Tamer Karadağlı ve Emre Kınay’ın korkuları arasındaki fark

"Bu mahallenin kaderi ne zaman değişti biliyor musun? Mahallenin başında, vinçte sallanan piyano ile…"




“Yedi Tepe İstanbul”un unutulmaz repliklerinden biri. Şimdi bambaşka bir anlam yüklenerek çıkıyor karşımıza.


Emre Kınay’ı birçoğumuz gibi “Yedi Tepe İstanbul”daki rolüyle tanıdım ilk. Dizideki adı Yusuf’tu. Sanki senaristi (Ali Ulvi Hünkar), adını Yusuf Atılgan’dan, dünyaya şiirsel bir tembellikle bakan karakterini de Aylak Adam’dan esinlenmişti. Yusuf’un yaşı, Cahit Sıtkı’dan ilhamla otuz beşti. Ama dediğine göre, henüz bir şey yaşamadığı için yolun yarısında değil, kenarındaydı. Hem hayatın, hem de İstanbul’un. Tıpkı yaşadığı mahalle gibi.


Yusuf, “Sazanların Tarihi”ni yazıyordu ve kendini duygu mühendisi olarak tanımlıyordu.


"Light erkeksin oğlum sen, kepekli erkeksin, bir kalorilik erkeksin."




Bu da “Çocuklar Duymasın”ın unutulmaz repliklerinden. Bir dönem hepimizin ağzındaydı. Tamer Karadağlı’yı “Ferhunde Hanımlar” dizisindeki rolünden hatırlasam da bende Haluk karakteriyle özdeşleşmişti. Dizi, yapımcısının ve senaristinin (Birol Güven) çabalarıyla tekrar televizyonda boy gösterdi ve iki final yapıp üç kez ekranlara döndü. Kabak tadı verme pahasına.


Haluk, ortalama bir Türk erkeğiydi ve kendini taş fırın erkeği olarak tanımlıyordu.


Şimdi bu iki oyuncuya, cumhurbaşkanından duydukları korku üzerinden bakıyorum ve bazı oyuncuların neden bazı karakterleri daha iyi canlandırdığını anlıyorum.


Yusuf, mahallesinin romanını yazmak istiyordu. Bunda edebiyatı sevmesinin ve bir yazar olma hayali kurmasının yanı sıra mahallesinin kaderini değiştirmek istemesinin de payı vardı. Romanında herkesin hikâyesini anlatmak ve belki de hepsine yeni bir hayat bahşetmek istiyordu. Çünkü ona göre, kimse kendi gerçek hikâyesinden hoşnut değildi.


Hayatı ve sanatı içi içe geçirerek herkes için bir çözüm bulmaya çalışıyordu Yusuf.


Haluk’sa tabir caizse bir sanat düşmanıydı. Dizinin sanata belki de en düşkün karakteri Dominant Teyze’yle (Zeyno Günenç) bir nefret ilişkisi vardı. Bir karakter olmaktan çok, basit bir sitcom tipiydi. Derinliksiz ve kaba.


Yusuf, mahallede bir sorun çıktığında bir mahalle kabadayısı gibi değil, sorumlu ve bilinçli bir insanın kararlı tutumuyla girerdi kavgaya ve gözünü budaktan sakınmazdı.


Haluk’sa içi boş bir erkeklik söyleminin arkasına saklanan kof bir karakterdi.


Emre Kınay, cumhurbaşkanından duyduğu korkuyu Hitler Almanyası, 1980 Dönemi gibi içeriklerle açıkladı.


Tamer Karadağlı ise, korku bildiren sözlerini cumhurbaşkanına düzdüğü methiyelerle tamamladı.


İşte bazı oyuncuların neden bazı karakterleri daha iyi canlandırdığını anlıyorum, derken bahsettiğim şey. Korku duyulabilir (Bir ülkede herhangi bir insanın cumhurbaşkanından neden korktuğu ayrıca ele alınması gereken bir konu). İnsani olduğu da söylenebilir. Ama bir sanatçı olarak (Ki doğası gereği muhalif olması beklenir) korkun, korktuğun şeye methiyeler düzmeye dönüşüyorsa sanatçılığın da tartışmaya açılır. Birileri çıkar, eleştirdiğin Selami gibi “light erkekmişsin sen de,” der. Tutar Yusuf’u baş tacı yapar. Çünkü Yusuf, mahallenin başında, vinçte sallanan piyanonun bir tek tuşu için bile kaderini değiştirmeye hazırdır.







YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.