Kararlılık…
Nereye kadar dayanır, nerede patlar insan? Hoşgörünün, tahammülün sınırları var mıdır?
Böyle önemli karar anlarında aklıma şu hikâye gelir:
Kralın biri, vergileri artırdığında, yaverine “git bakalım, halkın arasında bir dolaş, vergilere alışmışlar mı bak” dermiş. Yaver de, halkın arasında dolaştıktan sonra krala “halkın suratı biraz asık, canı da sıkılmış durumda ama işlerine devam ediyorlar” diye bilgi verdiğinde kral “iyi, zamanla alışırlar” deyip vergilerin daha da artırılmasını emredermiş. Böyle böyle artan vergilerle suratı daha da asılan halkın bilgisini krala aktarmaya devam etmiş yaver. Kral da her seferinde “iyi o zaman, biraz daha artıralım vergileri, alışırlar” dermiş.
Yine bir gün vergiler artırıldığında halkın arasına karışan yaver şaşkınlıkla geri dönmüş, “kralım, durum çok tuhaf, halk zil takıp oynamaya, neşe içinde gülmeye başlamış” demiş. Bunun üzerine kral “hah tamam, burada durun, vergilerde indirim yapın, yoksa halimiz yaman olur” diye buyurmuş.
**
Her şeyin bir ömrü, bir döngüsü, bir gelişme ve gerileme dönemi var. Her şey doğup büyüyüp ölüyor, hiçbir şey sonsuza kadar aynı kalamıyor. Ve elbet bu döngünün de sonu gelecek ve aslında son diye bir şeyin de olmadığını kabul edersek, başka bir şeye dönüşecek. Yeter ki biz elimizden geleni yapmış olalım. Ve elbet bu yaşadığımız durumdan da alacağımız dersler vardır.
Bir hikâye de bizden olsun:
Yaşadığımız yerin yolu yoktu önce biliyorsunuz, yol için başvurumuzu yaptık ve 20 yıllığına kiralamak üzere Orman ile bir anlaşma imzaladık. İlk beş yıl hiç de az olmayan bir kirayı gayet düzenli bir şekilde ödedik. 5 yılda bir güncelleme yapılacağı önceden söylenmişti gerçi bize ama 5 yılın sonunda kirada öyle bir artış oldu ki ödeme gücümüzü oldukça aştı ve ödeyemedik. Sonradan tanıştığımız bir arkadaşlar da aynı yıl yol başvurusu yapmış ve onların da başına aynı şey gelmiş, onlar da itiraz edip dava açmışlar. Bize de aynı şeyi yapmamızı tavsiye ettiler. Biz de açtık davamızı.
Sonra da oturup sözleşmemizi okuduk, yol yapılacaksa yol maliyetinin belli bir yüzdesi üzerinden, yapılmayacaksa açılan yolun metrekaresi üzerinden kira alınacağına dair iki seçenek var sözleşmede. Bir de baktık ki biz yol yapmış olmamıza rağmen bizden metrekare üzerinden kira alınmış ve diğer seçenekle arasında hesaplama olarak dağlar kadar fark var. Kapıları aşındırıp derdimizi anlatmaya çalıştık. “E siz anlaşmaya imza atmışsınız kardeşim” dediler, biz de “biz nereden bilelim sizin yanlış uygulama yaptığınızı, belli ki doğru uygulama olacağına güvenip atmışız imzamızı” dedik. Ve yıllar süren davanın sonunda kazandık, şimdi çok az bir miktar kira ödüyoruz her yıl. Muhtemel ki bakmışlar, hesap kitap yapmışlar, “yahu bu para çok az, biz diğer seçeneği uygulayalım, daha çok kazanalım” demişler.
Biz bu dava sırasında hakkımızı aramayı, sözleşmede yazanları okumayı, anlamayı ve o maddelere uymanın ne demek olduğunu öğrendik. İtirazsa itiraz, haksa hak. Hak verilmez, alınır dedikleri doğruymuş.
**
Birlikte yapabileceğimiz çok şey var. Birlikte sağlam durduğumuzda, insan olarak hakkımız olan şeyler için kararlı olduğumuzda neler olmaz. Bir tek kibrit çöpü çıt diye kırılır da bir avuç kibrit çöpüne bir şey olmaz. Ateşlendiğinde meşaleye dönüşüverir. Bir arada durmaya, birlikte daha çok zaman geçirmeye, birbirimizi daha çok sevmeye, daha çok sarılmaya ve birlikte eğlenmeye ihtiyacımız var. Ne de olsa mayamız da hamurumuz da aynı, olsa olsa içine farklı malzemeler konmuş poğaçalar gibiyizdir, her biri ayrı lezzette.
Bu bahar pikniklerde daha güzel bir dünyanın konuşulduğu günlerle geçsin, zamanın ruhu çiçekleri, fışkınları patlattığı gibi güzel şeyleri de patlatsın içimizde…
Evetin ve hayırın ötesinde bir yer var, kararlılık ülkesi, orada buluşalım bu yaz…
Aşkla…
YORUMLAR