İnsan yaşamına anlam katan en yüce değer sevgidir. İnsan sevgiyle yücelir, mutluluğu sevgi içinde yaşarken bulur. Sevmek; vermek ve karşılık beklememektir. Sevgi içinde yaşayabilmemiz için Yaradan sınırsız sevgisini doğan her kulunun kalbine üfler ve bizleri dünyaya bitmez, tükenmez bir hazineyle; sevgiyle dolu olarak gönderir. Fakat biz, doğduğumuz günden itibaren dünya koşulları içinde sevme yeteneğimizi köreltmeye; korkuyu, hasisliği, kıskançlığı, kini öğrenmeye başlarız. Paylaşmak için değil, kapmak için, vermek için değil, almak için yetiştiriliriz. İstemek ve beklemek kimliğimizin en belirgin yanı haline gelir.
Bir ağacı, çiçeği veya doğadaki herhangi bir şeyi sevdiğimiz zaman onlardan bir şey beklemeyiz. Oldukları gibi kabul ederiz, hiç değiştirmeye kalkışmaz, doğal ortamları içinde yaşatmak isteriz. Onların da bizi sevmelerini, bizim arzu ettiğimiz gibi olmalarını, değişime uğramalarını beklemeyiz. Fakat sevilen varlık insan olunca işler değişiyor. İnsanlardan bizi sevmelerini, bizim istediğimiz gibi olmalarını, bizim istediğimiz şekle girmelerini bekliyoruz.
Sevgimize karşılık beklediğimiz zaman sevgi biter, devreye ticaret girer. “Ben sana şunu veriyorum, sen de bana bunu ver” pazarlığı başlar. Pazarlıkla çok şey alınıp satılabilir ama sevgi asla…
İlk alışveriş henüz çocukken başlar. İsteklerimizi elde edebilmek ve sevgilerini kazanabilmek için anne ve babalarımızın sözlerini dinlemeye çalışırız. “Mamanı yersen severim, uslu durmazsan sevmem” benzeri sözler duyarız. Tüm çabamız büyüklerimizin sevgisini kazanmak, göze girmek ve terk edilmemek üzerine yoğunlaşır. Çünkü bize ilk günden itibaren sevgi görebilmek için bir şeyler vermemiz gerektiği öğretilmiştir.
Yaşamımın en zor dönemlerini, başka insanlardan bir şeyler beklerken yaşamıştım. Sürekli başkalarının eline, gözüne, diline bağımlı kalıyorsunuz. Kimseden sevgi dâhil bir şey beklemezseniz özgürsünüz. Sizin beklenti içinde olduğunuzu hisseden herkes bu zaafınızı kullanmak istiyor. Vereceği her şeye ayrı bir koşul, altından kalkılması zor talepler ekliyor. İsteme ve bekleme alışkanlığından kurtulduğunuzda onurunuz da kurtuluyor. Verdiklerinizin karşılığında bir teşekkür dahi beklemek, mutluluğumuzu başka bir insanın iki dudağı arasına bağlamak demektir.
Beklentiler ne denli yüksek olursa acısı da o denli yüksek oluyor. İster büyük, ister küçük olsun, beklenti zihinsel ve ruhsal bir hastalıktır.
Gerçek mutluluk vermededir. İnsanların sizden hoşlanmalarını, sizi sevmelerini mi istiyorsunuz? Siz onlara hoşlandığınızı göstermeli ve sevginizi ifade etmelisiniz. Sevginiz karşıdaki insanın sevgisini uyandırır, sevme yeteneğini geliştirir. Sevgi vermek hem sizi hem karşı tarafı sevindirir, aradaki ilişkileri güçlendirir. İnsanlar arasındaki gerginlik, sevgi isteyince ve karşılık bekleyince başlar. Oysaki kendi haline bıraksanız, sevginiz en az kendisi kadar güçlü, yeni sevgiler yaratacaktır.
Yaşamınızdaki beklentileri kaldırınız, yaşamınızın yükünü hafifletiniz. Bunda ne kadar başarılı olursanız siz de o kadar hafifler, özgürleşir ve yaşam kalitenizi yükseklere doğru çekersiniz.
YORUMLAR