Farkındalık Enstitüsü

Tam başaklık durumlar.

Şimdi efendim, başakların zamanı başladı ya.

Benim de yükselen burcum başak ya. Bugün, gelmekte olan ilhamlara, etraftaki detaylara takılayım biraz.

O kadar çok detay var ki hatırlanacak.

Yaşasın!

Elim meşgulken, yazacaklarımı aklımda tutabilirim mesela. Yemek yaparken doğaçlama ortaya çıkan tarifi de. Malzemeleri gözümde canlandırabilirim. Yemeğin kokularını da hafızama nakşedebilirim.

Karanlıkta el yordamıyla yol alabilirim bildik bir mekânda, gözlerimi kapasam. Eğer zihnimde gündüz gözü ile olan halini canlandırabilirsem, ışığa ihtiyacım olmaz. Elimle koymuş gibi bulabilirim her şeyin yerini.

Bulaşıkları sessizce yerlerine yerleştirebilirim. Bardakları, çatalları, tencereleri, en az tıkırtıyla.

Oyunun sonu yok. Farkındalığın da…

Farkındalık Enstitüsü’nün detaylardan sorumlu bakanı gibi hissediyorum kendimi bazen. Yoruluyorum kendimden.

İlhamlar yağıyor.

Her yerden.

Işıktan, geceden, yapraktan, müzikten, kitaptan, taşlardan, kuşlardan, etrafımı çepeçevre saran, içinde yüzdüğüm bu hayatın tüm canlarından.

Zaman ayırıyorum kendime; bu, farkındalık çalışması olsun bana diyorum.

Defter kalem elimde geziyorum. Aşkın peşi sıra yürüyorum sanki.

Aşkın halleri.

Aşkın yaşattıkları, hissettirdikleri, sezdirdikleri, söylettikleri, yazdırdıkları.

Onların peşindeyim her an. İçimi titreten her bir şeyin. Aşktan gelenle, içimde yükselen çığlıkları sese, sesleri müziğe dönüştürmeye, yok yok, dönüştüklerine şahit olmaya, bundan derin bir haz almaya, biriktirdiğim bu taşan, coşan enerjiyi başkalarına yardım ve hizmet olarak geri vermeye, aşkımı dönüştürmeye niyet ediyorum. Şifa olsun.

Başkası yok ki! Şifa veren de ben, şifalanan da.

Aşkı dönüştürme sanatı.

Aşkın bin bir hali.

Aşkın sonsuz hali.

İçimi titreten, içimdeki beni bir volkan gibi patlatan, yerinde durdurmayan, yedirmeyen, içirmeyen, uyutmayan heyecanımı anlatıyorum şu an size.

Bu heyecanla neler yapılır oyyy!

Mayalanıyorum, mayalanıyorum. Köpürüp kabarıyorum.

Ama nereye kadar kabarmak? Kabından taşsa bir şey değil, mayası kaçar ki en fenası. Yani pişmeye geç kalmış olur hamur.

Aman hamurun mayası kaçmasın! Haydi, şuna ekmeği zamanında pişirmek diyelim. En lezzetli haliyle, en temel gıdayı…

Aşkla yoğurmak, aşkla kabartmak, zamanında ve kararında pişirmek. Aşkla sunmak. Yoksa tadı kaçar ekmeğin.

Aşk ekmeğini yoğuruyorum.

Yoğuran ben, ekmek ben, kabartan da aşk.

Ekmek de ben, ekmeği yiyen de ben. Hem o, hem o.

Farkındalık mutfağında aşk ekmeği pişiriyoruz.

Hayatla aşk oyunu. Çok şey öğreniyorum bu oyundan. Çok eğleniyorum. Çok da ciddi oynuyorum ha!

Farkındalıktan farkındalık beğeniyorum. İçimdeki benin daha yeni yeni farkına varıyorum, toplasan iki senedir.

Ben bir kuantum çekirgesi oldum galiba.

Kuantum hafiye mi yoksa?

Bak yine akrepliğim tuttu!

Hiç oldu mu? Ne hafiyeliği?

İçimdeki ışığı takip ediyorum ben.

Pusulam aşk.

Teslimiyet, eşzamanlılık, farkındalıkla rastlaşıyorum bu yolda. Daha ne olsun?

Aşka teslim oldum bile. A-aaa, daha akışa yeni teslim olmuştuk. Bir de aşka teslim olmak da neyin nesi? İşte ben de onu yazmaya çalışıyorum ya :) Yazınca ve sonra da kendim okuyunca daha iyi anlayabileceğim neler olup bittiğini. Şimdilik “an”ın farkındayım, bunu biliyorum en azından. İzliyorum.

Siz iyisi mi akışta kalın aşkla. Sürprizlere de hazır olun ama.

Ben de şimdi Farkındalık Enstitüsü büyüsü yapayım bari.

Hayırlara vesile olsun.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.