Para kuş gibi bağlamazsak uçup gidiyor
Diderot, ünlü ama çok fakir bir filozoftu. Neredeyse tüm yaşamını yoksulluk içinde yaşadı. Filozof 52 yaşındaydı ve kızı evlenmek üzereydi fakat onu evlendirecek kadar parası yoktu. Zengin olmamasına rağmen, Diderot’un adı zamanın en kapsamlı ansiklopedilerinden biri olan Encyclopedie’nin kurucu ortağı ve yazarı olduğu için hemen hemen tüm dünya tarafından biliniyordu. Bir gün, kendisi de bir kitap aşığı olan Rusya İmparatoriçesi Büyük Catherine, Diderot’un paraya sıkıştığını duyduğunda Diderot’un kütüphanesini önemli bir meblağ karşılığında ondan satın almayı teklif etti. Diderot teklifi kabul etti ve artık zengin bir adamdı. İmparatoriçe hem kütüphaneyi satın aldı hem daha sonra kendisine hibe etti hem de kendisini bu kütüphanenin baş sorumlusu olarak atayarak 25 yıllık maaşını da peşin olarak ödedi.
Mali durumu bir anda değişen Diderot kızını evlendirdi. Evlendirirken kendisine kırmızı yeni bir sabahlık da aldı. Diderot’un yeni sabahlığı gerçekten çok güzeldi. Öyle güzeldi ki Diderot zamanla sabahlığının diğer eşyaların yanında fazla güzel durduğunu hissetti ve yavaş yavaş eskimiş eşyalarını değiştirmeye başladı. Bir eşyayı daha yenilediğinde evin içindeki uyum içinde artıyor fakat eski eşyaların uyumsuzluğu daha çok göze batıyordu. Domino etkisiyle değişim, bir alışveriş girdabına döndü. Ancak o kadar harcama yapmıştı ki, mali durumu borca batmış hale geldi. İşte o zaman Diderot uyandı ve aldığı her yeni şeyin onu daha çok almaya yönlendirdiğini fark etti. Bunun üzerine “Eski Sabahlığım için Pişmanlıklar” adlı yazıyı kaleme aldı.
Filozof bu durumu şu sözcüklerle ifade eder: “Eski sabahlığımın efendisi iken yeni sabahlığımın kölesi oldum.”
18. yüzyılda yaşamış filozof Diderot’un hikayesi bugünümüze ne kadar çok benziyor. Her tarafımız tüketmek ve para harcatmak için uyaranlarla dolu. Oysaki satın aldıklarımızın hangi birine gerçekten ihtiyacımız var. Sırf o an rahatlamak ve bize keyif, mutluluk versin diye ne kadar çok para harcadığımızın farkında mıyız?
Pandemi döneminde ne kadar az şeye ihtiyacımız olduğunu fark etmiştik. Yeniden her şey hızlandı ve bizler yine daha çok tüketmeye başladık. Neyi niye tükettiğimizi bilmeden sadece indirimde diye aldığımız oluyor, kendimizi kötü hissettiğimizde o duygudan kaçmak için para harcıyor, kıyafetimize uygun olsun diye baştan aşağı her şeyimizi yeniliyoruz. Sosyal medyada başkalarının ev dekorasyonunu ve hayatlarını izledikçe bizler de imreniyor ve hevesleniyoruz. Sanki hayatımızda bir şeyler eksikmiş; alırsak, gidersek, tüketirsek tamamlanmış gibi hissedeceğiz. Tükettikçe tükeniyoruz ve o kadar hızlı yaşıyoruz ki neye niye para harcadığımızın bile farkında değiliz.
Bu aralar, nereye gözüm kaysa indirimler peşimi kovalıyor. Kasım ayı önceden sarı yapraklar dönemi olarak hatırlanırken artık büyük kasım indirimleri olarak hatırlanmaya başladı. Karşıma indirim fırsatı çıkınca ihtiyacım yoksa almamak için kendimi zor tutuyorum. Çünkü indirimliyken alırsam kendimi çok karlı bir alışveriş yapmış gibi hissedeceğim. Kısa zamanda mutluluk verecek ancak kredi kartı ekstresini görünce ben bunu niye aldım deme olasılığım yüksek olacak. Hele bir de kredi kartımı ödemekte zorlanıyorsam pişmanlığım tavan yapacak.
