Mükemmel çocuk Ladin

Anne babanın işi çocuğu travmatize etmek. Tanrının bize bazı şakaları var. Bu da onlardan biri. Canınızdan daha çok sevdiğiniz her şeyden korumak istediğiniz bir varlığa sizden çok zarar veren pek çıkmıyor. Sevgimizle seve seve kırıp döküyoruz. Anne babası tarafından travmatize edilmemiş insan evladı yok. Çok bir şey gerekmiyor. Memnuniyetsizliğinizi belli eden bir bakış, çocuğun içine bir çizik atıveriyor. Üstelik sadece memnuniyetsizlik gibi “olumsuz” atıfları olan hisler değil. En olumlu sandığınız tutumlar bile çocuğun iç dünyasında başak bir şeye evrilip yaralayabiliyor.




Kendinden şüphe etme ve vicdan azabı anneliğin şanından. Çocuk küçükken işler daha zor. Körsünüz el yordamıyla bir şeyler ekip duruyorsunuz ne çıkacak bilmiyorsunuz. Üstelik insan hayatının en önemli yılları o yıllar. Çocuğunuz büyüdükçe ektiklerinizi biçmeye başlıyorsunuz. Size bir şeyler söylüyor, bir şeyler yapıyor. Gözünüzün içine bir şekilde bakıyor. O zaman neleri ektiğinizi anlamaya başlıyorsunuz. Neyin önemli olduğunu, önemli olanların yerli yerinde olduğunu gördükçe annelik rahatça akmaya başlıyor. Kolaylaşıp, çabasızlaşıyor.




Benim için işte öyle bir andı. Şimdi burada tarife girişeceğim. Kelimler kifayetsiz kalacak. Ladin’in bana nasıl baktığını, suratının nasıl bir anda değişip ışıldadığını anlatabilmem lazım. Tam olarak anlatabilmem mümkün değil biliyorum. Ama işte öyle bir andı. En güzel annelik hediyesi. Oh çok şükür dediğiniz bir an. Aradığınız cevabı bulduğunuz, omuzlarınızın gevşediği geri kalan beceremediğiniz şeyler için kendinizi affediverdiğimiz büyülü bir an. Kelimelerin gücü yetmeyecek, ama olsun. Ne güzel bir bileseniz. Belki de biliyorsunuz.




Bir gün okuldan geldi, Ladincik’in morali bozuk. Gözünün üstünde kaşın var diyerek her şeye ağlıyor. Bir şeyin mi var deyince daha da çok sinirleniyor. Yorgunum, başını kaldırmıyor. Anlıyorum meselenin tokanın ucunun kopmuş, ayakkabının ters dönmüş olması olmadığını. Anlıyorum beni görünce daha çok ağlamasının kendini yanımda güvende hissediyor olmasından olduğunu. Ama yorgunum işte. Ben de eve gelmişim bir tatlı huzur arıyorum. Yerine pimi çekilmiş bir bomba buluyorum. Çizgi film açsam susar belki. Ya da oyalayıp dikkatini dağıtacak başka bir şey. Çekip odama gitsem kapıyı kapasam. Bir işle ilgileniyor gibi yapıp oradan uzaklaşsam. Ladincim yemek hazırlıyorum görmüyor musun! Koca kız oldun böyle ufak tefek şeyler için ağlanır mı!




Allah bir güç veriyor, o an yapmıyorum hiçbirini. Koltukta oturuyorum sadece. Sessizce ve sakince. Bana iyi geliyor, öylece oturmak. Ladincik ağlıyor bağırıyor. Sonunda biraz sakinleşmeye başlıyor. Boya kalemlerini alıp resim yapmaya başlıyor. Ben hala sakince oturuyorum. Göz yaşları diniyor, o da sessizce bir şeyler karalıyor. Bir kaç dakika sonra kafasını kaldırıp bana bakıyor.




Dudakları titreyerek “Kendi yaptığım resimleri beğenmiyorum” diyor.




