Feminizm nasıl bu kadar yanlış anlaşıldı?
Kişilerin cinsiyete dayalı maruz kaldıkları her türlü ayrımcılığa karşı olan; herkes için hak ve fırsat eşitliğini savunan herhangi bir kimsenin feminizm kelimesinden tetiklenmesi beni çok düşündürüyor. Öncelikle bence bu kişiler feminist okuma yaparak değil kendisini feminist addeden kimilerini gözlemleyerek feminizm hakkında fikir sahibi oluyor. Fikir sahibi olmak için bilgi sahibi olmak gerek malum, dolayısıyla bilginin kaynağı hatalı en başında. Kaldı ki zaten medyada seneler süren itibarsızlaştırma ve maksatlı olarak negatif yaratılan bir feminist imajı varken kişilerin bu temsillerden kendilerini arındırmaya çaba göstermesi de önemli bir sorumluluk bana kalırsa.
Tüm bu hatalı ön kabuller ve kaynağı belli ki sorgulanmamış bilgiler neticesinde varılan birkaç sonuç var ki kapsamlı şekilde tartışmayı gerekli buluyorum. (1) Feminizm erkek düşmanlığı değil. Eril tahakkümle, toksik maskuliniteyle mücadeleden kastımız erkek olmaya, eril varoluşa düşmanlık beslemek değil. Buradaki tahakküm ve toksik kavramları kritik. (2) Erkekler güçlenen kadınlar karşısında güçsüz kalmıyor, eşitlenmeyi yetersizlik addedecekleri cinsiyet rolleriyle büyütülüyorlar. Mesele kadın güçlendikçe erkeğin geride kalması değil, erkeğin denkleşmeyi geride kalma olarak telakki etmesi. (3) Feministler mizahı silah olarak kullanamadıkları için keyif kaçırıcı değiller. Aksine mizah çok önemli bir silah olarak halihazırda kullanılıyor. Fakat dilin ayrımcılığı besleyen yönü göz ardı edilerek eşitlik mücadelesi yürütülemez. Başka bir mizah mümkün.
Birinci dalga feminizm cinsiyete dayalı güç eşitsizliğini tanımlamak için “erkek egemen” (male dominance) ifadesini kullanıyor. İfade net. Erkeklerin egemen olması. Erkeklerin karar verici olması. Yaşadığımız sistemde toplumsal cinsiyete dayalı eşitlik olduğundan, karar alma mekanizmalarına fırsat eşitliği anlamında dahil olabildiğimizden söz edebilir miyiz? İzlanda’da yaşıyor olsak bile edemeyiz, ki Orta Doğu’da yaşıyoruz. Sistemin erkek egemen olduğu net. Egemenliği elbette ki iktidar ilişkileri, tahakküm pratikleri ve hegemonya kavramı üzerinden tartışmak kaçınılmaz. Aksi halde “eril olanla mücadele” gibi eksik bir kavramlaştırma üzerinden bir feminist yargı kurmak yetersiz olduğu kadar anlamsız da.
Öte yandan feminizm “erkeklik”le mücadele eder evet. “Eril erkeklik” üzerinden cinsiyete yüklenen anlamlar, genitale atanan özellikler/beklentiler ve bu anlamlar üzerinden inşa edilen eşitsiz güç ilişkileri tam da mücadele edilmesi gereken konular çünkü. Yaratılan cinsiyet rolünde erkeğe yüklenen ailenin geçimini sağlama, bedensel olarak daha güçlü olma, gerektiğinde ailesini dışarıdan gelecek tehlikelerden koruma görevi; iktidarını da güçlendiren bir yerde konumlandırılmasına ve oluşturulan bu hiyerarşinin sürdürülebilir kılınmasına yol açıyor. Bu roller dahilinde eşitlenmek mümkün mü? Cinsiyete dayalı işbölümünün refah getirdiği bir örneğe hiç rastladınız mı?
