Babaanne-anneanne mafyası!

Bu tanımlamayı bir kaç ay önce Okan Bayülgen’in Muhallebi Kafa programında kullandım ve programda kıyamet koptu. Tanımlamada ısrarcıyım bence böyle bir mafya yok değil, var. Burada mafya kelimesi; kural tanımayan, kendi kafasına göre hareket eden, anne/baba otoritesini tanımayıp kendi otoritesini kuran anlamında kullanılıyor.



Hepinizin başına geliyordur. Çocuğunuz iki saat anne anneyle vakit geçirir ve çocuk bakımında kurduğunuz düzen başınıza geçer. Çocuğun şimdiye kadar yemediği şeyler yedirilmiş, her biri birer pedagojik felaket olan masallar anlatılmış. Kendi kendine uyuyan çocuk ayakta sallanmış, hiç arzu etmediğiniz eğitimler verilmiştir.


Ben bu konuda görece şanslıyım. Annem, sağ olsun, söylediğim hiç bir şeye kulak asmazken; Ladin’in babaannesi benim koyduğum kuralları uygulamakta çok titiz davranır.



Hele ki çocuğun yemesidir, içmesidir, psikolojisidir benim gibi biraz fazla takıntılı iseniz babaanne-anneanne mafyası canınızı çok daha fazla sıkar. Bu mafya sağır gibidir, sanki dediklerinizi duymaz. Üstelik yapılmasını istemediğiniz şeyleri çocukla işbirliği içinde sizden gizli yapıp çocuğa bir de annenin aldatılabileceği konusunda yol yordam göstermiş olur. Kuşkusuz dedeler de bu mafyanın sadık birer üyesidir.


Gelin görün ki bu mafyayla aramızda tuhaf bir sado-mazo ilişki vardır. Acı çekeriz ama onlardan da vazgeçemeyiz. Bir insanın annesine en çok ihtiyaç duyduğu ilk dönem kendi çocukluk dönemiyse, ikinci dönem de çocuk sahibi olduğu dönemdir.


Ladin, dört yaşını yakında bitiriyor. Anneliğimde değişen birçok şey gibi, bu konuda da zaman içinde önemli değişiklikler yaşadığımı itiraf etmek zorundayım.



Hayatta her şey için tuhaf bir terazi var. Hep bir kâr zarar hesabı. Bazen bazı kârlar bizim için o kadar önemli hale geliyor ki diğer taraftan oluk oluk kaybettiklerimizi göremeyebiliyoruz.




Bir arkadaşımın kocası, oğlunu alıp dedesiyle birlikte parka götürmüş. İki yaşına gelmekte olan çocuğa çikolata, gofret ne varsa güzelce yedirmişler. Çocuk öğle yemeği saatinde eve gelmiş tabi ki bir şey yiyememiş. Çocuk bir şey yemeyince anne, babayı sıkıştırmış, baba çapraz sorguda büyük suçu itiraf etmiş. Bunun üzerine evde kıyamet kopmuş. Bana hemen telefon açıldı ve yaşanan rezalet hezeyan içinde anlatıldı: “Yüz kere söyledim, bu çocuğa abur cubur yedirmeyin diye. Yüz kere söyledim, söylemesem neyse”.

Telefonun ucunda iki sene önceki halimi gördüm. Benim çocuğuma gofret yedirecek babayiğit henüz anasının karnından doğmamıştı. Değil dedesi, babası bile sokakta hangi hızda adım atacağı konusunda neredeyse elinde bilgi notu ile geziyordu.


Bugün bulunduğum yerden arkadaşıma arzu ettiği destek mesajlarını veremedim. Bana göre dede, baba, torun üç jenerasyon erkek çok özel bir gün geçirmişlerdi. Her biri için çok özeldi. Dede bir çocuk dünyaya getirmiş, büyütmüş, yetiştirmiş şimdi o yetiştirdiği çocuk koca adam hatta baba olmuştu. Baba, gururla oğlunun elinden tutup kendi babasına götürmüştü. Çocuk içinse dedesi tarafından salıncakta sallandığı, babası tarafından düşünce kaldırıldığı o gün eminim müthiş bir gündü.


Altmış yaşını çoktan devirmiş olan dede, bir çocuğa ancak çikolata vererek seni seviyorum demeyi biliyordu. Bu yaştan sonra da başka bir yolunu öğrenmeyecekti. Kim bilir onun zamanında o çikolatayı bulmak ne zordu, ne kıymetliydi. Belki kendi çocukluğunda yaşadığı o nadir ama büyülü anlardan birini, kendi torununu yaşatmak istemişti. Çikolatanın bir çocuğun ağzında eridiği o müthiş an.


Bence iki yaşın altındaki bir çocuğa çikolata-gofret ve türevlerini vermek doğru değil. Ama hayat bir terazi. Sizce o üç jenerasyonun birlikte geçirdiği o güzel günün büyüsünü çalmaya değer mi?


Zamanında bir psikolog arkadaşıma annemi şikayet etmiştim. “Ladin ile bir gün evde yalnız bıraktım, bunlar bunlar yapılmış” diye anlattım. O da bana şu soruyu sordu: “Çocuğun üzerinde sigara söndürmüş mü?” Şaşkınlıkla, “Tabii ki hayır” dedim.


Arkadaşım şöyle dedi: “O zaman bence anneanne torun çok güzel bir gün geçirmişler”.


Belirli bir yaşın üzerindeki inşaların davranış biçimi kolay kolay değişmiyor. “Onu öyle yapma böyle yap” demeniz, kendilerini yetersiz ve işe yaramaz hissettirmekten başka bir işe yaramıyor. Ben de artık Ladin aile büyükleriyle vakit geçirdiği zaman ne yaptıklarını bile sormuyorum, üzerinde sigara söndürülmediyse “Ah ne güzel diyorum, harika bir gün geçirmişler”.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir ananeler en iyisi
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.