Ayrılığın başladığı an

Her ilişkinin bir ömrü var. Bir süre kör oluyorsun. Görmüyorsun, onu öncekilerle, en çok da sana en çok sıkıntı verenle kıyaslıyorsun. “O çok kıskançtı, bu hiç kıskanmıyor” diyorsun. Ya da mesela o baca gibi sigara içiyordu da bu hiç içmiyor, hiç kokmuyor. O hiç hediye almıyordu, bu hep sürprizlerle geliyor.


Seni huzursuz eden şeylerin üzerinde durmuyorsun. İnsan yeni birini keşfederken hep iyi taraflarını görüyor, yani görmek istediklerini. Çünkü buna ihtiyacı var. İki nedenden: bir, biten ilişkiden yorgun oluyorsun. İki, yeniden umut dolmak istiyorsun.


Gözüne batan ama yok saydığın davranışlar, huylar sonradan batmaya başlıyor. Klozetin kapağını kaldırıp bırakması, çoraplarını yere atıp toplamaması değil mesele, bunlar denizde bir damla olabilir ancak. Kendini yenilememesi, eş dost oturunca dönüp dolaşıp aynı hikâyeleri anlatması, hayatta bir amacının olmaması ve hal buyken her sabah beş dakika daha, on beş dakika daha, daha... daha uyumak istemesi ve fakat öğleden sonra uyanması, elindeki telefona ya da televizyona bakarak yaşar hale gelmesi asabını bozmaya başlıyor. Ya da tam tersi, hırsları seni artık korkutuyor. Hep en iyi olmak istemesi, ilişkiye bir sürü sorun taşıyor. Sadece işinin, yediğinin içtiğinin, giydiğinin değil senin de en iyisi olmanı istiyor. Kadınların en güzeli, sevgililerin en güzeli, onunsun ya en, en, en... olmanı istiyor. Seni eleştiriyor. Oturmanı kalkmanı, konuşmanı, düşüncelerini beğenmez, onaylamaz oluyor. Bencilin teki olduğunu fark ediyorsun. Hep önce onun istekleri var, bakıyorsun sen yoksun sahnede, hep önce onun memnun olması gerekiyor, onun hayatını yaşıyorsunuz.


Artık görmeye başladığında ufak tefek münakaşalar çıkıyor, sonra dozları artıyor. Karşılıklı özen ve birbirini kabulle biraz toparlanabiliyor durum. Ama özen ve kabul yoksa, dediğinde diretme ve bildiğin gibi yaşama varsa hayat gitgide zorlaşıyor. Düzelmesini bekliyorsun. Zaten hiçbir şeyin pürüzsüz olmadığını, her ilişkide sorunlar olduğunu kendine hatırlatıyorsun. Sonra bir gün bakıyorsun ki yaptığın şey ne düzelmesini beklemek ne de idare etmek. Sen aslında sadece tahammül ediyorsun.


Mutsuzluğun çeşitli adları var. Yalnızlık, hastalık, işsizlik, parasızlık gibi. Ama bir ismi daha var, tahammül etmek. Eğer hayatı paylaştığın kişiye tahammül ediyorsan mutsuzsun demektir.


Kime, neye, niye tahammül ediyoruz? Yalnız kalmamak için mi ya da başkalarına yalnız görünmemek için mi? Neyi kaybetmemek ya da ne elde etmek için? Tahammül ederek yaşanan hayatta elde edilenlere ya da tutulanlara kazanç denebilir mi?


Ayrılık, görmeye başladığımız o ilk anda başlıyor. Sonra bir kere görünce hep görüyorsun. Yanındaki ağır ağır bir yabancıya dönüşüyor. Bazen yol yakınken dönüyorsun, bazen aradan yıllar geçiyor bakıyorsun ki uzatmaları oynuyorsun.


Görmeye başladığın ilk anda tartman gerekiyor. Gördüklerini idare edilebilirler arasına mı katarsın, yoksa onlara tahammül etmek zorunda mı kalırsın? Bu cevabı vermekte gecikirsen bil ki uzatmalara kalacaksın ve oyun bir gün bitecek.


Biteceğini bile bile uzatmaları oynamanın anlamı var mı?

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Çok sağlıksız bir yaklaşım
    CEVAPLA
  • Misafir Oyunun en kısa zamanda bitmesi tek dilegim
    CEVAPLA
  • Misafir görüşünüze asla katılmıyorum. bence sevdiğiniz birine her haliyle tahammül edersiniz, etmiyorsanız zaten sevmemişssinizdir. nokta...
    CEVAPLA
  • Misafir Tam da bu durumdayım
    CEVAPLA
  • Misafir Acı gerçeklerimiz
    CEVAPLA
  • Misafir Tahammul etmek kesinlikle
    CEVAPLA
  • Misafir Tahammül etmek ve edememek iyi idrak edilmeli yoksa sıkıntı büyük oluyor.
    CEVAPLA
  • Misafir çok doğru noktalar yaşadıklarımı yazmışsınız teşekkürler
    CEVAPLA
  • Misafir Yokk gercekten..
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.