Hayat insana sunulmuş bir armağandır
Alice Harikalar Diyarı kitabını okuyanlar bilir.
Yolunu kaybetmiş Alice, kedisine sorar:
“Hangi yöne gitmem gerekiyor?”
Kedi yanıt verir: “Sorunun cevabı nereye gitmek istediğine göre değişir”
Alice : “Nereye gittiğim çok da umurumda değil. Bir yere varayım yeter ki”
Kedi: “O zaman ne yöne gittiğin fark etmez. Yeteri kadar yürüsen emin ol bir yere varırsın.”
Bu bölüm beni çok etkilemiştir. Parasal yönetimde hayatım boyunca hangi yöne gitmem gerektiği konusunda kararsız kaldığım ve deneme-yanılma ile başkalarının aklıyla yatırım yaptığım olmuştur. Aslında sadece ben değil, anlattıklarım bizim toplumun hikayesidir.
Hangi yöne gideceğimizi bilemeyince ve hatta yolumuzu kaybedince daha hızlı koştuğumuzu farkediyorum. Çünkü korku, kaygı ağır basıyor ve sadece hızlı koşarsak bu duyguların verdiği acıdan kaçacağımızı düşünüyoruz. Yaşadığımız dönem şimdiye kadar bizim alışkın olduğumuz ve ne yapacağımızı bildiğimiz bir dönem olmaktan çıktı.
Bu çağın insanı çok yorgun. Başka hayatlara sahip olup yapılan kıyaslar, yoğun tempolar, bitmek bilmeyen tüketim çarkı, gelirin giderle aynı oranda artmayışı, şahit olunan kötülükler, kontrol alanımızın dışındaki acılara seyirci kalmamız, her türlü gidişattan haberdar olup artan belirsizliğin getirdiği buhran hepimizi çok yordu. Hangi yöne gideceğimizi bilemeyince düşünmemek için hızlı koşuyoruz. Yönümüzü ararken bazen doğru yola girmek için çok geç kalıyoruz.
Geç kalındığında ise kendi kendimize "keşke şimdi ki aklım olsaydı" diye başlayan cümleler hayatta yerini alıyor.
Bu hafta çok sevdiğim bir arkadaşımla dışarda kar yağarken onun bir zamanlar hayali olup gerçekleştirdiği dağ evinde soba ateşini izlerken bu hususta sohbet ettik.
Kendisi 40 yaşında erken teşhisle bir kanser öyküsünden geçti ve "hayat bana iki tokat attı kendine gel diye" şeklinde anlatınca;
"Şimdiki aklın olsaydı daha önceden neyi farklı yapardın?" diye sordum.
"Keşke işe başladığım yıllardan itibaren tasarruf ve birikime başlasaydım. Bizlere hep 'çok çalışın ve başarının peşinden koşun' diye anlatıldı. Ancak hayatta en önemli iki şeyi; sağlık ve parayı başarı kadar anlatmadılar. Bu ikilinin önemini her zaman kaybettiğimizde, iş işten geçince farkediyoruz.
Para kazanmak için sağlığımızı kaybediyor, sağlığımızı geri kazanmak için para harcıyoruz. Bu hayat telaşında koştururken aklımıza gelmiyor ancak doktorum 'kansersin' deyince hayat durdu ve tüm hayatım film şeridi gibi gözümün önünden geçti. Bu sefer hiç çalışmadığım bir yerden gelmişti sınav, oysa ki 7 yaşımdan itibaren ne çok sınavlara girmiştim.
Şok oldum ve ilk aklıma gelen; 'çocuğum çok' küçük deyip ağladım. Ben planlar yaparken hayat farklı bir fragmanla hikayemin yönünü değiştirdi.
Herşeyi mükemmel yapmaya çalışan ben, iyi bir evlat, iyi bir eş, iyi bir anne, iyi bir arkadaş, iyi bir yönetici ve iyi bir insan olmaya çalışırken nereden çıkmıştı bu kanser. İş kıyafetlerim boşa çıkmış, aldığım renk renk çantalarımın anlamı kalmamıştı. Çifter çifter alınan ayakkabıları belki hiç giyemeyecektim. Sadece sağlığıma kavuşmaya ihtiyacım vardı. Süreç ilerledi, zaman geçti ve ben iyileştim.
İşte ben de sağlık ve paranın değerini geçirdiğim hastalıkla öğrendim. Parayla ne alakası var? diyeceksin. Gel, bizlere hiç anlatılmayan paranın manevi katkısını anlatayım."
