaşayan, masumiyetin ta kendisi, bir çocuktu. Onun dünyası yalnızca bereket ve bahar kokuyordu. Ne kanı tanıyordu ne kaybı ne de gölgenin ağırlığını. Ama mitler bize maalesef hiçbir masumiyet gölgeye değmeden süremeyeceğini hatırlatırlar.
Bir gün toprak yarıldı. Hades onu yeraltına çekti. Kaçırıldı, rızası yoktu, masumiyeti bir daha geri dönmemek üzere sona erdi. Bu yalnızca bir mit değil, kadının ergenlikle birlikte yaşadığı ilk kaybın arketipsel ifadesidir. Regl ile gelen kan, sancı ve kayıp, çocukluğun bitişini ilan eder. Aynı zamanda patriyarkanın kadınlığı kendi iradesi dışında gölgeye sürmesinin de sembolüdür. Kadın, biyolojisi ve toplumsal düzen tarafından aynı anda yeraltına çağrılır.
Ama hikâye burada sonlanmaz. Persephone zamanla kurbandan kraliçeliğe yükselir. İki dünyanın arasında gidip gelir. Yeryüzüne baharı getirir, yeraltında ölümün efendisi olur. Kayıp/yas bilgeliğe dönüşür, bastırılma güce evrilir. İşte kadınlığın tarihi boyunca yeniden yeniden yaşadığı dönüşüm budur.
Plüton transitleri
Plüton transitleri bu mitin gökyüzündeki yankısıdır. Plüton haritada hangi eve dokunursa, orada kayıp yaşanır, maskeler düşer, kontrol elimizden kayar. Bu transitler yavaş ilerler, yıllara yayılır, bir dönemin kapısını kapatıp yenisini açar. Birey için etkisini hissetmemek kaçınılmazdır çünkü Plüton bir jenerasyon gezegenidir. Göksel döngüsü kişisel iradeyi aşar. Tıpkı Persephone'nin kendi isteği olmadan kaçırılması gibi, Plüton transitinde de insan iradesinin ötesinde bir güç devreye girer.
Kadınlar bu deneyime görece daha aşinadır. Çünkü beden her ay küçük bir Plüton transitinden geçer. Regl, doğum, düşük, menopoz... Her biri yaşam–ölüm–yeniden doğum döngüsünün bedensel karşılığıdır. Bu yüzden Plüton'un ağır transiti kadın için tanıdık bir dile sahiptir. Acı verir ama aynı zamanda derin bir dönüşüm duygusu uyandırır.
Plüton transitleri kadın için bedensel döngülerde ani kırılmalara, doğurganlık ve hormon düzeninde büyük değişimlere, ilişkilerde güç savaşlarına ve bazen de yıkıcı ayrılıklara işaret edebilir. Aynı zamanda anne–kız bağı ya da aile kökleri üzerinden derin yüzleşmeler yaşatır. Toplum tarafından bastırılmış öfke, cinsellik, kıskançlık gibi gölge duyguları yüzeye çıkarır ve çoğu zaman ölüm, kayıp ya da büyük bir bitiş deneyimi aracılığıyla kadını yeniden doğuma zorlar. Kadın için Plüton transitleri genelde daha psikolojik bir yankı bulur. Çünkü arka planda hep aşina olunan bir enerji vardır.
Erkekler için ise Plüton etkisi bambaşkadır. Onların bedeninde bu döngü yoktur. Erkeklik kültürü de onlara kırılganlığı reddetmeyi, güçle tanımlanmayı öğretmiştir. Bu yüzden Plüton transitleri erkeklerde daha çok dışsal krizlerle çalışır. İş kaybı, boşanma, statünün çökmesi, bedenin hastalığı... Orpheus'un Eurydike'yi geri getirememesi ya da Theseus'un yeraltında tuzağa düşmesi, erkekliğin Plüton karşısında yaşadığı yabancılığı gösterir. Yeraltı onlar için bilinmedik, tehditkâr bir topraktır.
Mitlerde yine de başka figürler vardır. Hermes, sınırların tanrısı, hem ölülerin rehberi hem göklerin elçisi. Onun esnekliği, hiçbir kategoriye sığmayan kimliği, ona yeraltında yol açar. Dionysos, kadınlar tarafından büyütülmüş, ritüellerinde erkeklere kadın giysisi giydirmiş, normları altüst etmiştir. İştar, kapılardan geçerken her giysisini bırakıp çıplak kalmış, kimliksizleşmiş ve öylece yeraltına girmiştir. Bu figürlerin ortak özelliği akışkanlık, sınırların erimesi ve maskelerin bırakılmasıdır.
Bu noktada queer ve trans kimlikler Plüton'un çağrısını en doğal anlayanlardır. Çünkü onlar hayatlarının başından beri norm dışı kalmış, bastırılmış ya da dışlanmıştır. Erkekliğin içinde tutsak edilmiş kadın, kadınlığın gölgesinde saklanmış erkek, trans deneyimde görünür hale gelir. Bu, Plüton'un "maskeni bırak" çağrısına bire bir uyar. Çoğu transın bedensel dönüşüm eşiğinin de etkili bir Plüton transitine denk gelmesi tesadüf değildir.
Plüton herkes için aynı soruyu sorar. Kayıpla yüzleşecek ve dönüşecek misin? Maskeni bırakmaya cesaretin var mı?
Kadın bedenindeki değişimlerin hepsi birer Plütonik ritimdir. Her ay bir şey ölür, sonra yeniden doğar. Doğum hem yeni bir hayatın başlangıcı hem de annenin ölümle burun buruna geldiği andır. Menopoz eski bir düzenin kapanması ve yeni bir kimliğin doğuşudur.
Plüton transitleri gökyüzünde tam da bu biyolojik gerçeği hatırlatır. Bir dönem sona erer, başka bir dönem başlar. İster ilişki, ister iş, ister benlik olsun, Plüton'un dokunduğu her yerde aynı ritim işler. Öl dönüştür, yeniden doğ.
Bu yüzden Plüton'a yalnızca psikolojik ya da toplumsal değil, bedensel bir arketip olarak da bakmak gerekir. Yaşam dediğin şey, kaçınılmaz olarak ölümün içinden geçer. Bedenin ritimleri neyse, ruhun döngüleri de odur. Gerçek bir Plüton sloganı!
Plüton transitleri astrolojide işte bu yeraltına inişin gökyüzündeki yankısıdır. Haritalarımızda Plüton hangi noktaya dokunursa orada masumiyet sona erer. Bir düzen yıkılır, yeni bir güç doğar. İnsanlar çoğu kez bunu felaket olarak yaşar, oysa Plüton'un dersi hep aynıdır. Ölümü tanımadan yaşamı bilemezsin. Gölgeye inmeden ışığı anlayamazsın.
Cesaret ve umutla...
YORUMLAR