Kardiyoloji Uzmanı Uzm. Dr. Ayşegül Zor, hipertansiyona ilişkin bilgiler verdi.
Hipertansiyon (yüksek kan basıncı) kalp krizi, felç, kalp yetersizliği, böbrek yetersizliği, gibi komplikasyonların gelişmesine katkıda bulunan hem erkeklerde hem de kadınlarda yaşam süresini kısaltan bir hastalıktır. Toplumdaki erişkinlerin yaklaşık yüzde 25’ inde bu hastalık görülmektedir. Hastalığın sıklığının bu derece yüksek oluşu, toplum sağlığı ve aynı zamanda sağlık ekonomisi için ne denli ciddi bir tehdit olduğunun da göstergesidir.
Hipertansiyon teşhisi nasıl konur?
Hipertansiyona ilişkin en yaygın yanlış inanış, tansiyon yüksekliğinin her zaman hastada baş ağrısı, burun kanaması, halsizlik, nefes darlığı gibi şikayetlere yol açacağıdır. Oysaki bazen hipertansiyonun ilk bulgusu kalp krizi, felç gibi komplikasyonlar olabilir. Bu özellik yaşamın her döneminde rutin kan basıncı ölçümünün önemini vurgular.
Yüksek tansiyon değerleri nelerdir?
Erişkin bir insanda doktor tarafından yapılan en az 3 ayrı ölçümde sistolik kan basıncının 140 mmHg'dan veya diastolik kan basıncının 90 mmHg'dan yüksek saptanması hipertansiyon teşhisini koydurur. Normal tansiyon değerleri ise sistolik kan basıncı için 120 mmHg nın altı, diastolik kan basıncı için ise 80 mmHg'nın altı olarak belirlenmiştir. Sistolik kan basıncı için 120-140 mmHg arası, diastolik kan basıncı için ise 80-90 mmHg arası değerler pre-hipertansiyon yani öncül hipertansiyon olarak adlandırılır ve kişinin tansiyonunun artık normal sınırların dışına çıktığına işaret eder.
Yüksek hava sıcaklıklarının hipertansiyon hastaları üzerinde yarattığı olumsuz etkiler nelerdir?
Yüksek hava sıcaklığı özellikle yüksek nem oranı ile birleşince sadece hipertansiyon hastalarında değil aynı zamanda sağlıklı erişkinlerde de olumsuz etkiler gösterebilir. Bunlardan önde geleni solunum ve terleme ile olan sıvı kayıplarının sıcaklığa paralel olarak artmasıdır. Özellikle uzun süre ayakta kaldıklarında tansiyonları düşen hatta bayılan insanlarda bu şikayetlerde artış meydana gelebilir. Yine çeşitli hipertansiyon ilaçlarını kullanan insanlarda bu ilaçların etkinliği dolaşan kan hacminin azalması ile birlikte beklenmedik biçimde artabilir. Bu nedenle özellikle sıcak mevsimlerde sıvı alımının yüksek tutulması (günde en az 2-2.5 lt) ve güneş ışınlarının yakıcı etkilerinin en üst düzeyde olduğu öğle saatlerinde mümkün olduğunca açık havada korumasız biçimde bulunulmaması önerilir.
Dirençli hipertansiyon nedir?
Kardiyoloji Uzmanı Uzm. Dr. Coşkun Turan, dirençli hipertansiyon hakkında bilinmesi gerekenleri anlattı.
"Yüksek Tansiyon" tabirinin de kullanıldığı Hipertansiyon, kalbin pompalama yaptığı atardamarlar içindeki kan basıncının, yani tazyikinin yüksek olması demektir. Bu yükseklik, içinde bulunduğu kalp ve damar sistemini yıpratmakla yola başlar ve sonrasında, damarları bozulan organların bizzat kendilerini de iflasa sürükleyerek yoluna devam eder. Bu organlardan öncelikle sayılacak olanlar göz, böbrekler ve beyin olmakla beraber, zaman içinde tüm dokular ve organlar bu bozulmadan nasibini alabilir.
Yüksek tansiyon belirtileri nelerdir?
Tansiyon yüksekliğinin genellikle;
- Baş ağrısı,
- Ense veya tepe ağrısı-zonklaması,
- Baş dönmesi,
- Kulaklarda uğultu,
- Çarpıntı hissi,
- Bulantı gibi yakınmalarla seyrettiği iyi bilinir.
