İstiyordur ama söyleyemiyordur

Şubat sonu, mart başı. Sıfırın altında on iki derece. Dışarıdan geldiğim için beni ısıtacak bir şeyler arıyor mutfakta.

“Ilık süt ister misin?”

“Sıcak su içsem yeter, sağol.”

“Poşet çay atayım içine suyun.”

“Hiç gerek yok.”

“Ama olur mu böyle?”

“Ben gün içinde de hep sıcak su içiyorum. Gerçekten.”


Gece saat iki buçuğa geliyor. Ben inip bindiğim trenlerden, otobüslerden, üşümekten yorgunum, o uykusunun bölünmesinden. Suyu bir içsem, beş dakika sonra ikimiz de rüya görmeye başlayacağız. Ama konuşmamız uzuyor.

“Süt hemen ısınırdı, iyi gelirdi.”

“Ben süt içemiyorum, ama sıcak suyu seviyorum, inan bana.”


Ertesi sabah kahvaltı ediyoruz. Evde ne varsa çıkarıp önüme seriyor.

“Eğer sen yemeyeceksen benim için bu kadar çok şey çıkarma. Sabahları bir parça reçelli kızarmış ekmek, yanında kahveyle bana yetiyor.”

“Kahvene süt al.”

“Kahveye süt koymuyorum, sağol.”

“Meyve ye.”

“Sabah kahvaltıda meyve yiyemiyorum, sağol.”

“Meyve iyi gelir ama. Vitamindir.”

“Kahvaltıdan sonra yerim.”

“Yanına al.”

“Kahvaltıdan sonra alırım.”

“Unutma.”

“Unutmam.”

“Şimdi at çantana, sonra aklından çıkar.”

Çaresiz, tabaktan aldığım muzu çantama koyuyorum.

“Mandalina da al.”

“Muz yeter, sağol.”

“Emin misin?”

“Eminim.”

Yerime geçtikten sonra kahveme biraz daha süt ister miyim, üzerine bir de ılık süt içer miyim diye tekrar soruyor.

Kahve, reçelli ekmek bir de onunla sohbet hayal etmiştim. Çünkü onu özlemiştim.


Akşam geç döneceğim. Dışarıda yiyeceğimi sabahtan söylüyorum ki benim için yemek düşünmesin. Akşam üzeri mesajla tekrarlıyorum yemek yediğimi, varacağım saati yazıyorum.

Eve girdiğimde sofra hazır. Çorba ısınıyor. Yiyemeyeceğimi söylüyorum.

“Bir kâse çorba, azıcık bir şey.”

Karnımı elimle tutup gülümsemeye çalışıyorum.

“İçemem, yer yok.”

Kendiyle beraber bana da çorba dolduruyor. Gırtlağıma kadar doluyum. Gerçekten bir kaşık alsam dışarı çıkaracağım gibi hissediyorum. O ısrar ettikçe de nefessiz kalmış gibi.

“Ama sana tam dört kere söyledim dışarıda yediğimi. Bu çorbayı içersem kusarım.”

Kırılıyor söylediğime. Ben de kendime kırılıyorum içimdeki duyguyu zarif sözlere sarmadan söyleyiverdiğim için.

Çorbasını içerken soruyor.

“Ilık süt ister misin?”

“İstemem, bak sıcak su içiyorum, iyi geliyor, sağol.”

“Çorba içemiyorsan meyve al.”


Sürekli savunmada hissediyorum. Ve böyle olmaktan tükenmiş. Bir şey demeye çekiniyorum. Bir şey istediğime yorup önüme seçenekler sıralayacak diye.


Kendimle bir mücadeleye içine giriyorum. Beni seven, iyiliğimi isteyen birine niye kızgınım? Kendimi neden ondan sakınma ihtiyacı duyuyorum? Artık yanında az vakit geçireceğimi kendime tekrarlayıp durmam doğru mu? Nankörlük değil mi bu yaptığım?


Belki bir buçuk ay düşündüm bu konu üzerine. Kendimi unutup, tabloya uzaktan bakmaya çalıştım. Ortada iki kişi var. Biri, kendini bütün samimiyetiyle ifade ediyor, sadece neye ihtiyacı olduğunu söylüyor, –sıcak su, kahve, reçelli ekmek. Diğeri, karşısındakinin ifade edemedikleri olduğunu varsayıyor ve onun söyleyemediğini varsaydığı ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyor. Varsayımının doğruluğundan o kadar emin ki, onu –ılık süt içmeye, çantasına meyve koymaya, tokken yemek yemeye– zorladığının farkında değil.


Bunu farklı dozlarda da olsa hepimiz yapıyoruz galiba. Israr, kültürel bir kod. Varsayım ya şu: İstiyordur ama söyleyemiyordur. Ya da şu: Onun için en iyisi bu ama farkında değil. Fakat bu yol, bir yere daha çıkıyor: Kendini sevdirmeye. İstediğini söyleyemeyenin dili olup onu rahatlatırsam beni sever. Onun için en iyisini ona verip fark ettirirsem beni sever.


Oysa zaman değişiyor. Zaman değiştikçe insan da değişiyor. Bazı kültürel varsayımlar, geçerliliğini yitiriyor. Bu çağın insanı istediğini veya istemediğini söylemeye çekinmiyor. Kendisi için ne iyi, ne değil farkında. Onun yerine başkası düşünmeye çalışınca ifrit oluyor. Kendisini istemediği bir şeyi yapmaya zorlayanı sevmiyor, fersah fersah uzağına düşüyor.


Birini yemeye içmeye, oturmaya kalkmaya zorlamadan önce bir durup düşünmek lazım.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir bence hesaplı değil doğal bir eğilim ama ona değil de belki annenize kızgınsınız. sadece kişi de değil, beslenmek de anne demek. yaşamın sınırsız değil sınırlı kaynaklarıyla beslenmeye alışmış gibisiniz sanki. zorla koparılmış bir göbek bağının hikayesi gibi bir daha kimseye bağlanmayacağına yeminli.
    CEVAPLA
  • Misafir Israrci olmamak gerek.karsidaki zaten utanacak drgil yaa isterse soyler.bende bana israr edilip ayni sey soylendigi zaman yoruluyorum.
    CEVAPLA
  • Misafir Vallahi ne diyeyim çok haklisiniz ,sanki bunu gwnellikle anneler yapiyo
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.