O adam kimin üstüne çakıldı?
Vitra geçtiğimiz günlerde İstanbul'da bir sergi açtı, gittiniz mi bilmiyorum, adı "Mutluluk Fabrikaları"ydı.
"Mutlulukla fabrika yan yana durur mu?" diye soranlara sergi sabırla bazı gerçeklerden bahsediyordu.
Misal; her bir AVM için en az 360 okul feda ettiğimizi, herhangi bir cumartesi günü herhangi bir AVM'ye en az 100 bin kişinin girip çıktığını, İstanbul'daki AVM'lerin sadece vitrinlerinin 40 futbol sahasına eşit olduğunu ve vitrinleri bile anca 11 günde gezebileceğimizi anlatıyordu.
Gitmek isterseniz, özür dilerim ama bitti.
Neyse.
İşte o mutluluk fabrikalarından birinden geçtiğimiz pazar günü "Güm" diye bir ses geldi.
Akşamüstü. Saat 16’ydı.
Alışveriş merkezinin en yoğun olduğu saatlerden biriydi. Kalabalıktı.
Herkes çoluğuyla çocuğuyla dolanıyor, kredi kartına 5 taksitle mutlu oluyordu.
Kimi yemek katındaydı, kimi markette, kimi nişanlısıyla elele mobilya bakıyordu, kimi de çocuğuna 100. arabayı almayacağını söylüyordu, çocuk yerlerde yuvarlanırken annesi "Seni evde geberticem" diye çimdiği basıyordu.
Ve işte o ses : "Güm!"
33 yaşındaki Ümit Büyükçolak Cevahir'in 5'inci katındaki yemekçilerin orada ağabeyiyle otururken birdenbire koşmaya başladı ve kendini korkuluklardan aşağı bıraktı.
Bakın bir daha yazıyorum.
“Otururken, ayağa kalktı ve koşmaya başladı ve atladı.”
Bilmem o gün onun için nasıl başlamıştı? Ağabeyiyle randevulaşmak için telefon açtığında kimbilir nasıl bir ruh hali içindeydi, kendini aşağı bırakmayı planlamış mıydı? Olayı görenler olmuştu, ortada bir tartışma, bir bağrışma yoktu, bir cinnet anı yoktu. Kuyumcuydu, yıllardır Kapalıçarşı esnafıydı.
Başka da bilinen bir sorunu yoktu.
Aniden ayağa kalkıp koştu ve Cevahir'in mermer zemininde hayatını bitirdi.
AVM hemen bir resmi açıklama yaptı.
Ümit Büyükçolak’ın intihar ettiğini, aileye sabır ve başsağlığı dilediğini yazdı. En nihayetinde AVM’nin kriz yönetimi checklist’inde bu bir maddeydi ve layığıyla yerine getirildi.
Olay anını o gün orada bulunan güvenlik görevlisi Ahmet (adı başka ama işten atılır diye yazmamamı rica etti) şöyle anlattı:
"Bir gürültü geldi. Adam atlamış. Yerdeki cesedi görmesin diye insanlar çocuklarını kaçırdı. Biz oraya koştuk ama asıl kim koştu biliyor musun abla? Buradaki insanlar. Ellerindeki telefonlarla ölü adamın videosunu, fotoğraflarını çektiler. İnanır mısın?"
İnanmamam lazım değil mi?
"Yok biz bu kadar kötü insanlar olamayız, o kadar da değil" demem lazım değil mi, diyemem.
Çünkü biz artık bu kadar kötüyüz. Ne zaman bu kadar kötü olduk bilmiyorum, filmi ne kadar geriye sarsam da başına varamıyorum, ama artık biz buyuz bunu biliyorum.
Cep telefonuna ölmüş bir adamın fotoğrafını kaydeden sizle bundan sizin adınıza utanç duyan bizler bir arada yaşamaya mecburuz.
Siz kötüleştikçe biz nasıl iyi kalacağımızı unutuyoruz.
Güvenlik görevlisi işten atılır diye adını veremiyor.
Siz koşup ölü adamın fotoğrafını çekiyorsunuz.
Bense soruyorum:
Bu ortak kötülük yüzünden deliren insanlar hepimizin üstüne yağıyor görmüyor musunuz?
YORUMLAR