Tansiyon vücutta ne kadar uzun süredir yer edinmişse, vücut bunun belirtilerine karşı o kadar alışıyor ve bir nevi körleşiyor. Tansiyon yüksek olduğu halde hiçbir şikayetin olmaması ve kendini iyi hissetmek, ne yazık ki tansiyonun size zarar vermemesi, vücudun artık tansiyona alışması ve ondan etkilenmemesi anlamına gelmiyor. Tüm damar sistemi, kalp ve diğer organlar, o sırada hissetmeseniz de, içten içe ve sessiz sedasız iflasa sürükleniyor.
Algılama sorununun diğer bir yüzü de tansiyon yüksekliğinin sadece o sıradaki açlığa, tokluğa, üzüntüye, sinirlenmeye, iş yapmaya veya yürümüş olmaya bağlı olduğunu sanıp ana problemi görmezden gelmek şeklinde karşımıza çıkıyor. Sanıldığının aksine; o sabah henüz kahvaltı yapmamış olmanızın, ilacınızı henüz almamış veya yarım saat önce yürümüş ya da birkaç merdiven çıkmış olmanızın, şu andaki tansiyon yüksekliğinizi izah etme konusunda bir anlamı olamaz. Tansiyonun sadece rahat olunan durum ve saatlerde ölçülmesi de sorunun gizlenmesine neden olmaktadır. Mesela evde sabah-akşam yapılan ölçümlerin gayet iyi olması, buna karşın dışarıda tansiyonun yüksek seyrediyor olması hiç de nadir bir durum değildir.
Tansiyon ilaçlarına genel bir bakış...
Hipertansiyon tedavisinde hekimler olarak en sık yaşadığımız sıkıntının bu olduğunu söylemek sanırım hata olmaz. Elbette tuz azaltılacak, elbette kilo verilecek, elbette düzenli yürüyüş yapılacak ve elbette stresten kaçınılacak. Ama ciddi bir hipertansiyonla sadece bu önlemleri kullanarak baş etmek mümkün değildir. Sarımsak, limon, kekik yağı, keten tohumu gibi yöntemler ise genellikle teselliden öte bir değer taşımazlar.
"Genç yaşta vücut ilaca alışmasın diye tansiyon ilacı almamak" felaketine çok sık şahit oluyorum. Düşünün yaş 16, tansiyon 16. Tamam hemen ilaç başlamayalım, tuzu azaltalım, yürüyüş yaptıralım ve kilo fazlalığı varsa verdirelim. Peki, yine de olmuyorsa ve tansiyon inmiyorsa? "İnmiyorsa inmesin, yeter ki bu yaşta ilaç vermeyelim" demek bu çocuğun henüz 30–40 yaşında böbrek yetersizliği, kalp krizi, felç gibi durumlar yaşamasına neden olabilir.
Çoğu hasta, bu ilaçları hep almanın böbrekleri veya karaciğeri yorduğu, hep ilaç almanın vücutta alışkanlık yapacağı ve ilaçlara bağımlı olmak istemedikleri gibi tezler ileri sürmekteler. Organlarınız bu ilaçları aldınız diye değil, almadınız ve hipertansiyonunuz gereği gibi tedavi edilmedi diye zarar görür.
Tüm hipertansiyon hastalarının şu kuralları bilmeleri gerekir: Tansiyon ilaçları, ihtiyaç oldukça alınacak ilaçlar değildir. Sürekli alınmalıdırlar. Evet, tansiyon normal olsa bile alınmalıdırlar.
“Peki, tansiyon normalken almak tansiyonu daha çok düşürmez mi?” diye düşünüyorsanız yanıtlayalım: Hayır, düşürmez ve yükselmenin önüne geçer. Peki ne zamana kadar alınmalıdırlar? Ömür boyu alınmalıdırlar. Tabii ki ilacın dozu, türü, alınış şekli değişik zamanlarda doktorunuz tarafından ihtiyaca göre değiştirilebilir. Size düşen, bunlarla kendi kendinize oynamamaktır.
Bazı hastalar tansiyonun çok değişken olmasından şikayet ediyorlar. Tansiyon hep sabit kalan bir şey değildir. İdeal tansiyonun 120/80 mmHg'dir ama tansiyon ölçümleriniz bu rakamın tam üzerinde kalacak diye bir şey yoktur. Ölçümlerinizin çoğu bu değerde veya daha aşağısında ise ölçümlerdeki değişiklikler gayet olağandır. Bazen stres ve yorgunluğa bağlı olarak hafif üzerine de çıkabilir.
