Sosyal medya atarı ve bundan beslenenler

Sosyal medyada meydan kavgalarına kuşkusuz siz de denk gelmişsinizdir.


Biri bir post girmeye görsün takipçi hemen altına döşenmeye başlıyorlar. İnsanların mensup oldukları gruba aidiyet duygusunun büyüklüğüne şaşıp kalıyorum. Herkesin her türlü değeri çok kutsal ve göz oymaya değer.


Tabii bu durum güzel bir şekilde teşvik de ediliyor. Takipçi kendilerine geçirmeye başlayınca bazı sayfa sahiplerinin adeta ağzının kenarından sular akmaya başlıyor ve hiç vakit kaybetmeden onlar da topa giriyorlar. Timsah göz yaşlı, mağdure postlar, canlı yayınlar, stroryler ile olay itina ile köpürtülüyor. Hemen iki takım oluşuyor, gelsin çift kale maçlar, etkileşimler, sayfa beğenileri...




Geçtiğimiz günlerde Ladin’in Eurodisney ziyaretini hacca gitmekle karşılaştırıp teşbih sanatına güzide bir örnek vermeye kalkınca, sosyal medya atarcanları bana da atarlandı. Bu vesile ile atarcanlık müessesesi üzerinde bir süredir devam eden gözlemlerimi aktarmak ve atarcanlara sosyal medya hatta genel olarak yayıncılık habitatı hakkında bilgi vermek istedim. Aşağıda sosyal medya atarcanlarına yazdığım mektubu bulabilirsiniz. Ama bu mektubu boşuna kalema aldığımı şimdiden hisseder gibiyim. Çünkü sonuçta sosyal medya atarcanın en belirgin özelliği maksimum 140 karakterlik konsantrasyon süresi olmasıdır ve bu yazıyı zaten bu noktaya kadar okuma ihtimali yoktur.


Sevgili Atarcanlar,


Size kötü bir haberim var. Atarlandığınız kişiye hizmet ediyorsunuz, farkında bile değilsiniz. Sosyal medyada sayfası olan insanlar için birer etkileşim, istatistiksiniz. Sizi sevmiyor değiller, sadece pek o kadar umurlarında değilsiniz.


Televizyoncular, o damarlarınıza basan konuları sağmayı herkesten iyi bilirler. Raytinglere bakıp hoşunuza gideni ertesi gün köpürtüp tekrar size kakalarlar. Siz de 3 öğün ve bir ömür bu maskaralığı yutarsınız, televizyonun karşısına mıhlanırsınız. Değerlerinize değer veriyormuş gibi yapılmayı hak ediyorsunuz.


Geçtiğimiz günlerdeki hacı pasınız normal şartlarda nasıl gole çevrilir size tane tane anlatayım. Tepki çeken posttu takiben dedemin hacılığından girip, düşünce özgürlüğünden çıkan boynu bükük postlar yağdırarak hemen topa girerdim.


Beş vakit namaz kılan teyzemin kuzenin yengesinin evinden canlı yayın yapıp, çok üzülmüş, kırılmış ayaklarına yatıp, timsah göz yaşları dökerek, size hem bilinç hem medeniyet hem de dini bütünlük fışkırtmakla devam etmeliydim.


O kandillerinizi mübareklemeyi, cumhuriyet bayramında kaplan kesilmeyi; milliyetçiliğinizin muhafazakarlığınızın iplerinden çekip sizi kukla gibi oynatmayı... Ben bilmiyor muyum sanıyorsunuz?


Pişman değilim. Mış gibi yapmakla uğraşamam. Benim değerlerim üzerinden komiklik yapabilirsiniz, zekice ve iyi yaparsanız çok gülerim.


Kendimi bir kez daha takdim edeyim. Roman yazarım, makale yazarım, önüme düşen her konuda akıl ve kalp yürütürüm, yoga yaparım, mindfulness ögretirim, meditasyon yaparım, ama en çok da komiklik yaparım.


Yukarıda bahsettiğim atarcanlardan bana fayda yok. Benim isim okurla, yazarla, düşünürle, spiritüel, ruhsal, psikolojik arayışı olanla... Teşbihin bir sanat olduğunu bilenle...


Ne milliyetçiyim ne muhafazakarım ne de sizin o duygularınızı okşarım. Mevlana’nın, Yunus’un, Budha’nın, Jung'un, Maharaj'ın ‘Aşk’ dediği, ‘O’ dediği, ‘İlahi’ dediğini ben de her gün kendi kalbimde ararım. Aradığım buldukça kalbim yumuşar özgürleşir, sahte yasaklar kalkar... Her şey üstüne daha çok espiri yapılacak daha çok gülünecek hale gelir.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Tebrikler anlayan için çok şeyler ifade ediyor yazdıklarınız.
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.