İnci Teyze…

Yeni tanıştığımız zamanlardı. Selahattin bana bir gün “senin adın Gökkuşağı olsun” dedi. Olsun! Rengârenk yaşarım hayatı işte ne güzel. Zaten Ayşe “yaşayan” demekmiş, ben de Yaşayan Gökkuşağı olurum bundan böyle!


***


Anne, baba ve kardeşten gayrı, yakın akrabalar, hatta bazen komşu abla, bakkal amca iz bırakır ya insanın hayatında, işte benim de öyle teyzem/teyzelerim, dayım var. Hiç kan bağı yok aramızda ama bana çok emek vermişler, çok şey öğretmişler. İşte bu gönül bağıyla bağlandığım insanlardan bir teyzem şimdi hastanede, yoğun bakımda. Yanına gidiyorum yarın, camlı bölmenin ardında tutuyorlarmış, haftada iki gün sadece bir kişi sadece iki dakika uzaktan görebiliyormuş. Yanına gidip elini tutup, yüzünü beni hep sevdiği gibi okşayıp söylemek istediklerimi yazıyorum şu an:


“Ben doğarken hastanede sen de varmışsın. Küçükken sizde kalırken heyecanla işten dönmeni beklediğimi hatırlıyorum. Eve dönünce ilk iş yorgun ayaklarını leğene doldurduğun ılık suya sokmaktı. Çoraplarını çıkarır, burnuna götürür, yüzünü buruşturur, sonra da “pöfffff, leş kokuyo” derdin ve ben de hemen kendiminkini çıkarır aynı şeyi yapardım, burnum çorapla elim arasında…”pöfffff, leş kokuyo!”


Bu bir tören gibiymiş demek benim için. Nasıl da yer etmiş! Çok eğlendiğimizi hatırlıyorum.


Size gelmek en sevdiğim şeydi. Bahar gelince kapının girişindeki küçük pembe güllerin açıp açmadığını merak ederdim. Meyve ağaçlarıyla dolu bahçenin içindeki tek katlı o güzelim evde çocuk olmak ne demekmiş, şimdi anlıyorum. Bahçede toprakla oynarken soğanlı bitkilerle tanışmak, arada solucanlara rastlamak, ağaçlara tırmanıp erik yemek, tel sepete vişne toplamak, kuyudan su çekmek, gece evin duvarına vuran ışıkla parlayan sümüklerinden salyangozların izini sürmek, her gece ziyarete gelen kurbağayı beklemek, akşamüstü ağaçların arasından sızan ışığın sıcaklığının kalbimde yer etmesi…. Bahçe, ev benim için böyle bir şeymiş, şimdi daha iyi anlıyorum.


Beni üç yaşımdayken evinizin yakınındaki fotoğrafçıya götürmüştün ve bu fotoğraf çekilirken sana nasıl sarıldığımı şu an bütün canlılığıyla hatırlıyorum. İçim titremişti sevgimden.





Sen tatile giderken ben size gelir kalırdım, annene de “nine” derdim, çok eğlenirdik ninemle de, hiç sıkılmazdım yaşlı birinin yanında olmaktan. Bir de senin tatilden dönüşünü heyecanla beklemek vardı. Tabii o arada rengârenk odanı pek güzel karıştırma imkânım olurdu. Koca koca küpelerine, bizim mahallede hiç görmediğim çılgın giysilerine bakar, rujlarını sürer, akşamüstü güneşini gören odanda olmaya bayılırdım. Güneşe aşkım da o zamandanmış meğer.


Bana çalıştığın kütüphaneden çocuk kitapları getirirdin, okumayı söktükten sonra kim bilir kaç kez okudum onları. “Önce Emek Sonra Ekmek” vardı aralarında, başka birinde burnunu arı kovanına sokan ayıyı yüzlerce arı sokmuştu, ne komikti ayının suratı. “Fatoş ile Manşonu” vardı, içinde ne olduğunu hatırlamıyorum. Biraz daha büyüdüğümde bana “Pollyanna”yı alan da sen olmuştun. Ne iyi yapmışsın.


Başka bir dünya idi sizin eviniz, senin odan. Kendi ellerinle oyduğun tahta vazonu, eğri bir dalın verniklenmiş haline iliştirilmiş o ilginç abajurunu hatırlıyorum da, başka yerlerde görmediğim bir özgürlük alanıymış evin. Dünyayı ve ülkeyi tek başına gezmen, İngilizce şarkı söylemen, dişlerini özenle fırçalaman, her sabah pencereni açıp jimnastik yapman, kilimlerin, koca koca nazar boncukların, çok sevdiğin “Gorbonlar”ın, taktığın kocaman gümüş küpelerin, kolye bilezik ve yüzüklerinle bana ne kadar farklı bir hayatın mümkün olabileceğini göstermişsin. Sen bir başka görünmüşsün hep gözüme. Seni ne çok sevmişim İnci Teyze. Ne kadar da “sen” olmuşum. Bir şeyini beğenip “ne güzel!” dediğimde bana hep “bencileyin” derdin.


Ben büyüyüp sana gitgide daha az gelmeye başladıkça telefonlaşmaya da başlar olduk. Büyüyordum, başka hayatlar açılıyordu önümde. Ne zaman telefon etsem sitem etmeye başlardın: “Niye beni aramıyorsun?” E aradım ya işte! Sonrasında daha az aramaya başladım seni, ne zaman arasam sitem, böylece sitem duymaktan kaçınmak gibi bir dürtüyle olsa gerek, daha da geç arar oldum seni. Sonra büyüyünce bunu sana söyledim de, sen de azalttın bana sitem etmeyi. Sonra da ben uzaklara gittim zaten, ancak geldiğimde gördüm seni, ama sen yanıma hiç gelmedin onca yıldır, bir kez bile. Kalbim kırılmıştı İnci Teyze, ama şimdi seni affediyorum.