Bazen vücudunuz başka problemlerin etkisi ile güçsüz, yorgun veya hastaysa, uykusuz veya iyi dinlenememiş iseniz, arada bir özellikle ayağa kalktığınızda hafif tansiyon düşüklüğü veya halsizlik yaşayabilirsiniz. Bazen de aşırı stres, üzüntü veya yoğun tempo nedeniyle yine arada bir daha yukarı değerlere, hatta bazen yüksek sayılabilecek tansiyon değerlerine rastlayabilirsiniz. Böyle olağandışı sebeplerle açıklanabilecek hafif tansiyon düşmeleri veya yükselmeleri eğer sadece arada bir oluyorsa, paniğe kapılıp tüm tedaviyi kesmeyi veya toptan değiştirmeyi gerektirmez. Bu olanlardan tedavinin yetersiz olduğu veya ağır gelip azaltılması gerektiği anlamı çıkarılamaz. Her ikisinde de yapmak gereken, olağandışı durumun geçmesini beklemek ve biraz istirahat etmektir. Stres, üzüntü, grip, aşırı stres veya her ne sorun varsa, bunun geçmesini bekleyecek, istirahat edecek, bol su içecek ve tansiyonunuzu biraz daha sık izleyeceksiniz. Yine de böyle durumlarda doktorunuzla bağlantı kurun, belki tedavinizde geçici bir düzenleme gerekli olabilir.
Tansiyon ilaçlarını sürekli almalı mı?
Günün birinde tansiyon ilacını kesmek hiç mi mümkün değil? Bu soru çok sık soruluyor. Ben bu soruya hep şöyle cevap veririm: “Bu ilaçlar için şimdilik bir süre biçmiyoruz. Büyük bir ihtimalle hep almanız gerekecek. Ama eğer kilo verirseniz, düzenli egzersiz yaparsanız, stresle baş etme, olaylara tepkilerinizi değiştirme, zihinsel ve bedensel gevşeme teknikleri konusunda eğitim alır ve kendinizi geliştirirseniz bu mümkün.” Çünkü stres ve olaylara abartılı tepki verme konusundaki yanlış zihinsel alışkanlıklar çarpıntı ve hipertansiyonda çok ama çok etkin bir rol oynuyor.
Geçmişte olup bitmiş işleri hala kafasında tartışarak içindeki öfkeyi kızgınlığı kamçılamaya devam etme, içinde doğan kötü duyguları silme gayreti yerine ısrarla onların peşine takılıp hayalden hayale sürüklenme, duyduğu gördüğü her şeye gerekenin çok üzerinde tepki verme halini değiştirmek istemeyen insanlar da vardır. Değişmeyi kendisi istemeyen bir insan dışarıdan müdahale ile değiştirilemez ve bunlarda sürekli ilaç tedavisi dışında yapacak hiçbir şey yoktur.
Sık alınan ağrı kesici ve romatizma ilaçları, soğuk algınlığı ilaçları ve zayıflatma ilaçları başta olmak üzere pek çok ilaç da hipertansiyonun tedaviye direnç göstermesine sebep olabilir. Çok gerekli olmadıkça ve doktorunuz öyle istemedikçe ağrı kesici ilaçları almamaya çalışın. Mümkünse ağrıya yönelik başka tedaviler konusunda doktorunuzla konuşun.
Yüksek tansiyon neden olur?
Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Sinan Dağdelen, tansiyonu yükselten 12 önemli nedeni açıkladı.
Ülkemizde her 3 kişiden birinde görülen hipertansiyon, bir diğer deyişle kan basıncının 120/80 mmHg’nin üzerinde olması, son yıllarda gerek obezitenin gerekse hareketsiz bir yaşam ile stres etkenlerinin artması nedeniyle artık gençlerde de hızla yaygınlaşıyor, hatta 10 yaşındaki çocuklarda bile görülüyor. Üstelik çoğu zaman belirti vermeden kalp, beyin ve böbrek gibi organlarda hasar oluşturarak hayatı tehdit ediyor. Bu nedenle hipertansiyonda erken tanı ve tedavi yaşamsal öneme sahip. Tedavide atılacak olan ilk adımı ise tansiyonu yükselten etkenleri belirlemek oluyor.
