Ukrayna’da hafta sonu…

Yine haritayı açıp buraları da görmeliyiz dediğimiz yerler...


Kaç derece olursa olsun dedik ki gideceğiz ve göreceğiz.


Ama buz gibi desem inanın yasamadan anlayamazsınız.


Planlarlarken dedik ki bir tasla iki kus vuralım ve cuma Donetsk’e gidelim pazar Dnepropetrovsk’tan dönelim.


Hala adını zor söylediğim bu şehir aslında Dinyeper.


Alana indiğimizde daha körükte anladım ki korkunç bir soğuğa geldik.


Taksi bizi otele götürürken bir cok Türk markasının mağazalarını gördüm ve çok hoşuma gitti. Donbass Palace adli otele geldiğimizde kapıdaki pembe ve turuncu Bentley marka arabalar beni bir hayli şaşırttı.


Otel şehre göre bir hayli ihtişamlı...


Vaktimiz çok olmadığı için hemen üstümüzü değiştirip sokaklarda gezmeye cıktık.


Fakat otelin etrafında bir tur atıp tornistan otele geri döndük. Aman Allah’ım bu ne soğuk.


Zaten bir saat sonra gideceğimiz klüp açılacağından hiç kasmadan otel lobisinde biraz zaman geçirdik.


Görmeniz lazım, otel lobisinde incecik bayanlar nasıl votka içiyorlar...


Ama içimden de diyorum ki bu soğukla insan nasıl başa çıkar.


Arabamız geldi ve klube doğru yoldayız. Bir ışık pırıltısıyla anladık ki Donetsk stadyumuna geldik. Bu arada Lucescu’nun Donetks’i çalıştırdığını biliyorum ve içimden keşke bu gece Lucescu’yu görsem diye geçirdim. Bir Galatasaray’lı olarak hepimizin kalbinde gerçekten iz bırakmış bir teknik adamdır...


Ve cok şaşırtıcı bir şekilde stadyumun önünde durduk. Trübün Lounge adlı gece klubu meğerse stadyumun içindeymiş. İçeri girdiğimizde siyah ışıltılı barok tarzı bir dekor ve siyah perdelerin arkasından baktığında koca ışıklı bir stadyum.


Gerçekten cok büyüleyici...


Bu arada herkesin bu kızın burada tek başına sevgilisiyle işi nedir bakışları inanılmazdı.


Gece klubünde toplam ikiyüz elli kadın ve dört erkek vardı. Toplam dört erkeğin yanında ise minimum yirmi kadın vardı. Gerçekten cok komikti çünkü piste dans etmeye çıktığımda sadece kadınlar vardı. Benim için gerçekten farklı bir deneyim oldu...


Ertesi sabah kahvaltıdan sonra hemen tren istasyonuna doğru yol aldık.


Trende yerimiz ayrıldığı için son derece rahattık. Bir de Dünya Kupası maçları oynandığı için trenlerin konforlu olduğunu düşündük. Ama yanılmışız. Bir de üstüne otelden hızlı tren rezervasyonu yaptıklarını söylediler ama bizim tren en yavaş tren çıktı. Üç saatlik yolculuk dört bucuk saat surdu.


Ama biz sevgilimle o iptidai şartlarda bile cok keyif aldık. Kâğıt oynadık, etrafı seyrettik, zamanın nasıl geçtiğini bile anlamadık.


Ve nihayet Dinyeper’e vardık. Otelimiz oranın en tarihi binalarından biri Grand Hotel. Fiyatına göre asla konforu iyi değil ama alternatifiniz fazla yok. Yemek vakti hemen kendimizi attık sokaklara.


On dakika yürüme mesafesinde bir restaurant tavsiye ettiler. Reporter adlı bu restaurant alt kat kafe, üst kat restaurant servisi veriyor.


Ama gerçekten burada da şok yaşıyorsunuz. Ben bu kadar güzel ve şık bayanları bir arada zor gördüm. Yemekler gerçekten cok lezzetliydi.


Otele vardığımızda bir hayli geç olmuştu. Ertesi sabah uçağımız erken vakitte olduğu için hemen dinlenmeye çekildik.


Sabah kahvaltıya indiğimizde tüm kahvaltı salonu Türklerle doluydu. Kendi peynirlerini ve zeytinlerini getirmişler. Tabii biz sabah füme somon yemeğe alışık değiliz.


Çok değişik bir deneyim oldu bizim için...


Ama dünyayı gezdikçe İstanbul’umun kıymetini daha da anlıyorum...


Haftaya Makedonya Üsküpteyim...


Sevgiyle kalın...

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.