1.sınıf biterken


Yaz geldi. Okullar kapanıyor. İlk ve orta dereceli okullarda eğitim gören 18 milyon öğrenci karne alacak.


Bu senenin başında Uzay’ın ilkokula başladığını bilen tanıdık tanımadık birçok insan bana sorup durdu: “Okuldan memnun musun?” İlk başlarda bu soruya bir cevap veremedim. Memnun muyum bilemedim, “Bekleyip göreceğiz” dedim genellikle... Şimdi Uzay 1. sınıfı bitirirken okuldan memnun olup olmadığımı biliyorum. Çok memnunum. Bunun en büyük sebebi okulun bizim evde bir mevzu olmaması. “Nasıl?” derseniz, anlatayım.


OKUDUĞUNU ANLAMAK, OKUMAYI SEVMEK


1.sınıfın olayı okul sistemine alışmak ve okuma yazma öğrenmek. Bizim oğlan için de böyleydi; acele ettirilmeden, yarıştırılmadan, derecelendirilmeden... Duydum ki bazı okullarda 1. sınıfın ikinci döneminde çocukların dakikada kaç kelime okuduğu ölçülüyormuş, daha hızlı okumaya teşvik etmek için yapıldığını düşündüğüm bu uygulama beni dehşete düşürdü... Kış aylarında açıklanan Pisa testi sonuçlarını hatırladım. Türkiye Pisa sonuçlarına göre 72 ülke arasında 50. sırada yer alıyordu. Okuduğunu anlamayan ülkelerin başında geldiğimizi ortaya seren bu sonuçlar dakikada kaç kelime okuduğunun ölçüldüğü bilgisiyle birleşince anlam kazanıyor. Çocuğun okuduğunu anlayıp anlamadığına dikkati vermek, okuma hızı ölçmekten daha anlamlı olsa gerek.


Bazı okullarda da çocuklara ödev olarak kitap okutulup okuduğu kitap sayısına göre ödüller vs. veriliyor... Keyif olarak değil de görev olarak okumayı teşvik etmek benim anlayışıma uymuyor. Yine kaliteye değil miktara odaklanan bir yapı- nın getirileri bunlar. Oysa ki Uzay bu sene aynı 5 kitabı, 5 tur okumaya adadı kendini. Cressida Cowell’ın yazdığı, ilkokul erkek çocukları için şahane bir eser olan ‘Ejderhanı Nasıl Eğitirsin’ serisini hatmetti. Döndü durdu, yine onu okudu... Az okudu mu sayılıyor? Bence değil. Olay çocuğun okumayı sevmesi ve ne istiyorsa onu okuması, kimi çocuk bir kitabı 10 kere okurken kimi 10 ayrı kitap okumak isteyebilir.


Bu bahsettiklerim de ancak öğrenci odaklı, her öğrenciyi farklı özellikleri, becerileri, yatkınlıkları olarak ele alan bir okulla mümkün olabilirdi; öyle de oldu.


ÖDEV, SUNUM, GÖSTERİ


Birçok ailenin evinde kavga dövüş, gerginlik konusu olan ödevler bize hiç uğramadılar. Ödev demek, okuldan sonra bizim evde arkadaşlarla toplaştığımızda bazı çocukların oyuna değil, masaya oturmak zorunda olması demekti. Ödev demek, bazı annelerin çocuklarına “Ödevini yaptın mı, ödevini yaptın mı?” diye sorması, ileriki safhalarda annelerin ödev kâğıtlarının başına oturup çalışmaları kendisi doldurması demekti. Biz okula arada bir "çocuklara evde destek olmamız gerekir mi?" diye sorduğumuzda gelen cevap şöyleydi: "Siz çocuğunuzu sevin, şefkat gösterin, güvende hissedeceği bir ev ortamını sürekli kılın, dersler bizim işimiz"...


Diğer bir stres unsuru olan yıl sonu gösterisi, portfolyo sunumu gibi konular da uğramadı bize. Okul, çocuklar okuldayken vardı, boş zamanlarımızı işgal etmeye hiç kalkışmadılar. Sadece bir tek gün ebeveynler için açıldı kapılar, çocuklarla birlikte derse girdik, masal dinledik, resim yaptık. "Napıyor bunlar okulda?" merakımız boylece dindi...


YAŞANTIYA DAYALI ÖĞRENME


29 Ekim haftasında Uzay bir gün okuldan geldi ve şöyle dedi: “Kız öğrenciler atölye seçemeyecekmiş anne, haksızlık değil mi?”... O gün okuldan gelen mesaj Uzay’ın ne demek istediğini biz velilere açıklıyordu. Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmesini çocuklara deneyimleterek öğretmek istemişlerdi. Bunun için bir gün kız öğrencilerin atölye seçmesinin artık yasak olduğunu bildirmiş, çocukların verecekleri tepkilere de alan açmışlardı.


Bizim ufaklıklar kazan kaldırıp okulun her köşesine “Haksızlık bu”, “Kötü müdür”, “Kızlar da atölye seçsin” gibi kâğıtlar asıp sonra da kendi aralarından seçtikleri bir temsilci heyetini okul yönetimiyle görüşmek için görevlendirmişlerdi. Ertesi gün çocuklara bu yapılanın mantığı açıklandığında Uzay’ın eve gelip anlattıkları şahaneydi. Çocuklar, konuyu kitaptan okudukları soyut bir şey olarak değil, kendi hayatlarını da etkileyen bir ayrımcılık deneyimi olarak yaşadılar, tepki vermeleri desteklendi... İkinci dönemde de farklı bir konuyla benzer bir tecrübe yaşadılar. Her ikisi de unutulmayacak anılar olarak bizim çocukların dimağında yer etti.


İşte yukarıda saydığım bu sebeplerden ötürü diyorum ki 1. sınıf çok güzeldi... Keşke bütün okullar öğrencileri farklılıklarıyla, birey olarak ve yarıştırmadan ele alsalar; sanki bu ülke daha yaşanılır bir yer olacak... Öyle geliyor bana... Emeği geçen herkese çok çok teşekkürler…

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Anlattığınız çok hoşuma gitti. Sakıncası yoksa hangi okul olduğunu öğrenebilir miyim? Bu konuda çok gel gitler yaşıyorum, belki faydası olur.
    CEVAPLA
  • Misafir çocukların küçük yaşta demokrasi, eşitlik ve kadına saygı kavramıyla tanışma şekli çok başarılı tebrik ediyorum.
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.