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre dünyada 1.5 milyardan fazla kişi hipertansiyon hastası ve her yıl yaklaşık 7 milyon kişi de yüksek kan basıncı ile bundan kaynaklanan hastalıklar sonucu yaşamını yitiriyor. Bunun nedeni ise hipertansiyonun kalp krizi ile kalp yetersizliğinden felç ve beyin kanamalarına, böbrek yetersizliğinden kalıcı görme kaybına kadar birçok ciddi sağlık problemlerine yol açması. Acıbadem Altunizade Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Sinan Dağdelen bu nedenle hipertansiyonda erken teşhis ve tedavinin yaşamsal önem taşıdığına dikkat çekerek “Kan basıncı yükselmesi nedeniyle organları besleyen damarlarda tıkanma ve kireçlenme gibi sorunlar gelişiyor. Bunun sonucunda da damarın bulunduğu organlarda ölümcül hasarlar oluşabiliyor. Dolayısıyla başta birinci ve ikinci derece yakınlarında hipertansiyon öyküsü olmak üzere sigara ve alkol gibi çeşitli risk faktörlerine sahip kişilerin hiçbir yakınmaları olmasa bile 30 yaşında bir hekime başvurmaları çok önemli” uyarısında bulunuyor. Hipertansiyonun kontrol altına alınması için de öncelikle altta yatan etkenin tespit edilmesi şart. Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Sinan Dağdelen hipertansiyona yol açan etkenleri anlattı, önemli bilgiler verdi.
Ailesel hipertansiyon
Ailesel yatkınlık hipertansiyona en sık yol açan etken olarak belirtiliyor. Öyle ki ailesel hipertansiyon tüm hipertansiyon vakalarının yaklaşık yüzde 95-97’sini oluşturuyor. Yapılan çalışmalara göre; birinci veya ikinci derece yakınlarında hipertansiyon öyküsü olan kişilerde bu hastalığın gelişme riski normal popülasyona nazaran 5-6 kat artıyor. Üstelik genetik yatkınlığa, bu durumu kolaylaştıran sigara ve hatalı beslenme gibi çevresel faktörler de eklendiğinde yüksek kan basıncının görülme yaşı 30’lu yaşlara düşebiliyor.
Yüksek tuz tüketimi
Günlük tuz tüketiminin fazla olması da hipertansiyona neden olan önemli etkenlerden biri. Aşırı tuzlu beslenmek uzun dönemde damar sertliğine yol açarak hipertansiyona neden oluyor. Tuz alımı ile kan basıncı arasındaki ilişkiyi gösteren INTERSALT araştırmasına göre; günlük 6 gramlık tuz artışı büyük tansiyonun (sistolik) 9 mmHg yükselmesine neden oluyor. Ailesinde hipertansiyon öyküsü olmayan kişiler bile aşırı tuz tüketimi nedeniyle bu tabloyla erken yaşta karşılaşabiliyor. Bu nedenle Dünya Sağlık Örgütü; günde ortalama 6 gram kadar tuz tüketilmesini öneriyor.
Böbrek hastalıkları
Böbreklerin hücrelerinde oluşan enfeksiyon veya tahribatlar ile böbrek damarı ve hücre toksisitesi gibi hastalıklar da kan basıncını yükselten sağlık sorunları arasında yer alıyor. Böbreğe gelen damarlarda daralma, kireçlenme veya plakalaşma nedeniyle kan akımı bozulduğunda böbrekten salgılanan bazı maddeler damarları kasarak kalbin daha hızla çalışmasına, bunun sonucunda da hipertansiyona yol açıyor. Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Sinan Dağdelen hipertansiyon ile böbrek hastalıkları arasında kısır döngüye dönüşen bir tablo olduğunu belirterek, “Böbrek hastalıkları tansiyonu yükseltiyor, tansiyon yükseldikçe de böbrekte hasar oluşuyor. Bu zinciri kırmanın en önemli noktası ise öncelikle kan basıncını ilaç tedavisiyle kontrol altına almaktır” diyor.
Obezite
Kan basıncını yükselten problemlerden biri de hareketsiz bir yaşam ve kalori alımındaki artış nedeniyle günümüzün önemli sağlık problemlerinden biri olan obezite. Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Sinan Dağdelen kilo artışı sonucunda kalbin daha fazla kan pompalamak zorunda kalmasının kalp ve damarlar için ayrı bir yük oluşturduğunu ve bu durumun da kan basıncını yükselttiğini söylüyor.