Şaşırıp, içtenlikle “Ben çok beğeniyorum senin yaptığın resimleri, bence harikalar” diye hiç düşünmeden cevap veriyorum.




Bu sefer dudaklarını yere sarkıtıp “Ama başkaları senin gibi düşünmüyor” diyor Ladincik. “Arkadaşlarım resimlerime kötü diyorlar.”




Gözleri kırmızı, ağlamaktan yorgun. Kalbi kırık. Başı önünde.




Yine düşünmeden “Resimlerin harikalar tatlım” diyorum.




Başını önünden kaldırıp bana bakıyor. Yüzü geceden gündüze dönüyor.




“Sen benim annişimsin ya... “diyor bana.




“Ne yaparsam yapayım fark etmiyor. Sana her şey güzel geliyor”.





Gözlerinde yaş kalmıyor. İçleri pırıl pırıl. Küçük ağzından başlayan gülümseme tüm suratın yayılıyor. Yüzünde okuduğum hissin tarifi yok.




Dünya ne fena. Daha el kadar çocukları yetersiz hissettirecek, içlerinden geldiği gibi çizdikleri resimlerle aralarına girecek kadar fena. Benim işim değil Ladin’e kendini eksik hissettirmek. Daha iyisini yapabilirsin, daha iyi olabilirsin demek. Bu rol için dünya orda dışarıda duruyor. Her yaşadığın gün kendini başkaları için yettirmeye çalışıyorsun. Öyle yaparsan seviyorlar böyle yaparsan sevmiyorlar. Dünyanın sevgisi, merhameti, takdiri şartlara bağlı. Dünyanın çizmeni istediği resimler var. Elin titreyiverir de çizemezsen azsın diyorlar.




“Ne yaparsam yapayım fark etmiyor. Sana her şey güzel geliyor”.




“Sen benim annişimsin ya....”




Şöyle bir içimi yokluyorum. Sevinçle görüyorum ki çocuk haklı. Benim kızım tıpkı resimleri gibi mükemmel. O kağıda neyi ne beceri ile çizdiği bana fark etmiyor. Küçük ellerinin yaptığı her şeyin başımın üzerinde yeri var. O gün anlıyorum. Bizim evin kapısı kapanıyor dünya dışarıda kalıyor. Orada Ladin hep yetiyor, hiçbir zaman az değil. Olduğu gibi mükemmel. Mükemmelliği şartlara bağlı değil. Kapı dünyaya kapanınca Ladin hep tam.




Ladin büyüyecek. Dünya daha da fena olacak. Ne mutlu, Ladin biliyor. Bir türlü yetemediğimde, az kaldığında eli titrediğinde orada bir yer var. Başköşede bir duvar duruyor. Dünyanın kötü dediği resimleri altın yaldızlı çerçevelerle o duvarı süslüyor.


O duvarı ördüğünü bilmek en büyük annelik hediyesi.

















YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir ne de güzel anlatmışsınız... yüreğiniz sağlık...
    CEVAPLA
  • Misafir harikaaaaaa yüreğinizden dökülen hislere sağlık
    CEVAPLA
  • Misafir dün 4 yaşındaki oğlumun kreşinde aynı şeyi yaşadım. öğretmenleri yaptıkları resmi asmış. bende ne kadar güzel boyamışsın dedim. oğlum: ama arkadaşlarım hiç beğenmiyor hep kötü resim yapıyorsun diyorlar dedi. çok üzüldüm.
    CEVAPLA
  • Misafir harika bir yazı olmuş... çok duygulandım gerçekten.. kötü dünya'ya temiz kalpli çocukları nasıl sığdıracağız
    CEVAPLA
  • Misafir cok guzel cookkkkk
    CEVAPLA
  • Misafir çok güzel bir yazı olmuş..elinize sağlık..:)
    CEVAPLA
  • Misafir harika...:) kocaman mutlu bi gülümseme oldu yüzümde ...
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.