Kaç, savaş, don... Ya da sohbet et!

Hayatta kalmak, bizim en iyi bildiğimiz şeydir. İncognito: Beynin gizli yaşamı kitabında beynimizin bilinç düzeyinde sürdürmediği faaliyetlerinin büyük kısmı bizi hayatta tutmak üzerine olduğunu anlatır.


Fizyolojimiz bir tehlike sezdiği zaman önce mantık, dil, analitik düşünme gibi faaliyetlerin kotarıldığı frontal lop devre dışı bırakır. Tehlike anında mantıklı düşünecek zaman yoktur, hızlı hareket etmek ve tehlikeye hemen cevap vermek gerekir. Şunu da belirtmek isterim, "tehlike" dediğimizde her zaman büyük ve gerçek bir tehlikeden bahsediyor da değilim. İş yerinde rekabet içinde olduğunuz birinin patronunuzun yanında sizi küçük düşürücü bir şaka yapması da fizyolojinizin tehlike çanlarını çaldırır.



Frontal lop devreden çıkınca geriye beynin daha ilkel kısımları kalır. Bu kısımlardaki faaliyet bilinç dışıdır. Eylemlerimizi yönetir ama fark etmeyiz.



İlke beyin tehlike karşısında üç temel reaksiyon verir. Kaç, savaş, don! Tehlike karşısında bir bahane bulup küçük düştüğümüz ortamdan uzaklaşabiliriz, hatta hemen yeni bir iş aramaya başlamaya başlarız. Bu durumda kaçmayı seçmişizdir ve kimi zaman doğru bir strateji olabilir. Ya da kalır biz de rakibimiz hakkında benzer küçük düşürücü alaycı yorumlarda bulunuruz. Bu durumda savaşmayı seçmişizdir ve kimi zaman bu da doğru bir strateji olabilir. Ya da donarız! Kaçmak ve savaşmak evrimsel olarak daha yeni hayatta kalma tepkileriyken, donmak verebileceğimiz en ilkel tepkidir. Donma halinde sorun karşısında hiçbir şey yapamama, hatta hissetmeme hali olur. Tüm hisler kapanmıştır. Suratımıza ışık tutulmuş bir tavşan gibiyizdir. Acı da sevinç de yoktur. Donma tepkisi bazen kaçınılmazdır ve o bile gereklidir. Ama tehlike anında sıklıkta donma tepkisi vermek ya da bu tepkide hayatımızı berbat edecek şekilde gereğinden daha uzun kalmak istemeyiz.


Peşinen söyleyeyim ki bu tepkilerin biri ya da ötekini seçmek çoğu zaman tehlike anında elimizde değildir. Fizyolojimiz geçmiş deneyimlerden yola çıkarak seçimi yapar. Ama beynimiz kullanıma bağlı olarak değişir. Yani tehlike çanları çalmadığı daha normal zamanlarda bu tepkiler üzerinde çalışmak mümkündür.


Yukarıda bahsettiğim işlerin nörolojik olarak olup bittiği yer beynin alt kısımları ve vagus siniri denen bir sinirdir. Kaç, savaş tepkisinde vagus’un bir kısmı dereye girer, don tepkisinde başka bir kısmı.


Peki don tepkisine girmemek ya da girdiysek çıkmak için ne yapmak gerekir?


Amerikalı nörobilimci Stephen Sporges’ın polyvagal teorisine göre; sosyal bağlılık ve senkronizasyon vagus’un don tepkisine girmesini önler. Ya da girdiyseniz sizi oradan çıkarır. Peki bu ne demektir? İnsanlar tehlikeyle karşılaştıklarında aslında ilk yaptıkları şey diğer insanlarla angaje olup yardım almaktır. Ancak bu yardım gelmezse don tepkisi tetiklenir. Eğer patronunuzun yanında küçük düştüyseniz, önemli bir adım atmadan önce fizyolojisinin tehlike çanlarının durmasını ve frontal lopların devreye girmesini beklemeniz en doğrusudur. Yoksa aldığınız kararın doğruluğu tesadüflere kalır.


İş yerlerinde yaşanan ikili üçlü fiskosların, kahve ve sigara molalarındaki patron ya da rakip çekiştirmelerin önemli bir kısmı sosyal bağlılık içinde kalmak ve bir uyum, güven hissi yakalamak içindir. Güven duyduğunuz biriyle sohbet etmek, göz teması kurduğunuzda vagus demek ki bu insan tehlikede değil mesajını alır ve yatışır. Frontal loplar devreye girer.


Kendinizi pek iyi hissetmiyorsanız yapacağınız en iyi şey derdinizi açamasanız bile ulaşabildiğiniz ilk insanla havadan sudan sohbet etmektir. Bu sosyal interaksiyon fizyolojinizi yatıştırıp, regüle olmanıza yardımcı olacaktır.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.