Suda doğum sezaryene alternatif mi?

Geçtiğimiz günlerde Sağlık Bakanı Ahmet Demircan, Türkiye’de sezaryen oranının %53’ü bulduğunu hatırlatarak, normal doğumların yaygınlaştırılması için doğum kliniklerinde ‘suda doğum’ ünitelerinin kurulmaya başlanacağını ifade ederek şunları söylemişti: "Suda doğum merkezleri oluşturuyoruz. Yeni hastanelerimizi hastanın kendi odasında doğum yapacak şekilde düzenliyoruz. Odasında yatacak, ailesi yanında olacak zamanı geldiğinde doktor, hemşire, ebe onun yanına gelecek."


Eylül ayında da Emine Erdoğan, Ankara Etlik Zübeyde Hanım Sağlık Uygulama Araştırma Merkezi’nde hizmet vermeye başlayan suda doğum ünitesinin açılışına katılarak, “Gereksiz yapılan her müdahale hormon salınımını olumsuz etkiler. Zaten doğal doğumu üstün kılan bu hormonların salgılanmasıdır. Hiçbir ilaç ve müdahaleye maruz kalmayan bir anne, bebeğini tüm doğal hormonların etkisi altında doğurarak, doğar doğmaz bebeği ile güçlü bir bağ kurabilecektir” şeklinde bir açıklama yapmıştı. Sezaryen oranlarının düşürülmesi için ‘seferberlik’ başlatılması gerektiğini de ifade eden Emine Erdoğan, medyaya bu konuda çok iş düştüğüne de dikkat çekmişti.


İki ayda karşılaştığımız bu güzel gelişmeler sonrasında medyaya dönüp baktığımızda, haberin “Suda doğum gelecek, sezaryenler bitecek” ya da “sezaryene alternatif suda doğum” gibi başlıklara rastladık. Devlet temsilcilerinin üstünkörü açıklamalarını daha dikkat çekici hale getirmeyi başaran bu tür söylemler, ne yazık ki gerçeği yansıtamıyor; hatta bazı önemli bilgileri gözden kaçırmaya bile neden olabilir.


Türkiye’de sezaryen oranlarının neden bir türlü azalamadığını birkaç yıldır konuşuyoruz. Mayıs 2015’te bir sempozyumda konuşan, eski Başbakanın eşi Op. Dr. Sare Davutoğlu, şimdiye kadar yapılan en açık uyarılardan birini yapmıştı “Öncelikli maksadımız sezaryen oranlarını azaltmak değil” diyerek. Sesi çok fazla duyulmadı, derdi çok da anlaşılmadı olsa gerek, hala normal doğumu teşvik etmek için tam olarak neler yapılması gerektiğinin çok da farkında değil gibi sistem.


Bu noktada, Emine Erdoğan’ın da hakkını yemememiz gerekiyor. Doğumdaki hormonların doğal bir şekilde salgılanabilmesinin normal doğum için çok önemli olduğuna dikkat çeken Erdoğan, bu doğal hormon destekleyici ortamların nasıl olması gerektiği gibi ciddi bir konuyu es geçerek, normal doğumun ne kadar muhteşem bir olay olduğunu hatırlatmakla yetinmişti. Bu da iyi bir şey, şimdilik. Ama bizim öncelikle, acilen tartışmamız gereken bir konu var: Biz ailelere nasıl doğum ortamları sağlamalıyız ki ilaçsız, müdahalesiz, doğal hormonların aktive olabildiği, sezaryene gerek duyulmayacak güzel doğumlar için alan açmış olalım?


Ankara Etlik Zübeyde Hanım Sağlık Uygulama Araştırma Merkezi’nde açılan suda doğum ünitesi, çok sevindirici bir gelişme. Bundan 3 sene önce, Düzce’de bir ilçe devlet hastanesinde görev yapan ve aynı zamanda HTHayat.com köşe yazarı olan Op. Dr. Semra Özer de, kendi imkanlarıyla bu küçük hastanede bir suda doğum havuzu kurabilmişti. Keşke bu da bütün gazetelerde yapılan bir haber olabilseydi. Semra Özer’in çalıştığı hastanenin doğumhanesini görme fırsatım olmuştu. Işıkları kısılabilen, güzel müzikler çalan, hoş kokulu, anneye hareket özgürlüğü tanıyan, yerde minderler, matlar, hatta bir de doğum taburesi bulunan; hiç de lüks olmayan ama kadınların geldiğinde kendini güvende hissettiği, sağlıklı ‘normal’ doğumlar gerçekleştirdiği bir doğumhaneydi burası.


İşte asıl haber değeri olan kısım da burasıydı. ‘Devlet hastanelerindeki doğumhaneler’ dediğimizde hiçbirimizin aklına özgürce hareket eden, müzik eşliğinde, eşinin veya doğum destekçisinin elini tutup gezinen, huzurlu ve doğurmak üzere olan anne adaylarının geldiğini zannetmiyorum.


