Tohumlar fidana, fidanlar ağaca...

Hayatın döngüsü gibi yaşam yolculuğumuz…

Doğuyor, büyüyor, gelişiyor ve ölüyoruz. Mevsimler gibi…

Ne kadar benzeriz doğayla, kışı yaşarken sonra bir anda bahar gelebiliyor. Yüzümüzde güller açarken kendi çiçek bahçemize yeniden tohumlar ekmeye başlıyoruz. Tohumların ihtiyacı olan suyu, gübreyi, güneş ışığını verebilirsek sabırla o tohum toprağı çatlatıp dünyaya merhaba diyor. Zaman geçiyor, mevsimler birbirini takip ederken bir bakmışsınız, toprağın altına gömdüğünüz tohum meyve vermiş. Doğru zamanda doğru koşullarda tohumdan meyve alabilmek için en büyük eşlikçiler ise;

SABIR ve UMUT…

Hayal kurduğumuzda, hedef belirlediğimizde ya da hayatımızda yeni birşeyler olmasını istediğimizde sabır ve umut ikilisi sonuca ulaşmamız için en büyük arkadaşlarımız oluyor.

Tam da bu muhteşem ikilinin bizlere önemini anlatan en önemli bayramımızı, geride bıraktığımız Ekim ayında kutladık.

29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız nedeniyle yürüyüşler oldu. Elimizde bayraklar, hep beraber aynı şarkıları söyledik. O geceden kalan ve en çok kalbime işleyen söz ise;

“BİRLİKTE YÜRÜMEYİ SENDEN ÖĞRENDİK ATAM” oldu.

"BİZ" olunmasaydı Kurtuluşu Savaşı kazanılmaz ve Cumhuriyet ilan edilemezdi. O günkü koşullarda Ülkenin finansal gücünü merak ettim.

Birinci Dünya Savaşı’ nın hemen ardından Kurtuluş Savaşı’ndan yeni çıkmış olan Türkiye’de insanlar yorgun, bitkin ve fakirdiler. Bütün bu yorgunluğa karşın Cumhuriyeti kuranlar onurlu, gururlu ve herşeyden önemlisi umutluydular.

UMUTLUYDULAR çünkü Türk halkı bir mucizeyi gerçekleştirmişti. ATATÜRK’ün liderliğinde ekonomik mucizeyi de gerçekleştireceklerine inanıyorlardı. Turgut Özakman'ın Cumhuriyet Türk Mucizesi kitabında "Devralınan maddi mirasla" ilgili 30 Ekim 1923 tarihli Mustafa Kemal Atatürk’ün İsmet paşaya genel durumla ilgili brifing verdiği anlatılır. Bazı kaynaklarda mektup şeklinde paylaşmaktadır. Burada tasarruf ve finansı ilgilendiren kısımları sizlerle paylaşmak istiyorum.

“Sevgili Paşam,

Ülkenin ilk Başbakanı olarak seni düşünüyorum. Dur, hiç itiraz etme. Niye seni seçtiğimi şimdi anlayacaksın. Bizi yine büyük bir savaş bekliyor. Durumumuzun bir bölümünü cephe komutanı ve Lozan Baş Delegesi olarak elbette biliyorsun.

Büyük Devletlerin bu sefil duruma bakarak, kısa zaman da pes edeceğimizi sandıklarını Lozan dönüşü sen bize anlattın.

Ben sana şimdi bildiğinden daha da acıklı olan genel durumu özetleyeceğim.

Bize borçlu ve hastalıklı bir vatan kaldı. Yoksul bir köylü devletiyiz. Dört mevsim kullanılabilir karayollarımız yok denecek kadar az. 4000 kilometre demiryolu var. Bir metresi bile bizim değil. Üstelik yetersiz. Denizciliğimiz acınacak durumda.