Hatalı beslenme
Hatalı beslenme alışkanlıkları günümüzde hipertansiyonun görülme sıklığında yaşanan artışın en önemli sorunlarından biri. Örneğin aşırı yağlı ve karbonhidrattan zengin beslenme sonucu vücutta artan yağ dokusunda kan basıncını artıran bazı maddeler salgılanıyor. Bu maddeler de damarların daha fazla kasılmalarına ve böylece tansiyonun artırmasına yol açıyor. Örneğin yapılan çalışmalara göre; 2 ay ve daha uzun süre şeker ile şekerli besinler tüketmek büyük tansiyonu 6.9 mmHg, küçük tansiyonu da 5.6 mmHg oranında yükseltiyor.
Diyabet
Diyabet hastalarında hipertansiyon gelişme riski normal popülasyona oranla daha fazla. Bu hastalık damar direncini, damar duvarındaki yapısal liflerde değişkenliği ve damarlarda sertleşmeyi artırıyor ki bu durum da tansiyona zemin hazırlıyor.
Uyku apnesi
Düşmeyen tansiyonun bir diğer nedeni ise çağımızın önemli bir problemi haline gelen uyku apnesi olabiliyor. Yapılan çalışmalara göre; uyku apnesi sorunu olan kişilerde hipertansiyon gelişme riski normal popülasyona göre 2 kat artırıyor. Uyku apnesi zamanında tedavi edildiğinde kan basıncı ideal seviyeye düşebiliyor, bunun aksine geç kalındığında ise yüksek tansiyon kronik hale dönüşebiliyor.
Stres
Stres tek başına etken olmasa da hipertansiyona meyil varsa kan basıncı değerini artıran ek bir risk faktörü. Toplumdaki yaygın inanışın aksine kişinin stresli olmasının tansiyonu kalıcı olarak yükseltmediğini vurgulayan Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Sinan Dağdelen, “ Stres halinde doğal olarak her insanın tansiyonu yükseliyor. Hatta kişinin stresli anında kan basıncı yükselmiyorsa bu durum vücut metabolizmasında bir sorun olduğu anlamına geliyor. Ancak fiziksel ya da psikolojik istirahat haline geçildikten 20 – 30 dakika sonra kan basıncı hala yüksek ise o zaman tansiyon problemi var demektir” diyor.
Sigara
Sigara kullanımı tansiyonu doğrudan yükseltmese de uzun vadede damarların kalınlaşmasına ve kireçlenmesine neden oluyor. Bunun sonucunda da hipertansiyon gelişiyor.
Alkol
Aşırı alkol kullanımı da karaciğer tahribatı, aşırı yağlanma, gereksiz kalori artışı ve beslenme bozuklukları yaparak hipertansiyonu ikincil etken olarak artırabilen risk faktörleri arasında yer alıyor.
Endokrin hastalıklar
Tiroit hormonları, adrenalin, seratonin ve östrojenlerin yanı sıra böbrek üstü bezinden salgılanan renin, aldosteron ile kortizon gibi hormonların düzensiz ya da fazla salgılanmaları da kan basıncını doğrudan etkiliyor. Örneğin tiroit hormonları vücutta fazla salgılandığında damarların yükünü artırarak kan basıncını yükseltiyor.
Bazı ilaçlar
Bazı ağrı kesiciler ve hormonal ilaçlar, uzun dönem kullanılan bazı kortizon türevi ilaçlar, yine grip ve nezle için kullanılan bazı ilaçlar da kan basıncında geçici yükselmelere yol açabiliyor.
Prof. Dr. Sabri Demircan, kan basıncı değerlerinin ısrarcı bir şekilde 130/85 mmHg’nın üzerinde olması hipertansiyon olarak tanımlandığına dikkat çekiyor.
