Korku üzerine
Sana doğru geliyorlar!”
“Ne güzel koşuyorlar işte.”
“Evet, sana doğru… Saldırmak için.”
“Ne?!”
Bir süre sürüyü izleyip, Z çizerek bana yaklaştıklarını anlayınca koşmaya başladım. Üç sene önce, Şili’de, Atacama Çölü’nde vikunyalardan böyle kaçtım: yokuş yukarı. Ne kadar süre koştum hatırlamıyorum. O kadar korkmuştum ki, karavana uçarak gittim gibi geldi. Nefesimin düzene girmesi beş dakikadan uzun sürdü. Onur, eşim, bu esnada gülmeye devam etti: “Öyle mal gibi bebek vikunya fotoğrafı çekeceğim diye kasarsan, 4500 metrede böyle solursun!”
Korku, böyle durumlarda, doğada, çok işe yarayan bir duygu. Topuklamaya yardımcı. Peki şehirde yaşarken?
“Yaratıcılık cesaret ister.” demiş canım Henri Matisse. Yaratıcılık evet, belki de. Ancak yaratırken ana malzememiz korku da cesaret de olabilir.
Geçtiğimiz haftasonu saçlarıma sirke dökerken, cam kavanoz elimden kaydı, ayaklarımın dibinde paramparça oldu. Birkaç saniye donup durduktan sonra, nefes alıp hasar tespitine başladım. Sağ ayağımın birkaç yerinden kan sızdığını gördüm. Demek ki bedenim şokta, acı hissetmiyorum… henüz. Yardım için Onur’a seslendim. O anda hatırladım: birkaç gün önce, tam olarak bunun başıma gelmesinden korkmuştum!
Üzüm suyu şişesi yere düşmüştü. Kırılmadı, ama ben korkarak çığlık attım. Şişe elimden kayarken, bir an, kırılıp parçalarının ayağıma batması gözümün önüne geldi. Önce görüntü mü geldi yoksa korku hissi mi bilmiyorum. Çok hızlı oldu.
İster gönlümden geçenlerin hayalini kurayım, ister korku ile anlık senaryolar yazayım (ve yaşayana kadar ne senaryolar yazdığımı bilmeyeyim) aynı şey oluyor, sanki aynı mekanizma işliyor: gözümün önüne, aklıma geliyor. Sonrası hepimizin malum armağanı: Aklıma gelen başıma geliyor.
Başucu kitaplarımdan Sevginin Halleri, cesareti inceleyerek başlıyor sevgiyi farklı yönleriyle incelemeye: “Psikoloji alanındaki çalışmalar ve tinsel öğretiler giderek sevginin tersinin korku olduğunda görüş birliğine varıyorlar. Sevginin bir ifadesi olarak cesaret korkuyu yok edemez. Hiçbir şey bunu yapamaz. Korku insanın ayrılmaz bir parçasıdır. Ama cesaret, korkuyu dengeleyecek, dikenini ayıklayıp onu yerli yerine koyacak, hayatı önümüze serecek ve bizi özgürleştirecek bir şeyler sunar bize.” diyor Stephanie Dowrick. Cesaretin bir duygu değil, geliştirilebilir bir zihinsel davranış olduğunu anlatan Stephanie ablam, böylelikle istersek cesarete hepimizin erişimi olduğunu bize hatırlatıyor. “Duygular doğal olaylar gibidir, rüzgar, yağmur, sis, bulut, kar, iklim gibi. Gelir ve giderler. Ama davranışlar tümüyle farklıdır. Bizi gelişigüzel seçmiş gibi göründükleri zamanlarda bile aslında onları biz seçeriz.”
1990’da Doğu ve Batı Almanya’nın birleştiği gün Frankfurt yakınlarında gerginlik dolu bir atölye çalışması esnasında doğan Hakikat Mandalası’nın yaratıcılarından Joanna Macy, Molly Brown ile yazdığı Hayata Geri Dönüş adlı kitapta duyguların Tantrik yüzünden bahsederken “Korkuyu konuşurken, korku-fobik bir toplumda korkuyu konuşmak için gereken güven ve cesareti de gösterirsiniz.” diyor. (Bildiğim kadarıyla henüz Türkçesi yok, çeviriyi Coming Back to Life’tan yaptım.)
Korkmaktan korkmak yerine, korku dahil tüm duygularımızı paylaşabildiğimiz nice cesaret dolu zamanlara!
YORUMLAR