Facebook insanları



İnsanlık mutasyona uğrayarak yeni bir tür oluşturdu. Siz de farkındasınızdır sanırım. Hayatını internet ve facebook üzerinden yaşayan bir canlı türü: FACEBOOK İNSANLARI.

Facebook’a girişim uzun bir zamana dayanmaz. Önceleri direndim. Ancak okur ve izleyicilerimin beni takip edebilmeleri için bir mecra yaratmamın faydalı olacağını düşündük. Eh madem teknoloji vardı ben de faydalanmalıydım. Aslında güzel de oldu. Pek çok düşüncemi, yazımı, programlarımı oradan duyurduk, insanlar takip edebildi, gücüm yettiğince de sorularını cevaplamaya çalıştım. Bir nebze ümit verdiğime de inanıyorum, gelen olumlu tepkilerden dolayı… Buraya kadar sorun yok.


Sorun şu noktalarda kendini göstermeye başladı: İnsanlar beni Facebook’un nöbetçi psikolojik danışmanı zannediyorlardı. Yanıt vermediğimde “fırça” yemeğe başladım önceleri.


Sayfamda her yazdığıma bir kulp takan ama yerine yeni bir şey üretemeden, sırf itiraz olsun diye bir şeyler söyleyen, “son cümleyi ben söylerim” edalı “çok bilgili” insanlar türemeye başladı sonrasında. Bilgiye saygım sonsuzdur, bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olayım, olayım da, bir şey öğretmiyorsun ki, sadece itiraz ediyorsun, hem de ne dediğinin, hangi noktadan itiraz ettiğinin, elindeki argümanların ne olduğunun bile farkında olmadan…


Bunlar devam ederken bir baktım ki bir de eylemci bir grup var. Facebook özel tim ekibi. Tarihin ilk sanal protestoları, devrimleri buradan yürütülüyor. Ya da ben ilk sanıyorum bilemiyorum. “Kahrolsun şucular, bucular”...


Eğer bunları yazmazsan derhal sayfana müdahale ediliyor. Ya da karşıt bir görüş ifade edersen yandın. Derhal on kişi kafana üşüşüp, çağırdıkları destek kuvvetlerle birlikte seni alaşağı ediveriyorlar.

Bunu, sayfamda şiddet ve ayrımcılık içeren, negatif içerikli videolara, resimlere sözlere yer vermeyeceğim dediğim için yaşamıştım. Resmen tacize uğradım.


Cumhuriyet ve Atatürk’le ilgili bir sorunum olduğu iddiası da, son zamanlara denk geliyor. Vatan haini ilan edilip, sanal bir asma töreni bekliyorum doğrusu. Efendim, 29 Ekim ve 10 Kasım günlerindeki paylaşımlarımı yetersiz bulmuş bir Facebook bilirkişisi. Sayfamın orta yerine cart diye saygısızca yazmış. Aslında beni en çok kızdıran bu oldu sanırım. Çünkü hem Cumhuriyet hem de Atatürk benim için son derece önemli, beni bilen bilir.


Yani bağlı olduğum değerlerimin “ne ve ne kadar” olduğunun ölçüsüne Facebook bilirkişileri karar veriyordu. Neye göre bilmiyorum tabii ki. En fazla kim Atatürk resmi paylaşacak, beğen sayısı, konulan videoların acıklılık derecesi falan gibi kriterleri var sanırım. Beceremedim ATA’M sen beni affet…


Bu arada, insanlar hayatını tüm çıplaklığıyla Facebook’ta herkesin gösterimine açıyordu. Tatiller, yemekler, “şu an da buradayım” lar. Allah Allah dedim, insanlar bu şekilde kendilerini önemli hissediyorlar herhalde. Ne de olsa biz birimize önem vermez olduk. İyi hissediyor bu şekilde garibim kendini. Evde ilgi alaka yok oradan iki beğen gelse, süper olacak.


“Beğen” meselesine gelmişken iki cümle de onunla ilgili söyleyeyim. Burada hiç anlayamadığım, ölüm haberleri, kötü haberler vs. lere de beğen koyuyordu Facebook insanları… İlginç bir refleks mi oluşmuştu bizlerde?… Okulda okutmuşlardı, bazı refleksleri bilirim ama bence nöroloji bilimi bunu incelemeli. Beğen kelimesini gördüğün her yere tıklama eğilimi…


Bu arada bu sinerjiden etkilenip, “Yazılarımı beğenin” dediğim arkadaşlarım da olmuştur. Kendilerinden özür diliyorum şuursuz bir anıma denk gelmiş… Aaaa bu arada bunları yazdım diye bana kızıp, yazılarıma “beğen” yapmaktan vazgeçmeyin lütfen!

Eskiden niye yapıldığına anlam veremediğim bir adetimiz vardı. Belki hala devam ediyordur bu “gelenek”. Erkek bebeklerin pipileri ortada çekilmiş resimleri. Her Türk erkek bebeğinin böyle bir pozu vardır. Nereden aklına geldi şimdi diyeceksiniz? Bu teşhir merakı genlerimizde var demek ki. Bir mecra bulduk mı dayanamıyoruz… Gösterişe, karizmaya ve tüm bunları sergilemeye verdiğimiz önem de cabası. E pipi tabii bir karizma göstergesi, kızları kim ne yapsın?


Aman haaa, kızların da çıplak pozları çekilsin ve sergilensin şeklinde anlamasın kimse, ben tümden karşıyım çocuk resimlerinin, videolarının onların onayı olmadan binlerce kişinin elinde dolaşmasına. Bunu söylediğim de de, “çarpık” zihniyetimden ötürü azar işittiğim, Facebook bilirkişisi annelerden birkaç kişi oldu doğrusu. Ama büyük bir bölüm çooook haklı buldu. Ertesi gün resimleri koymaya devam ettiler.


Facebook’ta en geç anladığım mevzulardan biri de şudur: Dürtme mevzuu… Dikkatsiz oluşumdan mıdır, zeka problemimden midir nedir, “bilmem kim seni dürttü” notlarını çok geç fark ettim. Sayfamda bu cümleyi okuduğumda “nasıl yani?” dedim. Birileri beni dürtmüş haberim yok… Korkarak bir iki kere de ben geriye dürttüm onları, sonra dedim ki kendime “fazla kurcalama kızım sen bunu, başına bir iş gelir”.


Bunların yanında tabi ki sayfamdaki bir sürü olumlu mesaj, güzel insan var. Bir sürü şeyler öğrendiğim, paylaştığım, beni geliştiren videolar, neşelendiren kişiler, pek çok güzellikler de var. Bazen kendimi yalnız hissettiğimde, geliveren bir mesaj, gözümün ucunda gözyaşım biriktiğinde onu yanımda olmasa da güzel sözleriyle siliveren dostlar, birini üzgün hissettiğimde tanımasam da ona burada ben varım dediğimde, parlayan enerjisini hissetmek, bunlar o kadar güzel ki…

Yaşadıklarımız her ne olursa olsun içimize işledi bu Facebook.


Facebook’un insan yaşamı ve davranışı üzerindeki etkileri konulu araştırmalar daha çok yapılsa iyi olacak. Neler çıkar acaba?


Bana soruyorlar “Twitter’ın var mı” diye? Vallahi korkuyorum açmadım. Ya enerjimi vakumlayan bir başka şey daha karşıma çıkarsa diye.


Yine de sizlerle bir platformda buluşmak ve paylaşımda bulunmak güzel diyorum. Olumluya çevirip kullanırsak, her şey işe yarar.


Değil mi?

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.