GSTAAD... Alpler'in vazgeçilmez kayak merkezi...
Bu hafta Gstaad’a doğru yol aldık. Grup kalabalık, kuzen ve arkadaşları... Hani bize Londra’da gece kulübünde yer ayarlayan Ahmet...
Sevgilimle sanki grubun anne, babasıyız. O kadar keyifli ki, gençlerle gençleşiyoruz.
Cenevre’ye iner inmez tren garının arka sokağındaki karidesçiye gidiyoruz hemen... Türkleri ve Türkiye’yi çok seven bir ailenin işlettiği bu restoranda sadece bol sarımsaklı jumbo karidesler var.
Önlüğünüzü takıyorsunuz, ellerinizle karideslere yumuluyorsunuz. Ama tek derdimiz o kadar sarımsağı yedikten sonra trene binmek...
Gstaad’a gitmek için Montreux trenine biniyoruz. Montreux’de treni değiştirdikten sonra Gstaad'a varıyoruz. Biz klasik bir aileyiz aslında, çünkü 3 senedir kayak için Gstaad’a geliyoruz. Seviyoruz burayı sanırım. Ama eminim siz de gelseniz seversiniz.
Bu tatil aslında benim için farklı bir tatil... Sevgilimin doğum günü bu hafta sonu, iyi ki doğmuş benim biriciğim... Hiç önemsemez gibi görünse de özel bir yemek ve onun için özel seçilmiş bir hediye kesin bekler... Ben de balık burcu olduğum için hassasiyetlerimiz aynı...
Otele geldik işte... En sevdiğim otel Gstaad Palace ama 1 sene evvel rezervasyon yaptırmanız ve en az 1 hafta kalmanız şartıyla yer veriyorlar.
Spa seviyorsanız Gstaad'ta Bellevue Hotel tam anlamıyla muhteşem.
Gstaad, kayak yapılan pistler haricinde sadece bir ana caddeden ibaret... Aklınıza gelen en meşhur mağazaların hepsi var.
Caddenin sonunda bu yıl 100. yılını kutlayan Charly's adlı bir pastane var.
İlk gün muhakkak oraya gidip birer çikolatalı muzlu pasta yemeliyiz ve ritüeli bozmuyoruz.
Önümüzde buz pateni pisti, kayanları seyrederek, pastalarımızın tadını çıkarıyoruz.
Ama benim aklımda sadece doğum günü organizasyonu var. Gruptan ayrılıp otele gidiyorum. Yemeklerini en çok sevdiği Chesery Restaurant’ı arıyorum hemen...
Günün özel yemeklerini öğrenip, masamızı organize ediyorum.
Ama asıl detay pasta... Sevgili Kuki’ciler (Esra ve Petek) olsa hiç sorun olmayacaktı ama neyse idare ettik.
En sevdiği çikolatalı ve kestaneli minik ama güzel bir pasta hazırlamışlar. Türkiye’de olsa asla müsade etmez ama müşteriler dâhil herkese Happy Birthday şarkısını söylettim. Masayı görünce çok hoşuna gitti.
Dedim ya o da benim gibi balık, kendisi için mesai harcandığı zaman çok hoşuna gidiyor. Başlangıç içkilerimizi yudumlarken güzel bir konuşma yaptı. Gözlerinde sevdikleriyle olmanın mutluluğu vardı.
İçimden dedim ki; “İşte HAYAT bu! Sevdiğinle, huzurlu, mutlu!”
Happy birthday canıma....
Her gün tüm gün kayak yaptığımız icin gündüzler pek enteresan değil aslında...
Akşam Gstaad gençliğinin toplandığı oranın Lucca’si Rialto'ya gittik. Müthiş bir breasola yedik. Pizza ve risotto da fena sayılmazdı.
Gstaad’a gidip de Rialto'ya gitmeden olmaz. Marco Polo Restaurant da mükemmel.
Gstaad Palace’daki fondücüyü de kaçırmamanız gerekir. İsviçre'ye gelip de fondü yememek olur mu? Bellevue Hotel’in içinde çok güzel bir Japon restorantı var ve ayrıca Hotel Bernerhof’un içindeki küçük bir Çin restorantını da unutmamak gerekir.
Ve gençler unutmayın ki burası öğrencilerin bulunduğu bir kayak merkezi ve onun için Gstaad Palace'in içinde bulunan gece klübu Greengo'yu özellikle sizlere tavsiye ederim.
Ve son gece tabii ki Montreux'de kalıyoruz her zamanki gibi...
Bu sefer Megeve'e gidecektik fakat Fransa’yı kendimizce protesto ettiğimiz için geçmedik. Bizi kaybeden üzülsün...
Haftaya Viyana ve Bratislava'dayız...
Hayat değerini bilince güzel...
YORUMLAR