Şefkat anıtı

Ne söylenebilir ki! Yine o banktaydık işte. İçimde olumsuza uzanan soysuz bir umut. Sadece o konuşuyordu. Bense kalın ve karanlık bir perde büyütüyordum aramızda. Sanki yeterince uzak değilmişiz gibi. Benden bir anıymışım gibi bahsediyordu. Hatırlana hatırlana eskitilmiş. O yüzden bir anıymışım gibi hissediyordum kendimi. Konuştukça yenilediğini sanıyordu beni. Altından ışıl ışıl bir ben çıkacak sanıyordu. Oysa anılar daima eskidir. Hatırladıkça daha da eskir.


Bulaşık bir şefkat hissediyordum dokunuşunda. O yüzden dokunmasını istemiyordum. Bir sokak köpeği değildim ben. Ya da küçük bir çocuk. Yine de karşı koyacak gücüm yoktu. Dokundukça dağılıyordum. Kendi şefkatinden gözü kör olduğu için bana ne olduğunun farkında değildi.


Pis bir şeydi hissettiğim. Hüzün gibi değildi. Melankoli gibi. İçinde iyi olan hiçbir şeyin yaşayamayacağı bir mayadandı. Taşmak istiyordu. Her yeri kaplamak ve sonra katılaşıp kalmak.


Bu bankta gerçekten birbirimizi anladığımız günler olduğunu biliyordum ben. Kaskatı ellerimizle birbirimize hiç dokunmadan ve tek kelime etmeden. O, geçen zamanla bunları unutmuş gibiydi. Aksi halde bu kadar kolay dokunamazdı bana.


Yüzümde aradığı bir şey yoktu artık. Bakıyordu sadece. Onun için bir soru olmadığımı görüyordum. Merak uyandırmıyordum. Denge bozulmuştu. Cevaplar üzerinden bakmaya başlamıştı hayata. Dolayısıyla bana da.


Ona dokunmak istemiyordum. Bana dokunmasını da. Yalnız başım, benden bağımsız bir iradeyle omuzuna doğru düşünüyordu. Direniyordum. Şefkat değildi istediğim. Ne istediğimi bilmiyordum ama… Şefkat değildi.


Sonra o pis şey. Bana ait olmadığını bildiğim. Gözlerime doğru yürümeye başladı. Ben başıma direnmekten vazgeçtiğim anda. Ve yanağımda omzunun sıcaklığını hisseder hissetmez bir patlama yaşadım yüzümde. Sıcakla tepkimeye girmiş gibi. O an doğruldum. “Birinin kalkıp gitmesi gerek artık,” dedim. Sesim, o pis şeyin geldiği yerden yankılanıyordu.


Aynı anda, gözlerimden simsiyah bir şeyler akmaya başladı. Geçtiği yerleri yakarak ve katılaştırarak ilerliyordu.


Tam tahmin ettiğim gibi oldu. Büyük bir anlayış ve şefkatle baktı yüzüme. “Hayatıma girdiğin için çok şanslı olduğumu söylemiş miydim,” dedi. Sonra elini yüzümde dolaştırdı ve yanan parmak uçlarını fark etmeden, yanımdan uzaklaştı.


Bankta sadece ben vardım artık. İçimde iyi olan hiçbir şey yoktu. Siyah mermerden bir sütun gibi öylece oturuyordum. İlk geldiğimde bir anıydım. Şimdi bir anının anıtıyım.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir çok basarılı
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.