Erkeklik ifadesine nasıl ve ne sebeple pejoratif anlam yüklendiğinin anlaşılmamasını da ayrıca garip buluyorum. Feministleri erkeklikle mücadele ettiren patriarkanın kendi söylemi. Hiç mi duymadınız “erkekliğime laf etti çekti vurdum” savunmalarını? Hiç mi duymadınız öldürdüğü kadın “sen de adam mısın” dedi diye haksız tahrik indirimi alan sanıkları? Toplu yaşamaya, aile kurmaya dair sorumlulukları kişilerin genitaline göre atarsanız, bunun performansı da böyle sonuçlar doğurur. Sosyal kontrat böyle bir şey değil. Cinsiyete dayalı işbölümünden ayrımcılığın doğması kaçınılmaz. Erkeklik kavramını şiddetle, iktidarla özdeşleştirip mücadele edilmesi gereken bir yere oturtan feministler değil, bizatihi patriarkanın kendisi.
Dişi bilgeler, kurban rolünü reddederek gücünü fark eden kadınlar da boğazı kesilerek öldürülüp canlı canlı yakılabilir bu ülkede. Ardından da medyada ve hatta mahkemelerde bu ölümü hak edip etmediği, cinsel hayatına ahlaklı yaşamına dair şüpheli bir durum olup olmadığı tartışılır ve sanığa iyi hal indirimi almanın yolları aranır. Feminizmin mücadele ettiği yer de tam olarak burada.
Kadının tahakkümü reddetmesi, bağımsızlaşması, güçlenmesi neticesinde erkeğin iktidarı tehdit altına giriyor. Muktedir olmak demek öteki üstünde söz sahibi olmak demek çünkü. O beceremez ben onun yerine halledivereyim gibi şefkat sosuna bulanmış olsa da tahakküm tahakkümdür. “Yok koçum, sen hala güçlü olansın annem, ben güçlendim tamam ama sen de madem daha da güçlen de denkleşelim” üzerinden eşitlik inşa edilmez. Eril-dişi işbölümü yaratılması, bedenin toplumsal rol anlamında cinsiyetlendirilmesi ve atanan roller üzerinden de kişilerin (ve tabii bedenin) denetimi söz konusu olur. Ben bu denetimi reddediyorum, benim bedenim üzerinde benden başka kimsenin söz hakkı olamaz ama erkek dediğin de erilliğini güçlendirecek, gerektiğinde masaya yumruğunu koyacak çelişkisi üzerinden eşitlik söylemi inşa etmek mümkün mü?
Feministler neden bayan değil kadın diye söylenip duruyor? Neden “kızımızı verdik”lerin artık bitmesi gerekiyor? Çünkü söylem çok şey. Çünkü dil bir sosyal inşa. Pratiklerin pekişmesini istemiyorsak, ifadeleri pekiştirmemek bir sorumluluk. Bunu “sıkıcı” bulma konformizminin altında bir parça tembellik yatıyor bana kalırsa. Kadınlar feminist küfür sözlüğü yazıyor mesela. (Haberdar mısınız?) Çünkü küfür edebilmek de bir gereklilik evet, hiç de politik doğrucu olmayan bir yerden üstelik. Fakat bedensel tahakkümü pekiştiren sözcükleri devam ettirerek kadın olmaya yüklenen hakaretleri/hasarı sürdürmek yerine, kendi sözünü üretmeyi seçiyor feminist hareket. Buna emek harcıyor.
Mizah çok iyi bir silah evet ama kimin ne şekilde kullandığı üzerinden nefret söylemi/ifade özgürlüğü ayrımı ortaya çıkıyor. Eşcinsellerin kendilerine “ibne” esprisi yapmasıyla, heteroların bir eşcinsele ibne esprisi yapması aynı şey değil. Maruz kalmadığın bir ayrımcılık hakkında konuşurken iki defa düşünürsün. Toplumun bir bağlamda ayrıcalıklı bir kesimine mensupsan, ayrı ayrıcalığı paylaşmayan kişilere karşı bir parça mahcubiyetini taşırsın. İnsan olmanın gereği bunlar. İnsanlık 101.
Tek bir yazıda anlatılamayacak kadar uzun ve kapsamlı konular bunlar. Tam da bu yüzden koca bir feminist külliyat, kıymetli bir feminist yazın var. Yine de bir yerinden tutmak istedim. Herkes kendine feminist diyebilir ama feminizm dahil hiçbir ideoloji salt o ideolojiyi savunduğunu iddia eden kişilerin yaşamlarını izleyerek öğrenilmez. Bilginin kaynağı burası değil. Dezenformasyon çağımızın hastalığı. Safları sıklaştıralım.
YORUMLAR