Kalbin kanı pompalarken oluşturduğu basınca tansiyon veya kan basıncı denilmektedir. Kan basıncı ölçüm cihazlarıyla (dijital aletler veya manşonla) elde edilen ve küçük ve büyük olarak 2 sayıyla ifade edilmektedir. İlk olarak ve büyük tansiyon olarak ifade edilen sayı, kalbin kasılma esnasında oluşturduğu basıncı (sistolik kan basıncı), ikinci olarak ve küçük tansiyon olarak söylenen sayı ise kalpte kasılma olmadığı dönemde büyük damarlardaki basıncı (diastolik kan basıncı) ifade etmektedir. Beyin başta olmak üzere vücudun yaşamsal fonksiyonlarını devam ettirebilmesi için büyük tansiyon kabaca 90 mmHg’nin, küçük tansiyon ise 60 mmHg’nın üzerinde olmalıdır. Baş dönmesi, bayılma ve halsizlik gibi yakınmalarla birlikte bu değerler 90/60 mmHg’nın altında olursa bu durum tansiyon düşmesi (hipotansiyon) olarak isimlendirilmektedir. Kan basıncının uzun dönemde özellikle beyin, böbrek, kalp ve vücuttaki damarlara zarar vermemesi için belli değerleri aşmaması gereklidir. Yani ideal kan basıncı değerleri 90/60 mmHg ile 140/90 mmHg arasında olmalıdır.
Hipertansiyon neden olur?
Hipertansiyon, kan basıncının belli sınırlar arasında dengede olmasını sağlayan dolaşım sistemine ait kalp ve damar sisteminin balansının bozulmasından kaynaklanır. Çoğu hipertansiyon hastasında özellikle heyecan, yorulma, üzüntü gibi emosyonel faktörlerle ilişkili kalbin atım gücünde anormal artış ve damar sisteminde büzüşme kan basıncının anormal yükselmesine sebep olur. Bu durum genellikle hipertansiyona yatkın kişilerde hastalığın tam olarak yerleşmediği erken dönemlerde olur. Daha ileri evrede kan basıncının belli düzeyde tutulmasını sağlayan kontrol mekanizmaları arasındaki denge tamamen bozulmuştur. Bu durumda, istirahatte bile kan damarlarında anormal büzüşme cevabı olup, kalbin aşması gereken damar direnci yüksek olur. Sonuçta, küçük ve büyük tansiyondan biri veya çoğu zamanda olduğu üzere her ikisi birden müdahale edilmediği takdirde sürekli yüksek kalır. Özellikle yaş arttıkça kan damarları gevşeme yeteneğini daha çok kaybettiğinden dolayı hipertansiyon hastalığı yaşlılarda daha çok görülür.
Hipertansiyon kimlerde görülür?
Hipertansiyon yukarıda anlatıldığı üzere, kalp- damar sisteminin oluşturduğu kan basıncını dengeleyen mekanizmaların bozulmasından kaynaklanır. Bu denge bozukluğu, özellikle ailesinde hipertansiyonluların fazla olduğu kişilerde daha fazla görülür. Yani hipertansiyon hastalığı önemli bir oranda genlerde kodlanmıştır. Bunun yanında, damar sisteminin büzülme ve gevşeme dengesi bazı durumlarda bozulmaya eğilimlidir. Bu durumu kolaylaştıran bazı faktörler; şişmanlık (obezite), günlük kısıtlı aktivite (sedanter yaşam), aşırı tuz tüketimi, ileri yaş, sigara, şeker hastalığı (insülin direnci), stres, aşırı alkol tüketimi ve uygunsuz beslenmedir. Hipertansiyonu yukarıda yazılan faktörlerden yalnızca biriyle ilişkilendirmek mümkün değildir. Hipertansiyonlu çoğu hasta birçok faktöre sahip olabilir.
Özel bir hastalığa bağlı olmayan hipertansiyon olgularında genellikle hipertansiyona yol açan somut bir sebep bulunamaz. Bu sebeple hipertansiyonlu hastaların en az %80’inde neden belli değildir (esansiyel hipertansiyon). Özellikle erişkin yaşlarda görülen hipertansiyonlu hastaların az bir kısmında hipertansiyona sebep olan başka bir hastalık veya etken vardır. Bu durum ikincil hipertansiyon olarak adlandırılmaktadır. Hipertansiyona neden olan bazı hastalık veya faktörler arasında; böbrek yetersizliği, böbrek damar hastalığı, böbrek üstü bezi tümörü , ana atar damarda doğuştan darlık ve bazı ilaçlar yer almaktadır.
Hipertansiyonun yol açtığı sorunlar nelerdir?
