Öğretmenim canım benim mi?
Öğretmenlik kadar yüceltilen az meslek vardır. Kutsal bile denir. Her öğretmenler gününde öğretmenlerin sorunlarına dikkat çekilir. Öğretmenlik mesleği göklere çıkartılır. Özünde muhtemelen söylenenler doğrudur. Ama ya uygulamada neler olmaktadır? Türk öğretmeni nasıl bir prototiptir? Bunlar yasaktır, konuşulmaz.
Bana göre Türk eğitim sistemin en büyük sorunlarından biri öğretmenler. Öğretmenler genel olarak pek o meşhur şarkıda olduğu gibi “canım benim...” değiller.
Birkaç kız arkadaş oturmuş sohbet ediyorduk, o sohbetten bu yazı çıktı. Herkes kendi çocukluğundan korkunç öğretmen hikayeleri paylaşmaya başladı. Bu durum hiç de bu üç beş kişiye özgü değil. Etrafınızda azıcık soruşturun, kendi çocukluğunuzu gençliğinizi hatırlayın; öğretmeni tarafında travmatize edilmemiş, örselenmemiş yetişkin yok gibidir.
Özel okullarda en azından müşteriyiz. Devlet okullarında bütün güç öğretmendedir, öğrencinin hiçbir gücü yoktur. Öğretmenler bu gücü sonuna kadar suiistimal ederler. Kimse öğrencinin ne dediğini dinlemez, öğretmen hep haklıdır. Çocuklar öğretmenin o günkü ruh haline göre, aşağılanır, dayak yer, azarlanır ve bunun gibi...
Ortalama bir çocuk biraz daha az zarar görür, çizginin dışındaysanız ayvayı yersiniz. Kimse sizin kişiliğinizi kabul etmez, öğretmen çocuğu birey olarak görmez.
İnsanların ilkokul öğretmenlerinden gördükleri eziyetleri dinledikçe tüylerim diken diken oluyor. Benim etrafımda benim dışında ilkokulda canına okunmamış arkadaşım yok. Benim ise ilkokul yıllarım öğretmenim Refik Bey sayesinde çok güzel geçti. Refik Bey’e kendinden Montessorili diyorum. Ruhu yumuşak, sevecen bir adamdı. Resim ve müzik derslerinde bize matematik sorusu çözdürmedi. Mandolin çalmayı öğretti, gerçekten resim yaptırdı. Sınıfta kalkıp gezinmeye başlıyordum. Annem “Refik Bey ne yapacağız?” diye panik oldu. “Olsun gezinsin, sıkılıyor” dedi. Ufak tefek birbirimize girsek müdahale etmedi. Karşıdan görmüyormuş gibi yapıp muzip muzip gülerek izledi.
Kazara 1A’ya verilmiştim. Eğer 1B’ye gitsem hayatım kayacaktı. 1A olarak yan sınıfta yaşananları 5 yıl boyunca korku filmi gibi izledik.
Maalesef ilkokuldan mezun olduktan sonra görece iyi bir okula gitmeme rağmen ben de örseleyen, gücünü suistimal eden öğretmen profili ile yakından tanıştım. İlkokuldan sonra bir ya da iki tane beni besleyen öğretmenim oldu, gerisi sadece eziyet edip zarar verdi.
Öğretmenlerin genel cehaletinin boyutlarını saymıyorum bile...
Hiç unutmam, kimya dersinde öğretmen beni sıranın altına kitap koyup okurken yakaladı. Tartaklayarak Müdür Yardımcısı’nın odasına çıkardı. Elimdeki kitaba baktılar. Kara Kitap yazıyor. Beni sorguya çekmeye başladılar. Orhan Pamuk’un adını duymamışlar, kitabı satanist kitap sanıyorlar. Olay büyüdü. Beni satanist kitap okula getirmekten disipline vermeye kalktılar. Allahtan iki edebiyat öğretmeni imdadıma yetişip beni kurtardı.
Çeşitli okullarda bana öğretilenlerden geriye dört işlem, okuma yazma ve çok genel bir genel tarih ve coğrafya bilgisi kaldı. Öğretilenlerin %99’unu hatırlamıyorum. Ünlü bir laf vardır bilirsiniz. “İnsanlar onlara ne söylediğiniz, ne yaptığınızı unutur. Ama nasıl hissettirdiğinizi unutmaz” diye.
Ben de bir tek öğretmenlerimin bana neler hissettirdiğini unutmuyorum.
YORUMLAR