"Bu süreçte sağlığın yanında zaman özgürlüğüne ihtiyacım olduğunu farkettim. Zamanımı ben kontrol etmek istiyordum. Ancak ödemem gereken kredi kartı borçlarım, çekilen kredilerin taksitleri, geçirdiğim hastalık nedeniyle 5 yıl boyunca oluşacak hastane masrafları ve çocuğumun geleceği karşımda dururken en büyük pişmanlığımla karşı karşıya kaldım. 'Finansal özgür' olamadığım için işime geri dönmeliydim.
Eğer köşede birikimim olsaydı mevcut işimden ayrılır, zamanımı ben kontrol ederdim. Yağmur yağarken işe gitmek yerine bir çay koyar, kitabımı okurdum. Bedenim ve ruhumun her neye ihtiyacı varsa onları yapardım. Yetişmem gerekenlerin peşinden koşmak yerine gönlümün istediklerinin peşinden koşardım. Çocuğum hastayken yanında olur, saatlerce kucağımda başını okşardım. Canımın çektiği yemeği kendim yapar, sevdiklerimin etrafında toplandığı özenli sofralar kurardım.
Daha çok renk renk kıyafet almak yerine istek ve arzularımı yönetebilmeyi öğrenmek için para harcardım. Biliyorum ki; düşünceler duyguyu, duygu davranışlarımızı oluşturuyor. Tüketim çarkı ise algılar dayatarak duygularımızı yönlendiriyor ve daha çok para harcamamızı sağlıyor.
Bu kadar hızlı koşmak yerine yavaş yaşar ve hayatın tadını çıkararak ilerlerdim. Gelir elde etmeye başladığım ilk yıllardan itibaren en az yüzde 10’nunu tasarruf edip yatırıma dönüştürseydim param yavrulardı. 17 yıldır çalışıyorum. Benim köşemde, 6 ay mevcut giderlerimi idare edecek nakit birikimim yok. Her ay düzenli şekilde altın, gümüş, borsadan hisse senedi gibi hızlı bir şekilde nakite çevirebilir yatırımım olsaydı kendime özgürce ve gönlümce yaşayacağım uzun bir zaman dilimi hediye edebilirdim."
"İlk yıllardan iş yerimin başlattığı bireysel emeklilik ödeme (BES) planına daha fazla katkı payı öder, yılda 12 defa fon değişim hakkımı daha akıllı ve rasyonel yönetirdim. Amaaan yaşım çok genç, uğraşamam para yönetimiyle dediğimi hatırlıyorum. 'Hiç vaktim yok, ben paradan anlamam' demek yerine parayı nasıl yönetebileceğimi öğrenirdim."
"Başkalarından tüyo alarak yatırım yapmak yerine, kendime ve psikolojime uygun yatırım araçlarını keşfederdim. Borsanın yükseliş zamanında ben de heveslenip, kredi çekip tüyo alarak hisse senedi almıştım. Çok ters köşe oldum ve 60 bin bir anda 40 bine düşmüştü. Panikledim ve o tek hisse senedini satıp daha kısa zamanda daha çok kazanmak için hiçbir bilgim olmayan kripto dünyasına girdim. İlk başlarda çok güzel kazandırır gibi oldu ve ben zannettim ki yatırım işini öğrendim. Bir sabah kalktığımda param 10 bine düşmüştü. Ben 4 yıl boyunca daha fazla kazanma arzum nedeniyle çektiğim her kredi taksidini öderken aç gözlülüğüm ve psikolojimi yönetemediğim aklıma gelir. Bu acı ders yerine her ay düzenli tasarruf edip, yatırım sepeti oluştururdum. Sepetimde bulunan bir yatırım aracı yükselişinde çoktan yerimi aldığım için kendimi takdir eder, paramın yavrulamasının keyfine varırdım."
"Her insanın bir hikayesi var, şimdi bu yaşadıklarım ve öğrendiklerim cebimde. Artık para kazanmak için sağlığımı yok saymayacağım. Sağlığım olduğu sürece; musluk akarken paramı yavrulatmak için tasarruf edeceğim" dedi.
Bir taraftan kar yağmaya devam ederken ikimizde bir ahhhhhhh çektik. Zaman çok çabuk geçiyordu ve elimizdeki hazinelerin kıymetini kaybetmeden bilmeliydik.
Aklıma bu sohbetin üzerine Ataol Behramoğlu’nun bir şiiri geldi.
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın,
Irmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana
Not: Anlatılanlar gerçek bir hayat hikayesi olup yatırım tavsiyesi değildir.
YORUMLAR