Hipertansiyon iki şekilde hastaları etkiler. Bunlardan ilkinde, özellikle ani tansiyon yükselmeleri hastaları rahatsız eder. Baş ağrısı, ateş basması, ensede ağrı, nefes darlığı gibi belirtilerle kendini belli eden ani tansiyon yükselmeleri bazen hastayı acile kadar sürükleyebilir. Özellikle hipertansiyonun ilaçlarla kontrol edilemediği veya hastanın ilacı bıraktığı durumlarda ortaya çıkan bu tansiyon yükselmeleri bazen hastanın yaşam kalitesinde ciddi sorunlara yol açabilir. Özellikle ciddi ani kan basıncı yükselmelerinde bilinç kaybına kadar sorun ilerleyebilir (hipertansif kriz) ve acil tedavi gerektirebilir. Kan basıncının ani yükselmeleri ile ilişkili diğer önemli sorunlar, beyin kanaması ve felçtir.
Hipertansiyonun hayat boyu tedavi edilmesini gerektiren ikinci etkisi kalp ve damarlar üzerine uzun vadeli etkileridir. Uzun süreli yüksek kan basıncı dolaşım sistemini oluşturan kalp ve damarlara sürekli yük bindirmektedir. Kalpteki etkisi, kalp kasında kalınlaşma ve uzun vadede kalpte genişleme ve büyümedir. Uzun süreli hipertansiyonun kalpte en istenmeyen ve geri dönüşümsüz etkisi kalp yetersizliğidir. Uzun süreli hipertansiyon kalp damar hastalığı açısından önemli bir risk faktörüdür. Yani uzun süre kontrolsüz hipertansiyonu olan kişilerde kalp krizi ve kalp damar hastalığı olma olasılığı fazladır.
Hipertansiyonun vücudun damar sistemi üzerine önemli etkileri vardır. Kontrolsüz hipertansiyonu olan kişilerde ana atar damar olan aortta genişleme ve dolayısıyla yırtılma olasılığı artar. Ayrıca vücuttaki iç uç ve organları besleyen damarlarda uzun süreli hipertansiyonun etkisiyle yapısal ve fonksiyonel bozulmalar olur. Kalp damarlarının etkilenmesi sonucu kalp damar hastalığı, beyin damarlarının etkilenmesi sonucu beyin damar hastalığı (karotis daralması) ve felç, böbrek damarlarının ve böbreğin yapısında bozulmaya bağlı böbrek yetersizliği, göz damarlarının etkilenmesine bağlı görme sorunları, alt taraf damarlarının etkilenmesine bağlı yürüme ile ilişkili yakınmalar ve ileri safhalarda bacaklarda gangren hipertansiyonlu hastalarda daha fazladır.
Nasıl tedavi edilir?
Hipertansiyonun kısa ve uzun vadeli olumsuz etkilerinden kurtulmanın en etkin yolu kan basıncının normal sınırlarda tutulmasıdır. Geri dönüşümlü ve düzeltilebilir nedenlere bağlı geçici kan basıncı yükselmelerinde amaç kan basıncında yükselmeye sebep olan durumu düzeltmektir. Düzeltilebilir ve geçici etkenin yokluğunda, kan basıncındaki yükselme sebat ediyor veya sık olarak ortaya çıkıyorsa tedaviye başlanmalıdır.
Hipertansiyonda beslenme nasıl olmalıdır?
Hipertansiyonun ilaç dışı, ilaçla ve girişimsel olarak tedavi yöntemleri vardır. Hipertansiyonlu hastaların diyet, aktivite ve alışkanlıkları ile birtakım değişiklikler yapması gerekir. Hipertansiyonlu kişilerin diyetinde tuz kısıtlaması yapması çok önemlidir. Bunun yanında kilo aldırıcı, yağlı ve karbonhidrat içeriği fazla olan besinler kısıtlı tüketmelidir. Kafein gibi hormonal sistemi uyarıcı içecekler ölçülü tüketilmelidir.
Egzersizin önemi…
Egzersiz ve kilo vermenin ilaç kullanılmasa bile belli düzeye kadar kan basıncında düşmeye sebep olduğu bilinmektedir. Kan basıncında yükselmeye sebep olan ilaçlar (özellikle romatizma ilaçları, bazı grip ilaçları) mümkünse kullanılmamalıdır. Eğer sigara kullanıyorsa hipertansiyonlu bir hasta mutlaka sigarayı bırakmalıdır. Kilo verme, egzersiz ve diyete uyum tek başına belli düzeye kadar kan basıncında düşme sağlayabilir. İlaç kullanılsın veya kullanılmasın hastanın bu konulara dikkat etmesi, hayat boyu devam edecek bir hastalık olan hipertansiyonla yaşamda mümkün olduğu kadar az sorun yaşamasında oldukça önem taşımaktadır.
