Aynaya baktığınızda ne görüyorsunuz? Tabii ki aynadaki aksiniz; siz... Peki hangi kimliğiniz yansıyor aynaya? Hayat içinde sorumluluğunu üstlendiğiniz hangi rolünüzle ayna karşısındasınız daha çok?


Anne, baba, kendi anne ve babanızın çocuğu, öğretmen, eş, doktor, abla, arkadaş, müzisyen, teyze, dayı, işçi, patron... Tüm bunlar ve daha fazlası hayatın bize biçtiği roller. Bunun çerçevesinde de hayata baktığımız pek çok pencere var bu rollerin her birine açılan...


Ve hepimiz yaşam içinde bu rolleri hayatımıza belli bir denge içinde dağıtmak durumundayız. Her bir rolün bize yüklediği sorumlulukları yerine getirmeye çalışırız. Bu görev dağılımı içinde de farklı kişilikler sergileriz kaçınılmaz olarak.


Anne rolümüzde örnek bir duruş sergilerken, bu durum "eş" rolümüzde sıkıntılı olabilir. "Kusursuz annelik", "mükemmel eş" olmakla doğru orantılı değildir. Bir arkadaşımızın gözünde fedakar, sır tutan, sadık dost olarak tanımlanabilirken; diğer yanda bir patron olarak çalışanımızın gözünde duyarsız, fazla otoriter ve katı bir insan profili çizebiliriz.


Ebeveynlerimizin biricik, sakin kuzusuyken öğretmenler için çok agresif bir öğrenci olabileceğimiz gibi...


Çok yoğun olarak yaşadığımız bu rol değişimlerinde zaman zaman kimlik çatışması yaşamamız son derece olağan bir durum. Sabah kalktığında çocuğunu okula hazırlayan şefkatli anne, sonrasında sert bir iş kadını kimliğine bürünüp gün içinde fırtınalar estirecek. Belki ilerleyen saatlerde anne ve babasına uğrayıp evlat olmanın sorumluluğunu yerine getirecek, tekrar evine döndüğünde iş kadını elbisesini dolaba asıp, mutfak önlüğüyle yemek yapacak ve günün sonunda da eş kimliğiyle eşinin sorunlarını paylaşacak... Ne kadar yorucu ve hızlı değil mi? Ve hangi rol içindeki kişiyiz? Bu sorun maalesef günümüzde modern toplumun bize bir getirisi... Üstlendiğimiz bu rollerle ne kadar bağdaşabiliyoruz?


Sosyal ortamlardaki rollerimizde çoğu zaman toplumun beklentisine göre hareket ederiz. Kaçınılmaz olarak bir nevi toplumsal maske takarız. Burada önemli olan bu maskelerin farkında olabilmek, bu maskelerle özdeşleşmemek ve özümüzü kaybetmemek. Kısacası olması gereken rollerimizi idame ettirirken ardındaki benliğimizden uzaklaşmamak.


Bir diğer konu da bu kişilik geçişlerinin hayatımıza ekleyeceği bıkkınlık. Rollerimizin hepsini yaşamak isteyebiliriz. Fakat bunun getireceği hem bedensel, hem de beyinsel yorgunluğu kaldıramayabiliriz.


Tüm bu rol karmaşasından psikolojik anlamda sağlam çıkabilmek adına önceliklerimizi belirlemek ilk hedefimiz olmalıdır. "Biz mutlu isek çevremizi de mutlu edebiliriz" mottosundan yola çıkarak kendimize ayıracağımız zaman diliminden ödün vermemek ilk tavrımız olmalıdır. Sonrasında önceliklerimizi bir sıralamaya koyabiliriz. Bizim için en önemliden daha az önem verdiğimiz kişiler ve erteleyebilecek görevlerimizin listesini yapabiliriz. İşin içinden çıkamadığımız durumlarda ise rollerimizin bize yüklediği sorumlulukları kimi zaman en yakınlarımıza pas edebilmek de üzerimizdeki yükün hafiflemesinde bize yardımcı olacaktır.


Bir rolün parçası olmak hayatın doğal döngüsü ancak hayatımızın tamamı değil. Anne, tüccar, ressam... Her şey olabiliriz. Sözün özünde doğru olan; rollerimiz içinde kendimizi sıkıştırmadan, boğmadan, gerçek "biz"den uzaklaşmadan, kendimizi şarj etmeyi unutmadan yola devam edebilmek...

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Çok güzel bir yazı olmuş tebrikler
    CEVAPLA
  • Misafir ????
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.