Fıtratımda ba(ğ)zı noksanlar varsa Başbakan n'apsın?
Suçluyum. İtiraf ediyorum. Başbakana bunca zamandır büyük haksızlık etmişim. Hem de ülkemizin yaşadığı her türlü elim olayda. Gezi Parkı protestoları olmuş. Onu ağaca, Taksim gibi simge olmuş bir meydana ve insana değer veren çevre planlamasına duyarsız olmakla suçlamışım. Benim gibi düşünmesini istemişim. Düşünmemiş.
Gezi protestoları sırasında insanlar ölmüş, yaralanmış, sakat kalmış, kör olmuş, kendimce bir beklentiye girmişim belki vicdanlarda açılan yaraları sarar diye. Sarmamış.
Berkin Elvan’ımız ölmüş, tam da yerel seçimler yaklaşırken, bu kez on beş yaşında bir çocuk için iki güzel söz söyler, ailesine taziyede bulunur, gerilen ortam yumuşar, yakalanan birlik duygusunun üstüne bir tuğla da o koyar demişim. Koymamış.
Berkin’in cenazesinden sonra hiç değilse bu defa polisimiz destan yazdı, bir kişi iki kişi üç kişi dört kişi polisimize şiddet uygularken ölüyor demez, içine atar, yangına körükle gitmez, susar diye düşünmüşüm. Susmamış.
Seçimler yaklaşırken ortaya dört bakanın yolsuzluk iddiaları çıkmış, ülkesinin selameti için hepsini adalete teslim eder, yapmışlarsa burunlarından fitil fitil getirir, üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğünü savunduğunu yedi düvele gösterir demişim. Göstermemiş.
Hadi onu geçtim, bakanına hediye edilen saate bir kafayı takar, arar araştırır, sorar soruşturur, bakanını karşısına alıp, birader yedi yüz bin liraya saat mi olur, diye fırça atar demişim. Atmamış.
Seçimleri kazanınca yaptığı balkon konuşmasında, her şey geçti gitti, geçmişe bir sünger çekelim, hepinizi kucaklıyorum, yeni bir Türkiye ve onun birlik, bütünlük ve refahı için çalışacağım, yüzde ellinin değil yüzde yüzün başbakanı olacağım artık der demişim. Dememiş.
Seçimlerden sonra, neyse seçim yatırımıydı bunlar, seçmenleri arasındaki safları sıklaştırma çabasıydı, kutuplaştırıp oy devşirme kaygısıydı, bundan sonra bir normalleşme, yatışma, sakinleşme dönemine girer de ülkesinin insanlarını birbiriyle çatıştırmaktan vazgeçer demişim. Geçmemiş.
Cumhuriyet tarihinin en büyük felaketlerinden biri yaşanmış, hepimiz per perişan olmuşuz, acılarımız feryatlarımız simsiyah bir duman gibi göğe ağmış. Bu kez, sadece bir kez bile olsa bizim gibi düşünecek, vicdanı sızlayacak, gerçek gözyaşı dökecek, insafa gelecek, acımızı paylaşacak, önce madencilerin ve ailelerinin, sonra bizim yanımızda olacak, öfkesini nefretini ve paranoyalarını dizginleyecek demişim. Dizginlememiş.
Her geçen gün kutuplaştırdığı ülkede dizginlerinden boşalan polis, cem evinde cenaze kaldırmayı bekleyen bir vatandaşı vurmuş, onun protestosunda bir Alevi vatandaşı daha parça tesirli bombayla hayatını kaybetmiş. Mezhepsel tehlikenin farkına artık varmıştır bu olayla, şakaya gelecek bir tarafının olmadığını anlamıştır, resmin giderek Ortadoğu’ya dönmekte olduğunu görmüştür, polisle vatandaş arasındaki gerginliği de körüklememesi gerektiğini idrak etmiştir demişim. Etmemiş.
Ya ne yapmış? Sağduyulu bir açıklamada bulunmak yerine “Berkin Elvan’ı anmak için törenler düzenleyeceklermiş. Kusura bakmayın biz her ölüm hadisesinde anma mı düzenleyeceğiz? O zaman bütün işleri bırakalım tören düzenleyelim. Ölmüştür, geçmiştir, bitmiştir.” demiş. Yetmemiş, eklemiş: “Bunlara karşı polis eli kolu bağlı mı duracak. Nasıl sabrediyorlar anlamıyorum."
E öyleyse suç kimde? Tabii ki bende. Fıtratımda ba(ğ)zı noksanlar varsa başbakan ne yapsın!
YORUMLAR