Bir yoldan nefret etmek…
Hafta sonu Uzay’la birlikte dedesinin çiftliğindeydik...
İlk yaz tüm güzelliğiyle hissettiriyor kendini doğanın içinde...
Her şeye inat... Neye mi? Hani İzmir-İstanbul yolunu kısaltsın diye bir otoyol yapılıyor, duymuşsunuzdur. İşte bu otoyol, bizim hiçliğin ortasındaki evimizin kanayan yarası...
Eskiden sadece yeşillerle kaplı dağların, uzaktaki İznik Gölü manzarasının görüldüğü yerde artık koca bir yol çalışması var...
Samanlı Dağı tünelinin yapıldığı yerde bizim ev. Tünel açılsın diye gece gündüz dinlemeden patlayan dinamitlere, yeşillerin ortasında açılan beyaz, kuru bir damara alışmaya çalışırken biz, daha beteri oldu. Yol çalışmasında kullanmak üzere toprağa ihtiyaç duyan yol yapıcılar; evimizin hemen yanındaki tepeyi tıraşlamaya başladılar...
Üzeri zeytin ve çam ağaçlarıyla kaplıydı tepenin. Önce ağaçları söktüler.
Sonra kepçeler ve kamyonlar kazmaya başladılar tepeyi. Toprağı kaldırıp kamyonlara yüklüyor ve bir yere taşıyorlar... Bundan nefret ediyorum.
Açıkça söyleyeyim. Yol yapmak uğruna kendine doğayı katletme izni verenlerden; arkadaki kel tepe dururken benzin parasını hesap edip yakındaki ağaçlı tepeyi söken zihniyetten; doğayı insan tabiatının bir parçası değil de sıkıp suyu çıkarılacak bir meta olarak görenlerden nefret ediyorum.
Yapım aşamasındaki İzmir-İstanbul otoyolu, bizim ailemizin yüreğinin sızısı.
Hakkında alınan birkaç tane yürütmeyi durdurma kararına rağmen inşaatı dur durak bilmeyen Samanlı Tüneli’nin şantiyesi...
Yapım için tıraşlanan, kazılan toprak ananın yüreği. Bu yol büyüme ekonomisi denen, kalkınma denen canavarın tabiat anayı nasıl kanattığına dair bir küçük örnek...
İşte bütün bunlara rağmen yine de güzel ilk yaz Bursa ile Yalova arasındaki Ortaköy’de... Dutlar olmuşlar, dallar yerlere kadar ağırlaşmış meyvelerden; zeytin ağaçlarının hepsi çiçek açmış; güller kendilerinden geçercesine parlatmışlar renklerini; ıhlamur ağacı mis kokulu çiçekleri için hazır (birkaç günü daha var)...
Sabah serinliği taptaze bir rüzgârla beraber geliyor bahçemize. Uzay uyanıp ilk iş 10 civciv ve bir tavuğun yaşadığı kümesin kapısını açmaya gidiyor... Tavuk, civcivlerini kurtarma telaşında ensesinden gagalıyor Uzay’ı...
Uzay bana geliyor: “Anne, o tavuğa kız!” diyor... Kızıyorum tavuğa sabah sabah; hazır başlamışken kızmaya, gece gündüz durmadan o tepeyi sökmekle meşgul olan kepçelere, kamyonlara da kızıyorum, bir de ellerindeki güzelliği koruyamayan insanlara kızıyorum.
Bir bülbülün ötüşü, kamyonların sesini bastırana kadar kızıyorum... Sonra diyorum ki dönüp tüm iş makinelerine: “Siz bile buranın güzelliğini örtemediniz!”
Orhangazi’nin çalışkan kadınları…
Bursa’ya bağlı Orhangazi Belediyesi pek iyi bir iş yapmış. İlçeye bağlı köylerde yaşayan kadınların kendi el emeklerini, bahçelerinde yetiştirdikleri meyve-sebzeyi satabilmeleri için onlara bir pazar yeri vermiş.
İşte Orhangazi’nin hem evde, hem tarlada, hem başka işlerde çalışan çalışmayan, genç, yaşlı çalışkan kadınları cumartesi günleri sabit pazarda kendi ürettikleri malzemeleri satıyorlar.
Pazarda ev ekmeğinden kek ve böreğe; tığ işi yeleklerden patiklere, yaprak sarmasından mercimek köftesine, erik, kiraz, lahana, maydanoza el emeği göz nuru ürünler bulmak mümkün...
Hatta bir teyze bahçesinden topladığı mis kokulu yabani zambakları satıyordu...
Pazarın genelinde pek hoş bir hava hâkim... Yolunuz düşerse uğramadan geçmeyin.
YORUMLAR