Çok bilen bir annenin itirafları
Merhaba Benim adım Esra Sert. Ben bir bilme ve anlama bağımlısıyım. Arkadaşlarım bana “Her şeyi bilen Esra” derler. Türkiye’de inek sütünün neden yağsız olduğundan başlayıp, estetik cerrahideki son trendlere varan bir skalada kesintisiz konuşabilirim. Son derece gereksiz konularda gereksiz miktarda az kullanılmış bilgiye sahibimdir ve bu bilgileri tuhaf uzunlukta sürelerde ve detayda aklımda tutabilirim. Bu nedenle kafamın içi genelde kazan gibidir.
Bir alanı fethetmek, dibinde kadar bilmek, obsesyon haline getirmek hoşuma gider.
Ruhum bu ahval ve şerait içindeyken bir gün anne oldum ve ağzımın kenarından salya akmaya başladı. İştahım kabardı. Hazırlanmak için 9 ay vardır ama bana yeter de artardı. Tahmin ettiğim gibi de oldu. Ladin doğduğunda hastanedeki hemşirelere anne sütü ve bebek bakımı konusunda ders verecek durumdaydım. Hatta filmi geriye sarmam gerekirse, doğumun nasıl olacağı konusunda jinekoloğuma Dünya Sağlık Örgütü’nden alıntılarla itiraz ederken, doktor tarafından kapının önüne kondum.
Bilmek bizim işimizdi.
Ladin doğduktan sonra kızıma bakarken her anne gibi güçlükler yaşamaya başladım. Bu kadar çok bilirken haliyle buna çok şaşırdım. Yetersizlik duygusunu müteakiben içimi bir suçluluk duygusu kemirmeye başladı. “Herhalde az biliyorum. Daha çok, daha çok bilmem lazım.” dedim. Seminerlere workshoplara gittim. Yetmedi. O kadar çok bildim ki sırf ben bilmeyeyim memleketteki diğer anneler de bilsin diye siteler kurmaya, yazılar yazmaya başladım. En sonunda dünyada annelikle ilgili bilecek bir şey kalmadı. Büyük bir azabın içine düştüm.
Zihnimin içindeki farklı kaynaklardan bilimsel osal bu sal onlarca bilgi: “Şimdi masadan o bardağı al, havaya kaldır sağa koy” derken, benim elim bardağı ya alamıyor ya da alıp başka bir yere koyuyordu. Özetle bildiğimi ya yapamıyor ya da yaparken insan üstü bir efor gösterip, öfkelenmeye başlıyordum. Elim bildiğini okuyordu. Kendisi zihnimin içindeki bilgilerle pek ilgili değildi. Ben ‘doğru olanı’ yapsam, çocuktan ‘doğru’ sonuç alamıyordum. Bir tülü iki kere iki dört etmiyordu.
Sonra bir gün hayat itekledi kendi ruhuma ilgi göstermek zorunda kaldım. Haksızlık etmeyeyim yıllar içinde hiç göstermemiş değildim. Ama biraz bölük pörçük, bazen de yanlış kapılarda. Çocukla anne arasındaki bağlanmanın ne kadar derinden bir bağlanma olduğunu, entelektüel/dışarıdan gelen bilginin bu bağlanma ile gerçekleşen ruhsal geçişlerin yanında ne kadar zayıf ve yazık kaldığını anladım.
İyi anne olmak için gözlerimi dışarı değil, içeri çevirmem gerekiyordu. Aradığım bilgi içerdeydi ve alıştığım biçimde öğrenilmiyordu.
Bir gün ansızın annelik çok kolaylaştı. Ladin’e bağlamak; “Ladin çok büyüdü, olgunlaştı, değişti” demek istedim, ama büyüyüp değişen olgunlaşan bendim. Ladin, her zaman olduğu gibi benim iç dünyama cevap veriyordu.
Geçtiğimiz yaz zor bir dönem geçirdik. Ladin oldum olası sudan korkar. Yaz aylarının büyük kısmını havuz ya da deniz kenarında hem sudan korkarak hem de kolluk takmayı onuruna yedirememesi nedeniyle kesintisiz arıza çıkararak geçirdi. Süreçte benim de devrelerim bir hayli yandı. Yaz sonunda bir şekilde Ladin su korkusuyla başa çıktı ve kolluksuz yüzmeye başladı. Bir anda her ne olduysa dünyamız aydınlandı, ana-kız ilişkimiz tamamen değişti.
O günlerde bana sorsanız, istiyorsa 20 yaşına kadar kollukla yüzebilirdi. Umurumda bile değildi kolluksuz yüzmesi. Konunun benimle hiç ilgisi yok gibi duruyordu. O kadar büyümüştü ki basit bir sudan korkma meselesi ve sudan korkma bitince ben de o kadar rahatladım ki kendimden şüphelenmeye başladım.
Kızımın sudan korkmamasını acaba ben de bilmeden bu kadar çok mu istiyordum?
Haftada 3 gün gittiğim analiz seanslarında, günlük hayatta suyla hiçbir sorunum olmadığı halde, son derece arkaik bir yerden aslında benim sudan korktuğum anlaşıldı. Denize havuza rahatlıkla giriyor ama kabus gördüğüm zaman hep su görüyordum. Kızımın bu korkuyla başa çıkabilmiş olduğunu görmek beni de rahatlatmıştı.
Bunun gibi örneklerin sayısını çok arttırabilirim. Ruhumdan geçen dillendirmediğim bir meseleyi Ladin’in gelip bana çat diye söyleyivermesi artık benim için olağan bir hal aldı. “Çocuktan gizlemek” diye bir şeyin artık mümkün olmadığını biliyorum. Onlar her şeyi çok farklı bir ruhsal seviyeden biliyorlar ve anlıyorlar. Hatta alıp alıp bizim önümüze getiriyorlar. Biz de alıp onları psikoloğa götürüyoruz. “Bu çocuğun nesi var? Bunu düzeltin” diyoruz.
Anne adayları benden sık sık kaynak kitap ya da site tavsiye etmemi ister. Ben de yaşadığım tecrübelerden sonra, anne olacaklara bilgi sahibi olmayı değil, kendi iç dünyalarına ilgi göstermenin bir yolunu bulmalarını tavsiye eder oldum.
Bir şeyler bilmenin faydası yok diyemem ama kendini bilmenin daha çok faydası olduğundan eminim. Korkan bir çocuğa nasıl davranılacağı konusunda bilgi sahibi olmaktansa, kendi korkularını bilen anne olmayı yeğliyorum.
YORUMLAR