Benim için klasiklerden biri... Londra
Hayat seyahattir... Hem de farklı yerler ve kişilerle... 20'li yaşların çılgınlığı ile 3 kız arkadaş süper bir tatil geçirdik. Fakat itiraf etmeliyim yaşlanmışım. İki gece hiç uyumadan eğlenebilen ben, 1 saat daha uyumak için yalvarıyordum ama bizimkiler mümkün değil hatunlar partilemeye, gezmeye gelmiş. Nükü (Nükhet) ve Melike ile dostluğumuz neredeyse 20 seneyi aşkın... Aslında ritüelimiz her sene Nükü'nün Bodrum Gündoğan'daki evinde Ağustos ayının ilk haftasını birlikte geçirmekti ve senelerce bunu yaptık. Bu sene toplanamadığımız için hepimizin en sevdiği Londra'ya gitmeye karar verdik...
Simdi bu hatunlarla seyahat Ankara'dan başlıyor. Çünkü onlar Ankara'dan geliyorlar. Ama sanki ben de işin heyecanıyla sanki o uçuşu yapıyorum. Nükü panik olduğu için hepimizi asker gibi diziyor her yere 1 saat önce...
Sevdiğimiz otel Sanderson'a vardık. Barını sevdiğimiz için genelde kız kıza orayı tercih ediyoruz. Benim için en güzel tarafı akşamları kulübe gitmeyeceksek barda bir içecek alıp, odamıza direkt çıkabiliyoruz.
Gelir gelmez South (Güney) Kensington'daki Bibendum adlı istiridyeciye gittik. Tam bir Sex and The City dizisi gibi öğlen yemeğinde şampanyalarımızla hayatı sorguladık. Erkek arkadaşlarımızın dedikodusunu yaptık, sürekli kıkırdadık. Ve Nisan'da da New York için birbirimize söz verdik.
Odada tam "Arkadaşlar hazır mıyız?" durumu var. Herkes birbirinden bir şeyler bakar, makyaj malzemeleri değiştirilir. Çantalar takas edilir. Saçım nasıl olmuş, sence bu üst oldu mu yoksa elbise mi giymeliyim gibi bir çok kez aynaya bakmalardan sonra heyecanla taksiye binilir.
İlk akşam Londra'da barı ve restoran konsepti en keyifli yer olan Zuma'ya gidiyoruz. Rezervasyonumuzu buradan Rıza Büyükuğur sağ olsun ayarlıyor ve her zamanki gibi kendimizi evimizde gibi hissediyoruz. Buradan tekrar kendisine teşekkür ediyoruz. Ama asıl Londra Zuma'da yemeğe oturana kadar barda çok keyifli vakit geçiriyorsunuz. Bir çok arkadaşınızı görmeniz mümkün... Zuma'da en favorilerim kızartma kalamar ve black cod adındaki şahane balık...
İlk gece kurtluyuz hadi kulübe gidelim dedik... Hemen genç jenerasyonla (kuzen Ahmet ile) bağlantıya geçildi ve yerimiz yapıldı. Luxe müthiş bir kulüp... Ahmet'e de teşekkür ederim. Zorlanabilirdik oturmak için, yaş ortalaması gerçekten genel olarak küçük tabii ki ama biz de çocuklar gibi sendik... Yalvar yakar kızları çıkarttım kulüpten otele doğru yol aldık.
Çok güzel ama buz gibi bir Londra sabahına kalktık. Attık kendimizi sokaklara... Bence modanın merkezi kesin Londra... Çok güzel bir gün geçirdik. Bond street, Regent Street, Harvey Nicholes'ın üstünde Yoo Sushi'de öğlen yemeği... Knightsbridge'de Joseph mağazasının içindeki kafede 5 çayı... Ne bir galeri gezdim ne bir sergi... Arkadaşlarımla bol bol keyifli zaman geçirdim. Aksam da klasik Hakkasan'a gittik. Hakkasan'ın müdürü Adnan Bey çok başarılı, Mayfair'daki yere bir nevi hayırlı olsuna gittik.
Hakkasan'daki en favorim Dim sam dedikleri farklı içlerle hazırlanmış uzakdoğu mantısı... Eski yerinden çok daha iyi ve merkezi bir lokasyonu var... Adnan Bey'e buradan her şey için teşekkür ediyorum...
Dönüş günü geldi iste... Bir çırpıda bitti. Offf. Neyse pazar günü Covent Garden'a kahvaltı etmeye gittik sonra da alana... Çok güzel canlı performanslar ve değişik çay satan mağazalar var. Görmeye değer...
Ben şimdi Helsinki'ye gidiyorum... Çok değişik olacak bu seyahatimi sizinle paylaşmak için sabırsızlanıyorum...
İyi haftalar
YORUMLAR