Yalnızca devlet hastanelerinin doğumhanelerinden bahsetmiyoruz elbette. Geçtiğimiz yıllarda katıldığım bir ‘özel hastane doğumu’ hakkındaki izlenimlerimi de burada paylaşmıştım.


Neticede ülkemizde doğum ortamlarının ne durumda olduğunu birazcık bilen herkes, böyle bir ortamda sezaryen oranlarını azaltmak için önceliği ‘suda doğum ünitelerine’ vermenin anlamsızlığını kavrayabilecektir.


Suda doğum üniteleri şahanedir. Her kadının, istediği ve talep ettiği taktirde, doğumu sırasında suyun rahatlatıcı etkisinden faydalanabilme hakkı olmalıdır.


Ama aslında önce her kadının, doğumu sırasında rahatlayabileceği bir ortamda bulunmaya hakkı vardır.


Her kadının, doğumunda bir ebeyle göz teması kurarak kendini güvende hissetmeye ihtiyacı vardır.


Her baba adayının, istediğinde yavrusunun doğumu sırasında orada bulunup eşine destek olma hakkı vardır.


Her ailenin, doğum tercihleri hakkında bilgilendirilmeye; korkutulmadan, eşit imkanlardan yararlanarak, kendileri için en sağlıklı kararı verebilecek şekilde desteklenmeye hakkı vardır.


Sezaryen oranlarını düşürebilmemiz için, normal doğumu teşvik edecek ortamları geliştirebilmemiz gerekiyor. Değil suda doğum, normal doğum bile sezaryenin alternatifi olarak kabul edilmemeli. Sezaryen, birçok doğum uzmanının da belirttiği gibi, bir kurtarma ameliyatıdır. Zor ve beklenmedik durumlarda anne ve bebeğin hayatını kurtarmak için yapılabilen en sağlıklı, en güvenli müdahalelerden biridir. Ancak yalnızca normal doğuma, o doğal hormonların salgılanabilmesine uygun bir ortamda bulunmadığı için, birebir ve kesintisiz ebe desteğinden mahrum kaldığı için, normal bir şekilde doğurabileceği konusunda cesaretlendirilmediği için, doğum sırasında hakkında aceleyle kararlar verildiği için, doktoru bayram tatiline gideceği için, doğumdan çok korktuğunu düşündüğü için… daha birçok üzücü, kalp kırıcı sebepten ötürü bebeklerini sezaryen doğumla dünyaya getiren annelerin ciddi bir haksızlığa uğradığı kanaatindeyim.


Ülkemizde sezaryen oranlarını azaltabilmek için öncelikle ebelerin güçlendirilmesi, her hastanede anne ve bebeğin kesintisiz desteklenebildiği ortamların geliştirilmesi, doğuma hazırlık eğitimlerinin yaygınlaştırılması gibi çok öncelikli konulara ağırlık verilmesi gerekiyor. O suda doğum ünitelerinde görev yapacak ve işine aşık ebelerin doğru bir şekilde istihdam edilmesi gerekiyor. Desteklenen bir kadının doğumda neleri başarabileceğine defalarca şahit olan doğum profesyonellerinin de onaylayacağı gibi, suda doğum imkanları, bu pozitif ortamların oluşturulması için harika bir katkı olacaktır da. Ancak halihazırda yaygın olan doğum anlayışı ile kuru kuruya suda doğum üniteleri geliştirilmeye başlanırsa, ‘suya gir rahatlarsın’ denilen kadınlar yine kendilerini güvende hissetmeyebilecek, yine o doğumlar sezaryene dönebilecek. Öncelikli olarak, nasıl güvenli doğum ortamları oluşturabileceğimizi tartışmamız gerek. Ondan sonra bir kenara doğum havuzu da kurulur, sezaryen oranları da düşürülür; eminim ki çok büyük bir mesele kalmayacaktır.


İyimser bir taraftan bakıp, devlet eliyle yapılan bu iyileştirme hareketlerinin dikkat çekebilmesi için ‘suda doğum’ vurgusunun yapıldığına inanmak istiyorum. Emine Erdoğan’ın hormonların doğru çalışabileceği ortamlara dikkat çekmesi, Sare Davutoğlu’nun ‘anneye ve bebeğe saygılı doğumlar’ vurgusu ve işini sevgiyle yapan sağlık çalışanlarının çabası, Türkiye’deki doğum anlayışı ile ilgili umutlarımızı arttırıyor. Dileriz ki ister sezaryen oranlarını düşürmek için olsun, ister üç çocuk politikasını beslemek için olsun; bir şekilde hayatın başladığı anların kıymeti anlaşılsın ve doğum ortamları iyileştirilebilsin. Her bebek, dünyaya nazikçe ve sevgiyle karşılandığı bir ortamda gelebilsin.


HTHayat.com’da daha önce sezaryen oranları ile ilgili yayınlanmış haberler:





YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.