Delik ayakkabılar tarihi

İlk ne zaman tanıştık delik ayakkabıyla hatırlıyor musunuz? 2007’’nin Ocak ayıydı. Günlerdir süren Türklüğe hakaret tartışmalarının arasında bir silah tam dört kez patlamıştı. Şişli Halaskargazi’de, arkasından vurulmuş bir insan. Hrant Dink... Yüzüstü yatıyordu. Üstüne gazete serilmiş.




O güne kadar, gerginlik birileri tarafından bilerek tırmandırılmıştı. Birileri de bilerek ya da bilmeyerek bu gerilimin tırmanmasına neden olmuştu. Her taraftan farklı sesler yükseliyordu. Dink’i, Ermeni olmakla suçlayanlar vardı. Türklüğe hakaret etti iddiasında olanlar... Güdümlü gazeteci olmakla suçlayanlar... Bir yerlerden para alarak gazetecilik yaptığını iddia edenler...




Bütün o tartışmaların vicdanlardaki “Temiz kâğıdı”ydı işte o ayakkabılar. Öylece bakakaldık. Bakmaya utandık. Aslında bütün tartışmalara konulan noktaydı o delik.




İşte ondan sonra, hepimiz gibi bir insan olduğunu hatırladık Hrank Dink’in... Bizden biri olduğunu... Malatya’da doğduğunu ve babasının Sivas Gürün, annesinin Sivas Kangal’da dünyaya geldiğini... İstanbul’a taşındıktan sonra, anne babasının ayrılması sebebiyle bir yetimhanede büyüdüğünü... Karısının da kendisi gibi bir yetim olduğunu...




Katilin babası da hatırladı ve oğlunu polise kendi ihbar etti. Birileri, “Vatan toprağı kutsaldır, kaderine terk edilemez.” yazısının ve bayrağın önünde katille fotoğraf çektirirken vicdanlar, o delik ayakkabının etrafında birleşti.




Sonra Hrant Dink cinayetinin üzerinden yıllar geçti. Vicdanların bir kısmı, ebediyen ayakkabı kutularının içine saklandı. Ve onlar, Ermenek’teki maden cinayetinde de saklandıkları yerden çıkmadılar. Bunun göstergesi bir çift kara lastikti. Tilkinin tilkiye, tilkinin kuyruğuna buyurduğu. Yani valinin kaymakama, kaymakamın imama... Saklandıkları yerden çıkıp kara lastik de olsa kendi elleriyle teslim etselerdi, belki bir nebze olsun vicdanları olduğunu düşünmemize sebep olabilirlerdi.




Peki ne dedi onlara madende hayatını kaybeden Tezcan Gökçe'nin babası Recep Gökçe?




“Şimdi giymem desem olmaz, almam desem olmaz. Madem getirmişler…”





Bir çift ayakkabıya ihtiyacının olduğunun değil, alçak gönüllülüğünün, kendisine hediye edilen şeyi geri çevirmeyecek kadar nezaket sahibi olduğunun göstergesiydi bu hareketi...


Varsın, birileri ona yoksul desin... Onun ne kadar zengin bir insan olduğunu hepimiz biliyoruz artık...


Asıl yoksul olanlar, o ayakkabı kutularından çıkamayanlar ve onlara destek verenler. “Vatan toprağı kutsaldır, kaderine terk edilemez.” diyerek hamaset yapıp vatan toprağının altında, sular içinde boğularak can verenleri görmezden gelenler... Soma’da 301 işçi hayatını kaybettiğinde, dalga geçer gibi meclis kürsüsünde baş sorumluya madencilerle çekilmiş fotoğrafını hediye edenler...


Ki Soma’da madenden sağ kurtulan bir işçinin, daha kurtarıldığı ilk anda "Çizmelerimi çıkarayım mı? Sedye kirlenmesin." dediğini de tekrar hatırlatalım.


Bakalım daha ne kadar baş edebileceksiniz her köşeden çıkan ve size ahlak dersi veren bu ülkenin vicdanlı insanlarıyla?






YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir konuşuyor gibi yazıp, dinliyor gibi anlıyorum...harikasınız!..
    CEVAPLA
  • Misafir ortaöğretime zorunlu ahlak dersi getirerek terbiye edecekler terbiyesiz, ahlaksızların yönettiği ülkeyi. kalemine yüreğine sağlık
    CEVAPLA
  • Misafir eline yüreğine sağlık erkutum tekrar..
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.