Kadınlar neden güçlü erkek ister?
Toplumsal cinsiyet eşitliğine dair eğitimler verirken “iyi hoş diyorsunuz da kadınlar da güçlü erkek istiyor, sizin anlattığınız gibi bir eşitlik istemiyor” diyorlar. Önce 'güçlü’den kastımız ne onu bir konuşmamız lazım.
Malum artık ormanda avcı toplayıcı olarak yaşamadığımız için güçten kasıt en çok ekonomik güç oluyor. Kadınların amacının “zengin koca” bulmak olması bu fikri besliyor. Son 50-100 senedir kadınların eğitime erişimleri var, istihdama erişimleri var diye ekonomik anlamda eşitlendiğimizi iddia etmek indirgemeci ve taraflı bir tutumdan fazlası değil.
Nasıl ki yüzyıllar boyunca, nesiller boyunca köleleştirilmiş Afrikalılar, kölelik kaldırıldığında bir günde “efendi”leri ile eşitlenemiyorsa kadınların eşitlenmesi de öyle okula gitmeleri önünde hukuki bir engel olmamasıyla olmuyor. Bugün orta öğretime devam etmeyen oğlan çocukları bir işte çalışıp meslek edinirken, kız çocuklarının evlendirildiklerini görüyoruz.
İş hayatındaki zorluklar da keza sosyal hayatın zorluklarıyla oldukça benzer. Sokaklar, geceler nasıl kadınlar için dizayn edilmemiş ve kadınlar için tehlikeli kılınmış ise, iş hayatı da benzer şekilde kadınları püskürtme yönünde. İşyerinde cinsel taciz, ebeveynlik izinlerinin gereği gibi düzenlenmemesi, kadınların liderlik pozisyonlarına uygun görülmemeleri, aynı işi yaparken erkeklerden daha düşük ücret almaları, terfilerinin önündeki cinsiyete dayalı cam engeller bu zorlukların sadece biri.
Bugün adliyelerdeki miras davalarını gidip incelediğinizde, kızlarından miras kaçırma gayesinde olan babaların veya ablaları/kız kardeşleriyle aile mirasını paylaşmak isteyen abilerin/kardeşlerin davalarını görürsünüz. Bugün aile şirketi adı altındaki yapılanmalarda oğlan çocuklarına daha çok hisse verilir. Karı-kocanın beraber kredi taksitlerini ödedikleri taşınmazların kocaların üstüne yapıldığı bir ülkede yaşıyoruz biz.
Kadın yoksulluğu kavramı çok kritik çünkü evet yoksulluğun da cinsiyeti var. Kadınların “zengin” olmaları erkeklerle eşit koşullarda olsaydı eğer; kadınlar ailenin mirasından eşit faydalansaydı, mesailerinin bir kısmını ücretsiz ev içi emek olarak vakfetmeleri gerekmeseydi, işyerlerinde ayrımcı muameleye maruz kalmaksızın emeklerinin karşılığını alacak şekilde para kazanabiliyor olsalardı, tamamen toplumsal cinsiyet rolleri sebebiyle elde ettikleri kazançları kendi adlarına yatırıma dönüştürmeleri önüne engeller koyulmuyor olsaydı, işte o zaman “aman kadınlar da kolayına kaçıyor” diyebilirdik.
Bir kadın, işyerinde yönetici pozisyonunda, hele de evli ve çocuklu olarak yer alması; para kazanması, birikim elde etmesi ve bu birikimleri kendi kontrolünde yönetmesi bir erkeğinki ile denk değil. Onun kadar kolay değil. Eşit fırsatlardan faydalandırılmayan kimlikleri hak eşitliği lensinden aynı satırda değerlendirdiğinizde eşit muamele etmemiş, haksızlık etmiş olursunuz.
Çare "madem öyle, evde kalalım" değil elbet. Sadece bütün bunları görerek mücadeleyi sürdürmek. Bugün Av. Feyza Altun’un hukuki soru-cevap yaptığı hikayelerine “çalışmayan babanın, çalışmayan anneye iştirak nafakası (çocuk için ödenen tutar) ödemesi hukuki mi?” diye bir soru sormuş. Feyza canım sağ olsun zaten gereken cevabı vermiş, ama böyle bir sorunun sorulabilme cüreti işte yukarıda bahsettiğim eşitlik kisvesi altında yaratılmaya çalışılan illüzyondan ileri geliyor.
Çocuğun velayetini aldığı için çocuğa bizzat fiilen bakan dolayısıyla zaten tek başına yapmadığı çocuğa halihazırda tek başına mesai ayıran annenin çalışmamasını, iş hayatı tamamen onun için dizayn edilmiş, taciz tehdidi olmadan, emeğinin karşılığını cinsiyet ayrımcılığı sebebiyle daha az almayacak, önünde terfi engelleri bulunmayan babanın çalışmamasına denk değil.
Bazı günlerim “feminizm size çok”la başlayan pankartı andığım günler oluyor. Bugün de o günlerden biri.
YORUMLAR