Çık ormana git…

“Çık ormana git, git.

Eğer ormana gitmezsen bir şey olmaz ve hayatın asla başlamaz.

Çık ormana git.

Git”


Başlamak ne kadar zor!


Cesaret, özgüven, destek, birikim, paylaşım…


Bunlar olmadan neredeyse imkânsız görünüyor bir şeye başlamak. Planlar, projeler, hayaller sıraya geçmiş bekliyor yanı başında, ne hangisinden başlayacağını biliyorsun, ne de nasıl başlayacağını. Sahi daha önce hiç başarmadın mı? Hiç çıkmadın mı yolculuğa, çok da düşünmeden, hevesle ve heyecanla?


Clarissa Pinkola Estés, Kurtlarla Koşan Kadınlar kitabında, bastırılan “vahşi kadın arketipi”nden bahseder. Günümüzde çoğu kadının içsel doğasından ve sezgi gücünden uzak kaldığını söyleyerek vahşi kadını yeniden canlandırmanın yollarını anlatır. Bu elbette kolay olmayacaktır, derin bir kişisel farkındalık süreci gerektirir; en önemlisi de kendimizi gerçek olmayan inançlarımızla yargılayarak engellemekten vaz geçmemiz gerekir…


Kadınlar neden süslenir? Kıyafetlerini neye göre seçer? Toplum içerisindeki davranış kalıplarını düzenleyen hangi süreçlerden geçmiştir? Konuşulacak ve üzerinde düşünülecek çok fazla etken var. Sadece kendimizi gerçekleştirme isteğimizden bizi alıkoyan nedir mesela?


Elalem ne der? Kadın başıma ne yaparım? Kimden destek alabilirim ki? Çocuklar ne olacak? Bu istediğim çok fazla, ben bunu hak edecek bir şey yapamadım ki henüz?


Hala bir cadı avından mı korkuyoruz? Bu yüzden mi gitmiyoruz ormana?



Canımız resim yapmak istediğinde, şarkı söyleyip dans etmek istediğinde bu yüzden mi durduruyoruz kendimizi? Hep hayal ettiğin o dükkân ne olacak peki?


Ya da belki gerçekten de, istediğin sadece kendini çocuklarına, ailene adamaktı...


Bunu yapan kadınların bile eleştirilebildiği bir zamanda yaşıyoruz!


Güzel bir bahçenin içinde hayal ettin kendini hep hani, her şeyin yolunda olduğu, rengârenk çiçeklerin, şifalı otların, lezzetli meyvelerin süslediği; hayatın yorucu olmadığı bir bahçe…


Sezgilerimizi özgür bıraktığımızda ve iç dünyamıza, hayallerimize daha çok annelik yaptığımızda, tıpkı bebekleri, hayvanları, bitkileri besleyebildiğimiz gibi kendi varlığımızı da besleyebildiğimizde; o bahçeyi gündelik hayatımız haline getirmememiz için hiçbir neden yok.


Etrafındaki kadınlara bir bak…


En son ne zaman sadece canı öyle istediği için bir yürüyüşe çıktılar, bir yere gidip öylece etrafı izlediler acaba? Sen bunu en son ne zaman yaptın? Popüler kozmetik reklamları bile “şımart kendini” diye bas bas bağırırken, bunun gerçekten de ne demek olduğunu düşündün mü?


Dr. Estés aynı kitabında kadının ikili doğasından da bahsederken şu soruları soruyor: bunu gerçekten istiyor musun?


Peki, ruhunun derinliklerinde istiyor olduğun şey nedir?


Yürüyüşe çık. Resim yap. Şarkı söyle. Dans et. Bütün gün bebeğinin yatağından kalkma. Sevdiğini izle her şeyi iptal edip. O çok sevdiğin iç çamaşırlarını yalnızken de giy. Yazılar yaz, fotoğraf çek. Severek, heyecanla aldığın sorumluluklarına şefkatle sarıl. Yapmak zorunda olduğuna kalbinden inandığın şeyleri yap. Bu senin işin. Bu senin ailen. Bu senin bahçen.


Ormana git. Başlamaya cüret et. Eğer hala yapmadıysan, derin bir nefes al ve kendini dinle. Sezgilerine izin ver…


Ve her halinle verimli, güzel, eğlenceli ve sevgi dolu olabileceğini keşfet.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.