Anlaşmazlıklarda farkındalık

Önceki yazılarımda anlaşmazlıkların hayatın kaçınılmaz durumları olduğundan bahsetmiştim. Anlaşmazlıkların çözümü ve barışçıl yollarla dönüştürülmesi konusunda derin çalışmalar yapan biri olarak anlaşmazlık çıkmasın diye çabalamanın ya da anlaşmazlıktan kaçınmanın insan doğamıza uygun olmadığını düşünüyorum. Sonuçta insanız, kalbimizde sevgi, şefkat gibi konforlu duygularla beraber öfke, kızgınlık gibi konforsuz duygular da var.


Şiddetsiz İletişim'den bahsettiğim kişilerden ya da Şiddetsiz İletişim'den ilhamla paylaştığım atölyelere katılanlardan sıklıkla duyduğum bir soru var: Ne yani şimdi küfür etmeyecek miyiz? Şiddetsiz İletişim'e böyle bir perspektiften yaklaşmak, onca derinliği olan koca bir öğretiyi küfür karşıtlığına indirgemek demek olur ve Şiddetsiz İletişim'den benim anladığım kadarıyla bakış açısına da tamamen aykırı bir durum olur.


Benim Şiddetsiz İletişim deneyimlerimden fark ettiklerimle bu soruya verdiğim cevap şu; Şiddetsiz İletişim'le konuşurken duygu ve ihtiyaç farkındalığıyla kendimizi ifade ettiğimiz için neden küfür etmek istediğimi fark edince kendimi küfür gibi dar bir çerçeveden ifade etmek yerine duygumu, ihtiyacımı söyleyerek ifade ediyorum ve böylece küfür etmeye dair bir yönelim olmuyor içimde. Daha anlaşılır ifade edecek olursam; beni küfür ile kendimi ifade etmeye yönlendiren duygu ve ihtiyacın enerjisi ile bağlantı kurunca dilimden çıkan küfür olmuyor da içimdeki duygunun, ihtiyacın hakikiliği oluyor.


Benim gözlemlerime göre anlaşmazlıklarımızın temelinde yatan nedenlerden biri ve en önemlisi; kendimizi duygu-ihtiyaçlarımızla ifade etme alışkanlığımızın olmaması ve karşımızdakini duygu-ihtiyaçlarıyla duyma becerimizin olmaması yatıyor.


Bu konuda kendi deneyimimden bir örnek vermeyi uygun buluyorum.


Yeni tanıştığım biri ile iletişim halindeyken bana içeriği tavsiye olan bir şeyler söyledi. En özet haliyle cümleyi aktaracak olursam “Kendini kapatmamalısın, olasılıklara açık olmalısın.” dedi.


İçimdeki ses, öfkeyle burada yazamayacağım kelimelerle kendini ifade edebilirdi. Bunun yerine, şiddetsiz iletişim deneyimimle ona söylediği cümleyi tekrar ederek, senden “Kendini kapatmamalısın, olasılıklara açık olmalısın dediğini duyduğumda rahatsız oldum. Tavsiye duymaktan hoşlanmıyorum, seçimlerimde netim, tavsiyene ihtiyacım olursa sana fikrini sorar, tavsiyeni alırım.” dedim.


Cevap olarak bana, “Tavsiye istemeyen halin hoşuma gitmedi. Bunu sevmedim.” dedi.


Ve işte, çatışmanın çıktığı nokta tam olarak burası olabilirdi, ben durumu farkındalıkla ele almamış olsaydım.


Her iki kişinin de hoşuna gitmeyen bir durum olduğunda, bunu kişisel algılamak ve savaş boyalarını sürmek yerine, bir nefes aralığı kadar yavaşlamayı hatırlayarak felaketle bitecek bir senaryoyu sakinlikle şekillendirebiliriz.


Ne demek istiyorum:


Bana bu cümleyi söyleyen kişiye “Sen kim oluyorsun, kendini ne sanıyorsun, senin hoşuna gitmediyse benim de hoşuma gitmedi, bla bla bla” gibi cümleler kurmak yerine “Her ikimizin de hoşuna gitmeyen cümleler kurduk. Ben senin tavsiyeni duyamıyorum, sen de benim rahatsızlığımı duyamıyorsun. Burada bir seçim yapabiliriz. Birbirimizi anlamak için esneyecek miyiz? İletişimi burada sonlandıracak mıyız?” dedim.


Diğer kişinin seçimi iletişimi sonlandırmak oldu.


Eskiden olsa bu durum içimi yer bitirirdi. Şu an bu durumla çok barışığım.


Çünkü, dışarıdan bana doğru yönelen ve beni rahatsız eden bir durumdan rahatsız olduğumu, karşımdakini suçlamadan, hakaret etmeden, yargılamadan, eleştirmeden söylemekte yanlış bir şey yok. Bu benim diğer kişi ile nasıl ilişki kuracağımı belirleyen bir sınır.


Diğer taraftan, iletişim halinde olduğum kişinin benimle iletişim kurma biçimi benim doğamdaki şefkatin canlılığını engelleyen bir tarzda ulaşıyorsa burada kendimi ifade etme özgürlüğüne sahibim. Yeniden altını çiziyorum; kendimi diğerine küfretmeden, diğerini suçlamadan, yargılamadan, eleştirmeden ifade edebilirim.


Bu ayrımlar neden kıymetli derseniz, anlaşmazlıkların temelinde bu şefkati engelleyen iletişim biçimleri olduğu için kıymetli.


Yani, evlilik birliğini sonlandırmak için boşanma isteğiyle başvuran çiftlerin de, araç park yeri sebebiyle kavga eden kişilerin de, kapının önünde ayakkabı çıkaran komşunun da, arsasından rızası dışında komşusunun yol geçirdiğinden şikayet eden kişinin de, işyerinde iş bölümü sebebiyle tartışan iş arkadaşlarının da yaşadıkları anlaşmazlıkların temelinde dili kullanma biçimleri var.


Kendimi nasıl ifade ettiğime odaklanmak, mevcut anlaşmazlığın dönüşümüne hizmet ederken yeni çıkacak anlaşmazlıklara da engel olabiliyor. Hiç değilse, kendimi ve karşımdakini “insanlıktan çıkma” sınırına gelmeden bir uzlaşma aralığında tutmaya hizmet edebiliyor.


İşte bu yüzden, İnsani değerlerle uyumlu yaşamaya özlem duyan, kendiyle ve diğerleriyle iletişiminde barışı özleyen, anlaşmazlıklarını dönüştürmek isteyen tüm okuyanlara bu niyetle döne döne farklı perspektiflerle iletişimde farkındalığı ve dili kullanma biçimimizi değiştirmenin önemini anlatmaktayım.


Farkındalığınıza katkı olmasını dilerim.



YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.