Köylümüzü topraklandırmalı, ihtiyacı olana bir çift öküz ile bir saban vererek çiftçi yapmalıyız. Doğudaki aşiret, bey ağa, şeyh düzeni Cumhuriyetle de, insanlıkla da bağdaşmaz. Bu durumu düzeltmeli, halkı kurtarmalıyız. Her yerde tefeciler halkı eziyor. Güya tarım ülkesiyiz ama ekmeklik unumuzun çoğunu dışarıdan getirtiyoruz. Sığır vebası hayvancılığımızı öldürüyor.

İktisadi hayatımızda eğitim durumumuzda içler acısı. İktisatçımız çok az. Bütçemiz, gelirimiz yetersiz. İktisadi çıkmazdan kurtulmak için geliştirdiğim bir düşüncem var. Bu düşünceyi günü gelince konuşuruz. Hedefimiz milli iktisat. Bağımsızlığın sürekli olması için iktisadi bağımsızlık temel ilkemiz olmalı. Osmanlı bu gerçeği geç fark etti. Fark ettiği zamanda çok geç kalmıştı.

Cumhuriyete uygun bir Anayasaya gerek var. Bu zor durumdan nasıl çıkılabileceğini gösteren ne bir örnek var önümüzde, ne de deney.

Ama yılmamak, ucuz ve geçici çarelerle yetinmemek, Halkı kurtarmak için sorunları çözmek, kalkınmak , ilerlemek, milli egemenliğe dayalı uygar ve özgür bir toplum oluşturmak , yüzyılımızın düzeyine yetişmek, kısacası çağdaşlaşmak ve bu büyük ideali tam olarak başarmak zorundayız.


Bunun için gerekli yöntemi, yolu birlikte arayıp bulacağız. Yoksul ve esir ülkelere örnek olacağız. Kaderin bizim kuşağımıza yüklediği kutsal bir görev bu. Bu büyük görevin ağırlığını ve onurunu seninle paylaşmak istiyorum.

Allah yardımcımız olsun.”

Gazi Mustafa Kemal

Bu pasajları okumayı bitirdiğimde içime bir umut doğdu. Koşullar her ne olursa olsun kendimiz, çocuğumuz ve ülkemizin güzel insanları için sabır, umut ve inançla güzel tohumlar ekebiliriz.

Hiçbir zaman geç değil.

Herşey hayal kurmakla başlıyor.

Bugünümüze gelindiğinde ise; günümüz insanı yorgun, bitkin ve enflasyon nedeniyle her geçen gün fakirleşiyor. Bir şeyler değişiyor, dönüşüyor ve bu değişime ayak uyduranlar geleceğe umutla yürüyecek. İsyan edip, devamlı şikayet ederek öfkesine yenik düşenler ise sabırsız davranıp umutsuzlukla kendilerini ve çevresini aşağıya çekecekler.

Şikayet, öfke, üzüntü ve umutsuzluk gibi duygular uzun süreli kronik hale gelmişse sağlığımızı bozacak. Sağlığımızı kaybettiğimizde ise "neden kontrol alanım dışındaki şeyleri gereğinden fazla dert etmişim?" diyeceğiz. Hayattaki her şey ne kadar birbiriyle ilgili ve alakalı, sadece fark edelim.


Bu hususla ilgili Rahmetli Vehbi Koç'un bir sözü vardır.

"Evin varsa bir sıfır koymalısın varlıklar hanene,

İşin varsa bir sıfır daha koymalısın, İş seninse üç sıfır daha, işin iyi gidiyorsa üç sıfır daha,


Daha sıralanabilir sıfırlar hanesi...

Ancak, Sağlığın varsa bir koyarsın başına, o zaman bütün sıfırlar anlamlı bir değere ulaşır.

Yoksa sonuç sıfırdır, hiç uğraşmayasın boş yere..."

Yokluktan çıkıp imkansızlıklardan mucizeler yaratan toplumun fertleri olarak;

ŞİMDİ sıra BİZLERDE!



YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.