Benim de doğumuna refakat ettiğim tatlı bir kızım var. Önemli zamanlarında yanında olmak istiyorum hep elimden geldiğince. Güzel resim yapıyor, her gittiğimde resimlerine bakıyoruz birlikte. O da beni gördüğünde benim sana sarıldığım gibi sarılıyor bana, sımmmsıkı, “çok özledim seni Ayşe Teyze, seni seviyorum Ayşe Teyze” diyor. Ben sana sevdiğimi söylemiş miydim İnci Teyze?


Gözyaşlarım seni iyileştirir mi bilmem, şimdi yüksek sesle söylediklerimi duyar mısın kendini bilmeden yattığın hastane odasında, camların ardında? Ne olur İnci Teyze, iyileş birazcık da ben de senin yanına geleyim, elini tutayım. Seni seviyorum İnci Teyze, yanına geliyorum, noolur iyileş!


Yaşarken kendilerine sevdiğimi söylemediğim kim varsa sıraya girdiler şu an. Tek tek içimden geçiriyorum adlarını, ilk fırsatta söylemeye niyet ediyorum, onlara sarılacağım ve “seni seviyorum” diyeceğim. Yaşarken! Sağlıklıyken! Kendilerini bilirlerken!


Bak şu an buna vesile oldun İnci Teyze. Şu an bunu anladım, senden ve sevdiğimi söyleyemediğim herkesten özür diliyorum.


Benim gözümde sen 86 yaşında bile Power FM dinleyen, ara sıra hâlâ şarkı söyleyen, bir yere giderken, misafir gelecekken süslenen, takıp takıştıran İnci teyzemsin, bana armağan vermeyi sevdirensin. Şimdi, bana armağanlarla gelmiş insanlara armağanlarla dönmeye de niyet ediyorum.


Başka türlü de olabilirdi hayatın çılgın kadın, yıkılıp apartman olan yeni evinde bir odanı kiraya verip gençlerle bir arada olabilirdin mesela. Takas pazarlarında o gençlerle ve onların arkadaşlarıyla park park dolaşırdın. Zumbara’ya üye olup İngilizce öğretirdin evinde. Birkaç çocuk okutur, onların çocuklarını torunun gibi sever, her gittiğin yerde gençlerin ilgi odağı olurdun. Nasıl oldu da yaşama sevincini yitirdin, hayatla dans etmeyi bıraktın? O çok önemli bulduğun sigorta, sana kucaklaşamamışlıklarını geri verebilir mi? Sarılmamış ve sarılınmamış kaç gün geçirdin, kaç yıl? Nasıl dayandın buna İnci Teyze? Benim tanıdığım İnci Teyze başka türlü yaşlanırdı.


Tühlere, keşkelere yer yok hayatta biliyorum, yine de yazmaktan kendimi alamıyorum. Şimdi artık senin şifan ne ise onun için dua ettiğimi bil. Bir arkadaşım” ölüm de şifa olabilir” demişti, bir başkası da “o yüzden ‘Allahım, şifasını ver’ derler zaten” demişti. Sen hep kalbimde neşeli halinle kalacaksın tüm sevdiklerim gibi. Senin için hayırlısı ne ise o olsun.


Ve eğer ben bir başka sensem, seni hatırladığım halinle yaşatmaya, geri kalan ömrümde senin yapamadıklarını yapmaya niyet diyorum. Etrafımda hep gençler var zaten. Şarkılar söyleyip dans ediyorum onlarla, çıkı-çıkılarımla eşlik ediyorum. Yemekler yapıyorum onlara. Hiç çocuk doğurmadım ben de senin gibi, ama benim çok çocuğum var. Evim çoktandır onların da evi, bahçem de onların bahçesi olacak, az kaldı. Gençlerin yapmak istediklerine de destek olacağım, hayallerini dinleyeceğim önce, gözlerinin içine bakacağım ve heyecanlarını gözlerinden okuduklarıma, yüreklerimizin birleştiğine şahit olduğum çocuklarıma kalacak burası. Ve ölürken de kendimi bilerek ölmeye niyet ediyorum. Sevdiklerim yanımda olursa ne güzel olur, olduğu kadar, kimseye sitem etmeyeceğim. Helalleşeyim herkesle, en sevdiğim şarkıyı çalsınlar ben ölürken.


***


Selahattin bundan birkaç yıl önce bana yeni bir isim daha verdi: “İnci”


Ben de bundan sonra “Yaşayan İnci” olayım, içime aldıklarımı özenle saklayıp zamanı geldiğinde bir armağan gibi sunayım ki yeniden inciler yapabileyim. Ölüm yok. Süreklilik var. Sevgi var. Korku yok. Korkusuzca vermek var.


Biliyorum İnci teyzem de böyle isterdi… bilseydi, ah bir bilseydi…O bilemiyor şu an ama siz bilin istedim.


Okuyan herkese teşekkür ediyorum.


Sizi seviyorum.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir çok güzel bir yazı ayşecim . sonunda gözyaşlarımı tutamadım. ben de çocuksuz bir kadın olark aynen senin gibi hissediyorum yani bütün çocuklar benim şeklinde. ellerine sağlık,sevgiyle kucaklıyorum seni feryal bece
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.