Kendine nefretinden doğmak
Kalem mi? O da ne? Ya da klavye? Biri senin vasıtanla kâğıda sürünür, diğeri seni kandırıp parmaklarına sürtünür. Ama kedi gibi falan değil. Yani tuşlar mırıldamazlar. Şefkat de istemezler. Ama kalem öyle mi ya!
Hani yazmak zorunda olmasam dokunmayacağım şu tuşlara. İrtibat da kurmayacağım kimseyle. Yine... Yine ne! Bıktım yinelemekten. Ya da her söze yine diye başlamaktan. Ama çaresiz "yine" diyerek anlatayım biraz.
Yine dünyamı tersine çevirdim. Gündüzleri uyuyarak geçiriyorum. Yatakta çürüme isteğim hiç bu kadar şiddetli olmamıştı. Yine geceleri okumaya başladım. Sabaha kadar. Etrafımdaki insanlar yine üç beş tane ve yine beni sıkmaktalar. Yani yine değişen bir şey yok galiba sefil hayatımın kör kuyularında.
Temizliğe gıcığım bu aralar. Neden durmadan yıkandığımızı anlamaya çalışıyorum. Yatakta kendimi çürümeye bıraktığımda aklımda sadece bu konu oluyor ve sırf bu yüzden çürüyemiyorum. Temiz bir organizma çürüyebilir mi? Banyo yapmadan işe gitmiyorum. İşe gitmenin ilk şartı: Temiz olacaksın. Bir çeşit abdest. İş de ibadet oluyor bu mantıkla. Kız arkadaşınla buluşacaksın. O zaman spesifik bir abdest. Hatun kişiye tapmasan da, güzel kokarsan güzel sevişirsiniz. Spordan sonra hemen banyo. Terli ve kirli olursan, sosyalleşemezsin. Ama ben yıkanmak istemiyorum.
Bir arkadaştan öğrendiğime göre, yirmi sekiz gün yıkanmazsan, o günün gecesi deri kendini bir şekilde temizliyormuş. Yani gözenekler açılıyormuş. Yirmi sekiz gün kısmı size de komik gelmiştir eminim ama, derinin kendini temizlemesi düşünülmeye değer. Yani ilkel insan her gün duş mu alıyordu? Su boylarında yaşamayanlar ne yapıyorlardı? O zaman sabun mu vardı? Ve gayet de sevişiyorlardı bu insanlar. Ve eminim ki ilk duş alan insan, aynı zamanda ilk sosyalleşen insandı. Medeniyet bu bağlamda da etrafımızı ta o zamanlardan kuşatmaya başlamış.
İstemiyorum işte! Yıkanmak istemiyorum. İşe gitmek istemiyorum. Sosyalleşmek istemiyorum. Sevişmeden önce ya da sonra temiz olmak istemiyorum. Sırf biraz daha iyi olsun diye her şey, yıkanmak istemiyorum!
Uyusam… Yıkanmasam… Kokmaya başlasam ve kimse bana bulaşmasa… İçimdeki sosyal hayvanı terbiye etmekten vazgeçsem... Yatağımla bütünleşsem ve çürümeye başlayan etimden mutluluk duysam… Olmaz mı? Bu türlüsünü hiç denemedim. Çok şey mi kaybederim? Kuşkusuz. Ama ne olur bir süreliğine denesem? En azından kendimden nefret edene ve kirlerimin içinden yeşile çalan siyah renkli bir bokböceği gibi temiz ve yaşamaya hevesli çıkana kadar. Kendime nefretimden doğsam...
YORUMLAR