Muhabbet'le eril-dişil dansı

Bir süredir yaşamın birçok alanını eril-dişil dengesi ve bu iki enerjinin kavuşum serüveni olarak kavramaya başladım. Buna dair algımı açan Meryem Suna'ya selam olsun. Buradaki fikirlerin çoğunun oluşmasında ve yerleşmesinde, doğrudan ya da dolaylı katkısı büyük.


Eril ve dişilin, her birimizin varlığının iki temel yönü olduğunun ve kadın-erkek ile karıştırılmaması gerekliliğinin altını çizelim. Genel itibariyle eril; aktif, hareketli, dışa dönük olan yanlarımızı; dişil ise pasif, daha durağan ve içe dönük taraflarımızı temsil ediyor. Yaşamın çeşitli safhalarında eril yönümüz, diğer safhalarında dişil yönümüz ön plana çıkabilir, hatta çıkmalıdır. Bu ikisi elmanın iki yarısı gibi olup biri birinden daha iyi-kötü, daha önemli-önemsiz, daha gerekli-gereksiz vs. değildir. Ruhumuzla bağlantı sağlayıp özümüzü duyabilmek için durmayı, yavaşlamayı, içe dönüklüğü (dişil) yaşamaya alan tanımak da çok önemli; onu ifade edebilmek için bu süreçlerin yardımıyla ortaya çıkan yapma, yaratma, ortaya çıkarma hâllerini (eril) deneyimlemek de... Dengeli ve kendi özümüzle hizalı bir yaşam sürmenin, bildiğim en basit formülü bu. Uygulamak her zaman o kadar kolay olmayabilse de...


Bunun üzerinden iletişime bakalım mesela... Taraflardan biri kendini ifade ederken (eril) diğeri almaya, dinlemeye (dişil) açık olduğu takdirde bir kavuşum meydana gelir ve bu durumda ortaya çıkan şey muhabbettir; ki muhabbet aslen kafalar arasında değil, daha ziyade kalpler ve ruhlar arasında oluşur ve temelde sevgiden başka bir şey değildir. İletişimde genellikle sözcük alış-verişi yapıyor görünsek de muhabbetin derinlerinde birbirimizi gerçekten anlamış olmanın, birbirimize ayna olmanın ve aslında özde bir olduğumuzun farkında olmanın lezzeti vardır.


Uzun zamandır dostlarla çemberlere oturuyoruz ve tekrar tekrar, bu kadim iletişim geleneğinin ne kadar harika muhabbet alanları açtığına şahit oluyorum. Mesela yakınlardaki bir çemberde, katılımcılardan ikisi normalde kendilerini pek iyi ifade edemediklerini ancak burada açmış olduğumuz alanlarda hâllerinin çok daha kolayca dile geldiğini ve sözcüklerin kolayca dökülüverdiğini ifade ettiler. İşte tam da bunun temel sebebi eril ve dişilin eşleşmesi. Bu eşleşme için illaki çembere oturmak gerekmese de çember geleneğinin taşıdığı bilgeliğin bunu epey kolaylaştırdığı bir gerçek.


Peki kendini iyi ifade edemediğini düşünen insanlar, ne oluyor da çemberlerde kendilerini bile şaşırtacak kadar iyi aktarım yapıyorlar?


Yine Meryem'den aldığım ilhamla, bunu cinsel birleşme metaforu üzerinden anlatmak isterim. Eril tarafı penis, dişil tarafı ise rahimle özdeşleştirelim. Bir taraf bir şeyler anlatmak istiyor, o an için aktif olan taraf (penis) o olacak. Ve ancak karşısında, hâlini dinlemeye, onu kabul etmeye açık bir alan (rahim) varsa içeri girecek ve kavuşum gerçekleşecek. İşin özü bu kadar basit.


Ve bu çift taraflı ve etkileşimli bir dans. Alıcılığın kalitesi arttıkça vericiliğinki de artıyor. "Konuşana değil konuşturana bak" sözü bunu anlatır. Çemberlerde ya da sohbetlerde kalpten dinlemeye alan açıyor olmamız müthiş bir alıcılık alanı yaratıyor ve bu, vericinin iştahını kabartıyor (sertleşme) . Benzer şekilde, vericinin aktarma kalitesi arttıkça bu sefer de alıcının alma isteği yükseliyor (ıslanma, esneme) ve birleşme kolaylaşıyor. Ve sonuç zihinsel ve duygusal doyum; muhabbete ulaşmak.


***


Gözlemlediğim kadarıyla, dünyamızda çoğunlukla vuku bulan ise kavuşamama hâli. Tanık olduğum sohbetlerde genellikle gördüğüm, anlatmaya (eril) odaklanmış insanlar. Bu bazen öyle bir noktaya varıyor ki taraflar aynı anda konuşuyor ve ortaya çıkan tek şey gürültü oluyor. Dahası, eş zamanlı konuşulmadığında da zihinlerde sinsi bir gürültü olabiliyor ve bu sebeple insanlar birbirini duyamıyor: Bir taraf anlatıyor, diğer taraf dinlermiş gibi yaparken zihninde biraz sonra söyleyeceklerini oluşturuyor ve ilk fırsatta karşıdakinin üzerine bunları boca ediyor; ki bu sefer de karşı taraf aynı şekilde dinlemeyebiliyor.


Sıkça eril role saplanıyor, dişili es geçiyoruz ve böylece birleşemiyoruz. Kalplerimiz, ruhlarımız birbirine temas edemiyor, iç içe geçemiyor ve bu da bizi doyumsuz bırakıyor. Birçok sohbetten içimizde derin bir boşluk hissiyle dönüyor, muhtemelen bunun nereden geldiğini bile anlamıyoruz.


Çok şükür ki bu durumu değiştirmeyi seçebiliriz. Yeter ki önce sıkıntının, kavuşamamanın eksikliğinin farkına varalım ve buna dair adım atmak isteyelim. Vuslata ermek için bu dansın çift taraflı olduğunu ve akış içinde salınırken bazen eril, bazen dişil tarafta olduğumuzu hatırlayabiliriz. Dişil taraftayken bunun hakkını vermeye, tüm zihinsel süzgeçlerimizi bir kenara koyup kalbimizin merkezinden dinlemeye; aynı şekilde eril taraftayken de bunun gereğini yerine getirmeye ve özümüzle temasa geçerek buradan doğru anlatmaya alan açtığımız takdirde, karşı enerji taraflarını cezbedeceğimize ve bir araya geleceğimize şüphe yok. Sonrası muhabbet, aşk...

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.