Para kuş gibi, bağlamazsak uçup gidiyor.
İstek ve arzularımızı sonuna kadar kullanan tüketim çağında yaşıyoruz. Bugünün dünyasında ve yaşadığımız ülkede tasarruf yapmak çok zorlaştı. Herkes için hayat farklı yaşanıyor. Gelir adaletsizliği her geçen gün artıyor ve birileri hiç düşünmeden para harcarken birileri de çocuğunun boğazına bir lokma girsin diye çırpınıyor. Ama her ne şartta olursak olalım belli bir geliri olan her insan geleceğin dünyasında biraz rahat edebilmek için tasarruf yapmak zorunda.
Bugün su akarken testiyi dolduramayanlar, su kesilince çok pişman olacaklar. En büyük yanılgımız ise gelirimiz varken kendimizi bugüne kaptırıp geleceğe yatırım yapmamak oluyor. Zannediyoruz ki hayatımızda hep güneşli günler olacak. Oysaki mevsimler gibi yaşam yolculuğumuz.
Herkes için kış farklıdır. Eviniz sıcacıksa, montunuz ve botunuz varsa çok keyifle karın keyfini sürersiniz. Soğuk bir evde uyumak ve dışarda üşüyen bedenin acısını yaşayanlara ise kış eziyet oluyor. Hayatın türlü türlü halleri karşımıza çıkıyor. İşten çıkartılıyor, hastalanıp işi bırakıyor, eşimizden ayrılıyor, ebeveynlerimizi kaybediyoruz. Başımıza gelen çoğu şeyi kontrol edemezken, gelirimiz akarken bir kısmıyla köşeye para tohumları ektiğimizde gün geliyor meyvesiyle hayatın şoklarını daha kolay atlatabiliyoruz.
Sadece kötü günler değil, güzel ve mutlu anılar biriktirmek içinde gereğinden fazla tüketmemeliyiz. Bahçeli bir ev, sahil kenarına taşınmak, farklı kültürleri görmek, çocuğunuzun eğitim masraflarını garantilemek, sırt çantanızı alıp zaman mefhumu olmadan yol nereye ben oraya kafasını yaşamak içinde bugün gelen gelirimizden tasarruf edip güzel günler için birikim yapmalıyız.
Tasarruf yapmaya başlamak bir fedakarlık gerektirir.
Birikim yapabilmek için bugün yapılacak harcamaları kısmak gerekir. En azından ihtiyaç olanları alıp istek tarafımızı besleyecek harcamalarımızı kısabiliriz. Hele indirimler, reklamlar, sosyal medya ve kredi kartları bizi yoldan çıkarmaya çalışsa da ihtiyaç mı istek mi farkındalığımızla gereksiz tüketime dur diyebiliriz.
İstek ve arzularımız sonsuzken kaynaklarımız kısıtlı bir dünyada birazda kaliteli yaşamak için ilk farkına varmamız gereken nokta neyi neden yaptığımız ve neye neden harcadığımızdır. Kendimizi tanır ve kendimizi bilirsek para tarafını daha kolay yönetiriz.
İlk iş olarak Kasım indirimlerinin cazibesine kapılmadan bu ay almak istediğiniz isteklerinizi öteleyin ve harcayacağınız o parayla tasarruf tohumlarınızı ekin.
Arada sırada;
1700’lü yıllarda yaşamış olan filozof Diderot’u hatırlayın.
Aklınızdan çıkarmayın, sahip olduklarımızın kölesi olmak yerine efendisi olmayı tercih edeceğiz.
Çünkü hayat ellerimizin altından kayıp giderken keyfini sürmek hepimizin hakkı.
YORUMLAR