Hayatın karakutularının toplamıdır
“Ben senin belleğinim,” dedim. Uzun süredir görüşmüyorduk. Zamanla kırgınlıkların, kızgınlıkların sebebi unutulmuş, geride artık kapatılması mümkün olmayan derin izler kalmıştı. Benim açımdan vurdumduymazlık kabul edilebilir değildi. Görüşmeden geçen zamanı kendime böyle açıklıyordum. Sorunların çözülmesi için çaba harcanmıyorsa başka ne düşünülebilirdi ki. Ama ben öyle değildim. Her dakikam sorun addettiğim şeylerin altını oymakla geçiyordu. Çabamın tek taraflı olduğunu düşündükçe daha da öfkeleniyordum. O çocukluk ve gençlik günlerinin ardından geldiğimiz nokta bu olmamalıydı.
Aslında basit bir mutluluk arayışıydı tüm bunların sebebi. Her geçen yıl ömrümüzden olduğu kadar mutluluğumuzdan da çalıyordu. Ya da yıllar geçtikçe azalan mutluluk beklentisi yüzünden dümeni geçmişe kırıyorduk. Sebebi ne olursa olsun, geçmiş bir şekilde tüm mutlulukların kaynağı olarak beliriyordu ve onun içindeki cevheri işlemek o günleri yaşadığın insanlara ulaşmakla mümkündü.
“Bir düşün,” dedim. “Hayatında kaç kişi sen, sen olurken yanındaydı? Lisede o kız için yağmurda sırılsıklam beklerken yanında ben vardım. Sırf sen istiyorsun diye birlikte dersten kaçmıştık. Ya ilk aşk acısı yüzünden içip içip sokaklarda süründüğün o gece? Sonra kurduğun yeni dostlukların ve biten ilişkilerin ardından günah çıkarmak için birini aradığında? Yeniyetmelik dönemlerinden yetişkin bir insan oluncaya kadar ölüm, aşk, cinsellik, yaşam, insanlar, ilişkiler, Tanrı, din ve evren gibi varoluşla ilgili tüm sorulara kendince cevaplar ararken? Ve büyümek illetinin iyiden iyiye kendini hissettirdiği o günlerde, bulduğun cevaplarla hayal kırıklığına uğrayıp içindeki eksik adamın varlığını yavaştan kabullenmeye başladığında?”
Konuştukça görüyorduk ki, kendimiz olurken başımızdan geçen her şey acıya dair olsa da bütün bunları konuşmak aslında mutluluk vericiydi. Bir de mutluluk veren anılar vardı ki, bunları tek başına hatırlamak bir anlam ifade etmiyordu. Bir bilginin doğruluğunu teyit etmek için en az iki kişi gerekliydi. Hele bu bilgi sizi gülümseten keyifli anlara dairse.
“Şimdi anladın mı?” dedim “neden senin belleğin olduğumu. Çünkü sende kayıtlı her şeyin bir kopyası da bende. Kendini görmek için ihtiyaç duyduğun ayna benim. Benim dışımda kim olursa olsun eksik yansıtacak benliğini.” “Anladım,” dedi. “Ama keşke sırları dökülmemiş bir ayna olsaydın.” “Orası öyle,” dedim. “Arayı bu kadar açmasaydın, şimdi bende kendini daha net görebilirdin.” Bir süre sustuk. Ardından “Bugün seninle niye buluştum biliyor musun?” dedi. “Aslında bellek kelimesini kullanırken haklıydın. Bana ne kadar öfke duyarsan duy, ben de senin belleğin ve aynandım. Benimle buluştun, çünkü buraya gelip kendinin nasıl olduğunu görmek istedin. Buna mutluluktan bir kılıf uydurarak. Benimse mutlu olmak gibi bir beklentim ya da derdim yoktu.
Aramaktan vazgeçeli uzun zaman oldu. Bir yerde mi okudum, yoksa kendi düşüncelerimin sonucunda mı ortaya çıktı şimdi hatırlamıyorum ama bir gün, ‘hayatın karakutularının toplamıdır’ derken buldum kendimi. Öyleyse bir düşüş hikâyesiydi benimki. Hatta düşüşler. Daha birbirimizden bu kadar uzaklaşmadan önce düştüm aslında karakutularımın peşine. O yağmurda beklediğimiz kız mesela. Yıllar sonra buldum onu. O gün nasıl önümüzden geçip gidişini izlediysek yine aynı şekilde baktım ardından. Gördüğüm sadece bir boşluktu. Ama o adına sokaklarda süründüğüm kız, kim olduğuma dair çok şey söyledi bana. O günlere dair bir tek imada bulunmadan. Sadece nerede yaşadığından, ne iş yaptığından ve kimle evlendiğinden bahsetti. İşte o zaman anladım ki, her şeyi yücelterek yaşama dürtüsü var bende. Birini sevmek için kendini aşağılama var. Bütün karakutularım aynı şeyi anlattı bana. Dostluk ilişkisi içinde olduklarım da dahil. Ben de kendini aşağılamadan yaşamak için insanları sevmekten vazgeçtim. Şimdi soruyorum sana. Sen ki karakutularımın en karasısın. Benden bir tane dahasın. Öyleyse neden bunca mutsuzum ben insan denen safrayı sevmekten vazgeçtiğim halde?
YORUMLAR