Cinsel yaşantı
Tansiyonu olan hastalarda toplumsal olarak ilgi ve merak uyandıran önemli konulardan biri cinsel yaşamdır. Tansiyon ile ilgili sık sorun yaşayan önemli bir sayıda olguda özellikle psikosomatik nedenlerle impotans sorunu yaşanabilir. Yine tansiyon sorununun damarsal düzenin bir anormalliği olduğu düşünüldüğünden, organik nedenli libido sorunları yaşanabilir. Uygun tansiyon ayarı ve ürolojik değerlendirmeyle cinsellik sorunu yaşayan hastalarda çözüm sağlanabilir. Yine tansiyon hastalarında İlişki sırasındaki performansla ilişkili olarak aşırı tansiyon yükselmeleri veya sonrasında terlemeyle birlikte tansiyon düşmeleri yaşanabilir. Bu durumlarda uygun bir ilaç düzenlemesi gerekebilir.
Bazı hastalar cinsel gücü artıran ilaç kullanmaya ihtiyaç duyabilmektedir. Bu kişiler özellikle ilaç alacakları akşam saatlerinde, özellikle damar genişletici özellikteki tansiyon ilaçlarını kullanma konusunda mutlaka doktoruna danışmalıdır. Nitrat olarak bilinen ilaçları kullanan hastalarda cinsel gücü artırıcı ilaç kesinlikle kullanılmamalıdır.
Hipertansiyonun tedavisinde en önemli basamaklardan biri ilaçlardır…
İlaç tedavisi, hastanın ek hastalıkları, kişisel özellikleri, ilaçların yan etkileri ve ilaçlara verilen kan basıncı kontrol cevabına göre değişebilmektedir. Bazı hastalarda tek bir ilaç yeterli olmakla birlikte, bazı hastalarda kan basıncının kontrolü için çok sayıda ilaç gerekebilir. Burada en önemli nokta; hipertansiyon tedavisi ömür boyudur. Tedavide kullanılan ilaçlarla kan basıncı normal sınırlara düşer. Ancak tedavi kesilirse kan basıncı yine eski değerlerine ulaşacaktır. Bu nedenle tedaviye ara verilmemeli, en az yılda bir kez doktora kontrole gidilmelidir.
Düzenli ilaç tedavisi altında olan veya ilaç kullanmayan hastalarda özellikle duygusal olaylar, yorulma, aşırı yemek yeme gibi faktörlerle tansiyon yükselmesi olabilir. Bu durumlarda istirahate rağmen kan basıncı hala yüksekse limon suyu, sarımsak gibi geleneksel yöntemler işe yarayabilir. Bu yöntemlerle ilgili kısıtlı veriler olmakla birlikte özellikle aşırı şikayeti olan olgularda dil altı ve çiğneme yoluyla bazı hızlı tansiyon düşürücü ilaçların (kaptopril gibi) alınması daha uygundur. Bazı hastalarda tüm bu yaşamsal ve ilaçla ilgili önerilere rağmen hipertansiyon kontrol edilemeyebilir. Bu hastalar, daha çok stres gibi duygusal faktörlerle hipertansiyon atakları yaşayan kişilerdir. Kalp damar sisteminin hızlı veya aktif çalışmasını sağlayan sistemin aktivasyonu böbrekler vasıtasıyla salınan hormonlarla sağlanmaktadır. Bu aktivasyonu başlatan böbreğin uyarılmasını sağlayan sinir sisteminin duyarsızlaştırılması amacıyla bir girişimsel tedavi yöntemi geliştirilmiştir. Renal denervasyon denen bu tedavi yönteminde, anjiyo benzeri bir işlemle böbrek atar damarlarının içine doğru gönderilen cihazla damar boyunca seyreden sinirlerin harabiyeti sağlanmaya çalışılır. Bu tedaviyle hipertansiyonlu hastaların kan basıncı kontrolü için gereken ilaç sayısı azaltılabilmekte, hatta az bir kısım hastada ilaç gereksinimi ortadan kalkabilmektedir.
YORUMLAR