Kendime ait bir oda…
Yaz geceleri uzun ve bol yıldızlı oluyor, Samanyolu tepemizde dolaşıyor, gecenin serinliğine teslim olup uyumaya bayılıyorum, duş alıp öyle yatıyorum, yastığıma üşürmüş gibi sarılıyorum, ohh miss! En güzel uykularımı burada uyuduğumu söylemiş miydim? Burada, ormanın kalbinde… Bu orman şifalandırıyor beni, ömrümü burada tamamlamak bir masal gibi olacak benim için, o kadar seviyorum. Yaradan birlikte daha nice güzel gün yaşamayı nasip etsin.
Şifa katman katman işliyor içime, öyle bir yer ki burası, derdi olanı kendine çekiyor önce, sorununu hissediyor, o konuyla ilgili bir darlanma yaşatıyor, yarasını kaşıyor, hassas noktasını buluyor bir dokunuşta, oradan çalışıyor içe içe, çözüyor da hamdolsun, acı ve gözyaşı olsa da, içinden geçmeyi başarabileni dönüştürüyor. Kaç kişinin yüzleşmelerine, aydınlanmalarına şahidim. Benim için de geçerli tüm bu dediklerim. Bu kaşınma benim için sivrisineğin ısırdığı bacağımın kaşınması gibi de aynı zamanda, durduramıyorum kendimi, canım yanıyor ama tatlı tatlı zevk de alıyorum bu kaşınmaktan… Kaşınan, acıyan yerlere bakmaya daha bir cesaretim var artık.
En sonunda içimde yıllardır yanan arzum gerçekleşti, küçük eve taşındım! Taşındım dediysem, gün içinde çokça zaman geçirmeye karar verdim, kalan kimse yok şu an, evi temizleyip tütsüledim, en gerekli şeylerimi yanıma aldım, babamdan kalan bilgisayarımı kurdum, vantilatör de geldi ohhh! Yatağımı hazırlayıp cibinliğimi astım, mum yakıp bendirimle doğaçlama beste yapıp söyledim, hatta kaydettim bile! Huh! Bu kadar çok enerji beklemiyordum, teşekkürler evcik…
Burası ortak bir yaşam alanı ve hepimizin birlikte var olabilmesi için, kendi adıma, elimden ne geliyorsa yapıyorum, herkes de öyle yapıyor, ortak mutfakta yardımlaşarak yemekler yapılıyor, bulaşıklar yıkanıyor, tabak çanak yerine yerleşiyor, müzik yapıyoruz birlikte her fırsatta, yeni yollar açılıyor, varolan yollar genişliyor, bahçedeki hareketten bereket doğduğuna şahit oluyorum her gün.
İşlerim, ortak sorumluluklarım bitince kendimi küçük eve atıyorum, oturup bilgisayarın başına, hiçbir şey için kalkmak zorunda olmadan yazıyorum uzunca bir süre, çok iyi geldi bu yazmalar, kendimi alamıyorum, şifalanması gereken yerlerim olduğunu uzun zamandır hissediyordum, nereden akacağını bilemeyen, belki biraz şaşkın ama yine de bir şekilde akacağına inanan bir nehir gibi biriktim içimde. Sonra nasıl şifa bulacağımla ilgili ipuçları önüme serildi, önce dürüstlük, evet, önce kendime dürüstlük…
Şimdi bu şifalanma sürecimde çok önemli bir noktaya gelmiş hissediyorum. Kendime ait bir oda ne demekmiş anlıyorum, kendimle baş başa kalmak, kendime zaman ayırmak, mekân ayırmak, yıllar sonra, hayatımda belki de ilk defa… Allahım, mutluluktan ağlamak istiyorum, secde edip geleyim ben bi. Kendime alan tutuyorum şu an…
Secde deyince aklıma gelebilecek en büyülü anı hatırladım secdedeyken, şükrettim, yine izin istedim, bu kez kendim için de, bütünün hayrına olsun tüm yapıp ettiklerim, söyleyip eylediklerim.
Kırk yedi yaşıma girdiğim gündü, bir komşumuzun elleriyle yaptığı şarabı o gün tesadüfen getirmesiyle kutlama yapmak kaçınılmaz olmuştu. Bir güzel sarhoş oldum ki, içeri girip hırkamı giydim, bahçede oturan arkadaşımızın yanına gideceğime, o gün görkemli bir biçimde açmış olan Isparta gülüne gittim. Kokladım bir de, sonra hat koptu bende, kasımpatıların tomurcuklarına da âşık oldum. Sanki daha bir yakından görüyordum onları ya da onlar büyümüştü, çok boyutlu gibiydiler, her şey derinlikli görünmeye başladı. Yerde Çıralı sahilinden getirdiğimiz güzel beyaz bir taş vardı, bir bitki adasının yanında duruyordu, sonra onun yanına gittim çünkü floresan gibi parlıyordu gözüme. Akşam olmak üzereydi, elimdeki güneş fenerini, gözlüğümü taşın üzerine bıraktım, taşın önünde secde etmek geldi içimden, yere kapandım desem daha doğru, tüm bahçe tapınağım oldu o anda, şükrettim ve Yaradan’a yalvardım, “bu bahçe için senden yardım istiyorum, izin ver bize Allahım!” Gözyaşlarım sel oldu, hıçkıra hıçkıra yerde kaldım bir süre. Öyle hissettim ki o gün bahçe bize izin verdi birlikte yaratım için, sarmalanmış hissettim. Kabul töreni gibiydi… Sonra çok şey değişti hayatımızda…
Az önce yine izin istedim bahçe için, tamamına ersin, kenara çekildim, kendisi nasıl bir şeye bürünmek istiyorsa buyursun, hazırım, ben hizmet etmeyi seçtim çoktan… Artık kendime de hizmet etmek kafası önceden gelmişti Allahtan… Geçmişe tutunmayı bırakmak için de nefis bir zaman ya yeniaylar, o hooo şahane fırsat!
Yeniay vesilesiyle, yaşamımı paylaştığım güzel canlarıma selam olsun. Ben bir mum yakayım, biraz bendir çalıp kutlayayım geleni.
Tıngırdatırken minik bir ezgi geliverdi kendiliğinden, masanın başına dönmekte zorlandım, haydi Ayşe dedim kaldırdım kendimi mistik atmosferimden. Kolay değil, bir anda dünya değiştirmek gibi…
Velhasıl kelam bu yeni ev fikri ve tek başıma kalmak bana pek yaradı canlar, bu çok önemli bir seçim benim için, o kadar farklı hissediyorum ki şu an, her şey niyetle başlıyor, sonrası adım adım geliyor ya, öyle heyecanlıyım. Yazı yazıyorum, dans ediyorum, şarkı söylüyorum, şahane uykular uyuyup uyanıyorum, belki yakında dikişe de başlarım, sanki gözümü kapayıp açtım ve şimdi yeni bir mekândayım! Bazen insanın yanı başında duran şeye ulaşması için dereler tepeler aşması gerekiyor, bazen… Babamın son nefesini verdiği ev burası, onunla birlikte yaşamıştık bu evde 17 güncük, yattığı tek kişilik yatağa oturamıyordum, şimdi gün içinde uzanıyorum, sanırım yas ve kabullenme sürecinde ancak tamamlandım.
Bakalım bana başka neler yaptıracaksın sevgili evren?
Allah ihtiyaçlarımızla bağlantı halinde olma farkındalığı nasip etsin her an… Kendime ait bir oda, kendime ait bir ev, neye ihtiyacınız varsa, darısı başınıza…
YORUMLAR