Cenıfır’la Ahmet Kaya…

Hayret.


Televizyonlar “Son dakika” geçmedi.


SMS’ler olmasa vallahi hiç haberimiz olmayacak.


“Kim lan o Cenıfır?” diye sinir yapanlarınız olmasın, kastettiğim Bayan Lopez.


Ceni de diyebilirim aslında ama Cenıfır daha havalı.


Geldi mi size de mesaj?

“Cenıfır’la komşu olmak istemez misiniz?”


“Bizde tuz kalmamış, sizde varsa bi pinçik tuz” diye limon da sorabilir.


Cenıfır kapımızı çalar mı bir gün? “Aaa valla kaynanan seni sevecek Cenıfır! Taze yaptım, aşure ne bildin, hee bilmezsin sen aşure, malzemesi de bol, ohh narlarla doldurdum, seninkiler pek cılız yedir çocuklarına Cenıfır”. Sorsun, sorsun, her şeyimiz var hamdolsun da Cenıfır bilmez bizi, biz ev alırız komşu almayız.


Zaten kimseyle uğraşacak hal mi var bizde?


Sevmeyiz kimseleri.

Kapı gibi noterden tasdikli “kim bize komşu olmasın” listemiz var.

Prof. Yılmaz Esmer’in hazırladığı “Türkiye Değerler Atlası 2012”de yazıyor: “Komşu olarak istenmeyen gruplar: eşcinseller, içki içenler, Aids hastaları, tanrıya inanmayanlar, nikâhsız yaşayanlar, Yahudiler, Hristiyanlar, başka ırk ve renkten insanlar, göçmen yabancı işçiler…” Nereden geldiyse akıllarına yüz kişiden 30’u “kızları şortla dolaşanlar da komşum olmasın” demiş.


Her türlü fobi mevcut bünyemizde. Homofobi, transfobi, ermenifobi, kürtfobi, ve listemize son araştırmada giren: şortfobi.


Özetle komşufobiğiz de bunu Cenıfır nerden bilsin? Avcılar’daki MEİS sitesinden mesela gelmez böyle bir SMS, “Trans komşunuz olsun ister misiniz?” Cevabı belli. Ama bakın güvenlikliymiş de site, sitenin yöneticisi Selim Bey anlatmış, “Bir olay olduğunda Alex’le gidip asayişi sağlıyorum.” Alex dediği köpek. Köpeğin adının Rex değil de Alex olmasının da bir alt metni vardır elbet. Bir nevi Alex’e saygı duruşu. Alex bizi düşmanlardan korur mesajı!


Her Cumartesi de sitede “Bu insanları istemiyoruz” diye protesto gösterisi yapılıyormuş, insan daha ne ister, ne güzel hem eğlenir hem insanları korkutur geçinir gideriz.


İşte bizim sahtekâr komşuluk hikâyemiz. Birlik ve beraberlikten çok güdüklüğe, riyakârlığa ihtiyacımız olan şu günlerdeyiz.

Sabah transları istemiyoruz diye bağırır, Alex’leri üstlerine salar, akşam televizyonda Bülent Ersoy’u seyreder, “Ne ses var be, vay vay vay”larız.


Sabah “En iyi Kürt ölü Kürt” der, akşam “O ses Türkiye’de” 23 yaşındaki bir çocuk çıkıp “Kafama sıkar giderim” diye başladığı anda, kendimizi yırtarak “Bir daha bir daha” çığlıkları atarız.


Kimse bilmezse eşi, çoluğu çocuğu, birkaç dostu bilir o “Bir daha”lar Ahmet Kaya’yı bir kere daha öldürdü.

O adamın üstüne fırlatılan çatallar bir daha fırlatıldı.


Bu adam sürgüne gönderildiğinde, buralardan uzakta soluksuz kaldığında, gidip de dönemezken ne bu yarışmalar vardı, ne o dönen koltuklar. Koltuklar Ahmet Kaya söyleyen çocuk için döndü, Ahmet Kaya burada ölemedi, buraya dönemedi. “Yaz da olsa kış da üşüyorum. Vatansızlıktan üşüyorum” diye diye gitti.

Kendi öldürdüğüne alkış tutar mı insan? Burası böyle bir ülke. Mezarlarla dolmuş ruhlarımız, ne farkeder, alkıştan patlasın avuçlar. Bu nasıl bir günahların üstüne uzanıp, “Burası da rahatmış yav, hanım gel gel sen de uzan” utanmazlığıdır?


Hani dükkânın camekânına yazılsa, “Deniz Gezmiş parkası gelmiştir” diye, giyip dolaşacağız, “Ahmet Kaya sigarası gelmiştir” yazsa kapının önünde bir tane tüttüreceğiz.

Ama işte bugünleri göremedi, öldü Ahmet Kaya.


Cenıfır’a nasipmiş.


Komşuları söylemez, ben söyleyeyim, Cenıfırcığım, nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan ahmakça!

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.