Kasetlerin ardına gizlenen gerçekler
Geldiğimiz noktada artık kasetler de rutinin bir parçası oldu. İlk günlerdeki merakımız ve şaşkınlığımız, yerini bir çeşit bezginliğe bıraktı. Havalarda uçuşan iddialar, bırakın gerçek olmasını, iddia olarak bile bir ülkenin hükümetinin istifası için yeter de artar bile. Tabii o ülkede gerçekten demokrasi varsa.
Şimdi her yeni gün ortaya çıkan kasetlere şöyle bir bakıyoruz. Miktar ne kadar? İddianın ucu kime dokunuyor? Kasetle verilmek istenen mesaj ne falan. Miktar küçükse kesmiyor.
Dinleme kaydı ortaya çıkan kişi yeterince büyük bir baş değilse, dinlemeden geçiyoruz. Mesaj avcılığını da bıraktık. Çünkü bu kadar çok iddianın döndüğü bir yerde mesajlar da iç içe geçip karmaşıklaşmaya başladı. Daha doğrusu bir kakafoni söz konusu artık.
Hepimiz aslında bir reality show’un tembel izleyicisine dönüştük. Bize ilk günlerde verdiler kanı, vahşeti, coşkuyu, şimdi her şey sıradanlaştı. Hiçbir haber yeterince tatmin etmez oldu. En kötüsü işte bu galiba. Klasik, ağır ağır ısıtılan sudaki kurbağa hikâyesi. Bunu her seferinde başarabilmek de büyük marifet. Bambaşka ve en az kasetler kadar ciddi bir sürü sorunumuz varken kasetlere takılıp kaldık. Kendisi başlı başına gündem olan kasetlerin aslında başka gündemleri örtbas etmek için kullanıldığını düşünüyorum artık.
Mesela yerel seçimlere gidiyoruz ama bütün izlediğimiz, birilerinin paçasını kurtarma çabası. İnsan içi boş da olsa birkaç seçim vaadi duymak istiyor. Konuya daha da ciddi yaklaşırsak, ben çılgın projenin akıbetini merak ediyorum mesela. Üçüncü havaalanını, üçüncü köprüyü, kentsel dönüşümü… Yaşanan onca şeye rağmen hâlâ hayata geçirecekler mi bu projeleri? AKP İstanbul’da seçimi kaybederse yeni gelenler projeleri devam mı ettirecekler? Peki küresel ısınma, İstanbul’un su sorunu? Kim, ne yapmayı planlıyor bu konuda? İki gündür yağmur yağıyor diye civatalar gevşedi hemen. Peki kimin önümüzdeki otuz yıl için gerçekçi bir su planı var? Ayrıca İstanbul trafiği? Beylikdüzü-Pendik dört dakika minvalinde açıklamalar havalarda uçuşuyor ama hâlâ trafikte saatlerimizi harcıyoruz.
Beyoğlu, bir oteller ve alışveriş merkezleri cehennemine döndü. Sinemalar, kitapçılar, tiyatrolar bir bir kapanıyor. Böyle mi devam edecek? İstiklal, artık kafası bantlı Arap turistlerin sayfiye yeri mi olacak?
Ya Haydarpaşa Garı? Ya Çamlıca’daki devasa TOKİ camisi? Ya tarihi yarımadanın eşsiz silueti? Kim bunlar için İstanbullu’nun yararına bir şeyler yapmayı düşünüyor?
Elbette kasetlerdeki iddialar da hayatımıza etkisi açısından çok önemli. İnsan, hukuka sonuna kadar güvenebilse, bütün süreç yargı üzerinden yürüyebilse gündem rahatlayacak ama burası Türkiye ve gündem dediğin bir semt pazarı.
Sonuç olarak kaset gündemine çok takılmayalım derim ben. Yaşadığımız yerlerle ilgili kim ne vaat ediyor, değerlendirelim derim.
YORUMLAR